Hoşça
kal Vefa...
İçim
buruk.. Her hafta Zeyno, Ali ve Arapla beraber sanki kendi arkadaşımın yasını
tuttum, üzüldüm, katilini aradım... Durukan Çelikkaya’yı yürekten kutluyorum,
bundan sonraki yolun açık olsun, iyi ki sen Vefa olmuşsun!
Senaryolar
planlanırken 13-26-39 şekli ile planlanır genel olarak, yani benim bildiğim ve
öğrendiğim budur TV için. Onun için Vefa’ya 13. bölümde veda etmemiz beni
senaryo açısından şaşırtmadı açıkçası. Ve de önceki yazdığım bir yazıda da
Vefa’nın katilini herkes öğrenince (ki Cemre’nin katil olduğunu öğrendikten
sonra 4 bölümdür onu hep beyaz kıyafetler içinde gördük; ruh, masumiyet,
temizlik...), suçlu cezasının çekince vb. şeyler olunca ona Veda ederiz,
demiştim. Kendinin de dediği gibi her hikâye bir sona muhtaçtı ki işte o son
beni ve benim gibi düşünen bazı kimseleri tatmin etmedi, neden?
Naçizane
ve acizane olarak bu konu bir iki kelam:
Ne dedi
Vefa: “...Kimi hırsıyla, kimi öfkesiyle, kimi yalanlarıyla, kimi
korkularıyla, kimi yalnızlığıyla, kimi ise sadakati ile yön verir kendi
hikâyesine. Ve kimilerinin hikâyesi gün gelir aynı yerde kesişir.”
Dünya
yaşamı bir kaderdir ve Vefa’nın hikâyesi ile ya kesişti ya da eski hikâyeler
birleşti, onun için esas hikâyenin merkezini oluşturuyordu bu konu. Hâl böyle
olunca da ona veda edeceğimiz hikâyenin ve bu hikâyenin anlatılacağı sekansın
daha vurucu olması lazımdı.
Çünkü
onun katilini bulmak için Zeyno, Ali ve Arap bir yolculuğa; bir maceraya
çıktılar, onların karakterinin en güçlü motivasyonu da bu idi, gene hâl böyle
olunca üçünün başladıkları işi gene üçünün bitirmesini beklerdim. En büyük
üzüntüm bu oldu.
Tamam,
geniş perspektiften bakınca Berk’in bunu yapması, yani Cemre’yi yakalatması,
dizinin devamı için, dramatik yapısı için kurulmuş, ama burada Ali ve
arkadaşlarının da dahli beni mutlu ederdi. Fakat bu dahlin olmasına herkesin
“bir sen bir ben” ile çıktıkları yolculuk çok bir imkân da vermiyor.
Buradan TV
dizileri ile alâkalı bir soruna değinmek istiyorum, çünkü bu yazı ile ateşe su
taşıyan karınca misali gibi tarafım belli olur ve da daha çok kişiye ulaşır bu
yazı, kusura bakma Tozluyaka, senin popülariteni bazı şeyleri aktarmak için
kullanacağım:
Bunları,
geçen gün sosyal medyada gördüğüm bir şey üzerine yazıyorum: TV’de dizi yazmak
bir film çekmeye, dijitalde bir iş yapmaya benzemiyor. En baştaki sorun zaten 2
buçuk saatlik süreler de onu söyleye söyleye dilimizde tüy bitti...
Senarist
baştan sona bir şey belirliyor, bu devam ediyor, tamam. Ama TV dizileri için
senaristin elinde değil her şey, birçok şey... Çünkü yapımcısı, kanalı vs. ile
iş işten çıkıyor... Tozluyaka yazısında
bunu söyledim diye Tozluyaka’ya bi’ atıf yapmıyorum, bunu da belirtiyorum ki
sosyal medya her lafın bir taraf çekildiği bir yer oldu gün geçtikçe, benim
değindiğim sorun genel bi’ sektör sorunu.
Bir
diğer sorun reytingler, bu işin çok parametresi var; anlık reytingler, genel
reytingler, yurt dışı satışları vb. Bunlardan yola çıkarak benim savunduğum şey
şu:
Bir dizi
başladı ve sonu belli kabaca, dışarıdan çok müdahale de alsa genel hatları
belli ise ve ona sadık kalındığı sürece ben dizinin değişimlerinden rahatsız
olmam. Sonuç aynı ise ve asıl anlatılmak istenileni ve sonucu anlatmak için o
anlatama yolunu sağlayacak şey olan reyting için değişimler önemli değil. Amaç
asıl anlatılmak istenilen ve sonuç olduktan sonra ‘A’ yolundan değil de B
yolundan gitmiş asıl varmak istediği yere, önemli değil, bence. Sadece önemli
olanın o yol değişimlerinde tutarsızlık sunmamak lazım...
Bir
küçük sektöre de değindim, rahatladım, Tozluyaka’ya devam:
Katil
kim?
Eğer
Cemre öldüyse katil kim olabilir? Görselde gördüğünüz üzere bunlar olay gününde
olan herkes. Daha yeni bir konu olduğu için bir teori üretmeye çalışmam
anlamsız olur, çünkü bana teori ürettirecek bir malzeme yok elimde. 14.
bölümden sonra olabilir, ama şimdi sadece hislerimle alâkalı bir teori
üreteceğim. Çünkü senaryonun temelinde yatan şeylerden biri de seyirciye
kendinden bir şey buldurtmaktır ve seyirci de bulur; bazı hikâyeleri,
karakterleri daha fazla benimser, sever, bağ kurar. Benim de bir şey bulduğum
konu: Arkadaşına âşık olma: Zeyno ve Ali.
Esas
hikâyeyi bir çifte indirgemek için yazmıyorum bunları, belki gerçekten mantıklı
olduğu için yazıyorumdur belki de benimsediğim ve sevdiğim bir şeyi sübjektif
olarak öne sürüyorumdur, gerçekten bilmiyorum.
Ama
dediğim gibi elimde teori üretecek bir şey olmadığı için bir hissiyat veya
mantığı harman yaparak katil kim teorisi üreteceğim, tek birini söyleyeceğim ve
tek atmaya çalışacağım.
“Her
hikâyenin bir kaderi vardır”ı kaç defadır söylüyorum, benim de bu dizide
gördüğüm bu kaderde Zeyno ve Ali’nin olduğu. Olursa olur, olmazsa olmaz, bu
kadar. Ama olacağını varsayarsam aklıma şunlar geliyor?
Herkes
bir hedef koydu, yolculuğa çıktı, bu süre zarfında Zeyno ve Çağrı zaman
geçirirken Ali ile de Mavi zaman geçirdi. (Çok az ama) Dağılan, dağılan yanlış
bir ifade aslında, çünkü Zeyno tarafından bir hissiyat görüyoruz, onun için
Zeyno tarafından dağılan ve ileride birleşecek yol olarak gördüğüm Zeyno ve Ali
için Mavi de yolun dolambaçlı olması için bir unsur mu? Tabii bir de Mavi ve
Çağrı açısından bakmak lazım, onlar da kendi yollarındalar ve bu da onların
kendi yaşamlarında bazı şeyleri fark etmeleri için bir tecrübedir. Mesela Çağrı
için Leyla bir tecrübe. Bunlar yaşamın yolları ve tecrübeleri.
Bundan dolayı
ve Mavi’nin de Vefa’nın söylediği gibi hikâyesini tamamlamak için geri
dönüşünün en kuvvetli motivasyonu olan Cemre’yi öldürmüş veya öldürülmesine
yardım etmiş ve gene veya yapanı biliyordur, olmasını teori olarak söylüyorum,
bakalım...
Ve başta
da dediğim gibi ne yaparsan yap yoksa kaderde olmaz, ama varsa da yollar
buluşur, karşı konmaz!
Hep
söyledim ve söyleyeceğim: Tolzuyaka TV’de kalbur üstü dizilerden, zamanı
değerli kılıyor, hikâyesini anlatmaya nefesleri yeter inşallah! Emeğinize, kaleminize
sağlık; naçizane bir yazı, teşekkürlerimle;
Naim.