Demin
Sadi’nin gözünden izleyeceklerimize bir de Songül’ün geçmiş hikâyesini de
eklemek lazım. Tamam daha iki bölüm oldu ama Songül’ün şahsi bir mesele için
uzun zamandır İstanbul’a gelmek istiyor, sonra babası da eski polis. Kısacası
oradan nasıl bir hikâye çıkacak merak konusu. Az sonra dizinin diğer tarafı
olan gençleri konuşmaya geçtiğimde de yazacaklarımla belirtmeliyim ki dizinin
hikâyesi, çok ama çok sağlam ve yerinde bir şekilde fazla!
Hâ,
aklıma gelmişken dikkatimi çeken bir detay var. Ben içinde mafya olan
aksiyon-dram işlerini bi’ hayli izlemiş biri olarak genel ve doğal olarak o
kişilerin kurulan dünyası ile bir şeyler görürüz, değişim geçiren bir karakter
ise de değişimi ile alâkalı şeyler görürüz ama Emin, Sadi olup okula geldiğinde
Atatürk tablosunu düzeltip, saygı ile selam vermesi, diğer işlerden bu dizinin
bir farkı olarak karşımıza çıkıyor.
İzlediğimiz
dizilerin içinde mafya var, mafya var. Biri her türlü pi işi yapar, ama
bazıları örneğin uyuşturucu satmaz. Demin dediğim gibi kendi dünyaları ile
alâkalı farklılıklar görürüz, böyle daha farklı konularda çok az bir şey
görmüşüzdür, en azından ben öyle hatırlıyorum. Onun için Emin’den Sadi’ye
dönüşürken Atatürk detayı, apayrı bir hoşuma gitti.
Gene
Songül ve Sadi’ye dönecek olursak, dizin diğer hikâyeleri ve dizi genel anlamı
ile dram olduğu için, Gani Müjde de Show TV’ye verdiği mülakatta (röportajda)
“Hep komedi yapmıştım, şimdi dram yaptım.” demişti; onun için
dizinin komedisi için Songül ve Sadi’ye çok iş düşüyor. Lâkin duygudan duyguya geçiş yapabilen bir
ikili de olmuşlar. Sözün özü: Ertan Saban da Devrim Özkan da cuk olmuş!
GHBG, en
genel hâli ile ikiye bölünüyor ve ikisinin için bir sürü parçalara; şimdiye
kadar Sadi, Songül ve bağlantılı kısımlar 1.si idi. Gelelim 2.sine. Nasıl
gidelim, karakter bazlı gidelim:
Derya
Sevgili
Özge Özberk’in canlandırdığı Derya’nın hikâyesinde ilk bölümün sonunda şunları
düşündüm: İlk başta, düşününce geçmişte yaşadığı (2. bölümde bir miktarını
öğrendiğimiz durum) ile oğlunu, ablası olarak büyütmesi normal bir dram
hikâyesi olarak akılda beliriyor. Ama 2. bölümde Emin ile bağı olmasını
öğrenince bu hikâye ilginçleşiyor, hem de nasıl. Ben olmasını istemezdim, derim
normalde ama demiyorum çünkü çok az bir şey biliyoruz, altı nasıl doldurulacak,
bu önemli, eğer tez canlı davranırsam, pişman olurum, önce bir görelim. Fakat,
Emin ile bağı olmadan önce o düz dram gibi düşündüğüm hikâye, aslında bunu
genel açıdan düşündüm, ama bence bu durum bile çok civcivli. Düşünsenize, Mert
bunu öğrenecek, sonra Emin’i öğrenecekler falan derken nasıl bir hikâye yatıyor
burada, her haliyle ilgi çekici ve izlenesi. Mesela benim aklımda şöyle
sahneler canlanıyor:
Sadi’nin
düşmanları Songül’ü ve Mert’i kaçırmışlar, Sadi’yi seçime zorluyorlar. Bu da
bilindik bir konu ama geçenlerde konuştuğum bir senarist hocam bana “Artık
çok da yeni bir hikâye kalmadı, artık önemli olan nasıl anlattığın.” dedi,
bunu ben de hep derim. Artık böyle, önemli olan dizinin mantalitesi içinde ona
uygun bir şekilde anlatmak.
Mert
Mert’in
ıslahevine girme hikâyesi Türkiye’nin bildiği bir hikâye. Bu dizinin bir
sevdiğim ve beğendiğim tarafı da bıçak sırtı konuları tam olması gerektiği gibi
sunması. Gizem’e karşı kendini aklamaya çalışmasını anlıyorum ama 2. bölümün
sonunda sanki çok yakın birisi gibi “Sen söyledin” şekli ile suçlaması
bir tık abartılı gibi geldi. Tamam mantıken doğru da Gizem’in iki bölüm boyunca
takındığı tavır ile bölüm sonu ve 3. bölüm fragmanındaki tavırları bana
geçmedi, belki Mert ve arkadaşlarına böyle bir kötülük yapmayacağını hemen
kanıtlamak için öyledir ama bir tık Mert’e karşı yumuşamış olsa ve biz
hissetsek, onun da yapmadığını anlatmasına daha fazla ikna olabilirdik diyorum
ben, ama böyle de çok fazla bir şey de yok düşününce.
Gizem
‘Nilsu
Berfin Aktaş’, star ışığı olan ve emin adımlarla bu yolda giden biri. Bu dizide
olmasına, onu izlediğime çok mutluyum. Gizem’in hikâyesinde önce annesi ile
birlikte hayata karşı mücadelesini izlerken diğer taraftan da Mert ve Araz
arasında sıkışıp kalan bir Gizem göreceğiz. Ama hadi zaten Mert ve Gizem’in
hikâyesi başlangıcında şiddetli iken bir de ileride tabii ki babası hapisten çıkıp
gelince ve asıl bir de orada şiddetli şeyler başlayacak. Burada ivmenin nasıl
olacağı ve genel olarak Gizem’in hikâyesi merak ettirici.
Araz
Önce
gözümüze batan bir şeyi dile getireceğim: Araz ve arkadaşları lise ebatlarına
uymayan kimseler, bir türlü ikna olup da hikâyenin içine giremiyorum, keşke
diyorum burada, keşke. Devamında ise dizi için Araz ve arkadaşlarının karakter
ve hikayelerinde bir problem görmüyorum, çatışma için doğru kurulmuş.
Yazı devam ediyor...