Netflix ve Russo Kardeşlerin iki yüz milyon dolar bütçeli,
yıldız oyunculu aksiyon filmi The Gray Man cuma itibariyle ekranlarımıza teşrif
etti. Oyuncularından (Ryan Gosling, Chris Evans, Ana de Armas, Jessica Henwick,
Billy Thornton, Alfre Woodard, Rege-Jean Page, Julia Butters, Wagner Moura)
ötürü yılın merakla beklenen aksiyon filmlerinden olan The Gray Man, Russo
Kardeşlerin yanlarından ayırmadıkları, pek çok Marvel filminin (Captain America
üçlemesi, Avengers: Infinity War ve Endgame) kalemleri Christopher Markus ve
Stephen McFeely tarafından Mark Greaney'nin kitabından uyarlandı. Senaryoda
diğer Netflix aksiyonu Extraction'ın senaryosunu da yazan Joe Russo'nun da
katkıları mevcut. Russo Kardeşlerin MCU dışındaki ilk büyük aksiyon filmi olan
TGM ne yazık ki ne aksiyonuyla, ne dövüşleriyle, ne öyküsü, ne karakterleriyle,
ne müzikleriyle bekleneni verebiliyor.
Film daha önce belki de yüzlerce kez işlenmiş bir konuya
sahip. CIA'nin gizli bir birim kurup bu birime hapisten kişileri toplayıp
tetikçi olarak dahil etmesi, bu kişileri bir ölüm makinesi, bir Terminator
olarak yetiştirmesi üzerinden ilerliyor film. Evet, tabii ki hemen müthiş
Bourne üçlemesi (spinoff, yıllar sonra gelen devamı ve o içler acısı diziyi es
geçiyoruz tabii ki) akla geliyor. Jason Bourne'un 'vatan millet Kentucky'
denilerek, içindeki milliyetçi duygularıyla oynanarak tetikçi haline
getirilmesi, sonrasında Bourne'un tezgahı öğrenip intikam almasının aynısı The
Gray Man'de de mevcut. Konu, Bourne'dan kopyalanmış direkt. Tabii ki filmi izlerken
akla sadece Bourne değil, günümüzün öne çıkan pek çok aksiyon filmi geliyor:
John Wick, Mission: Impossible, Bond, Extraction, Winter Soldier... Russo,
Markus ve McFeely üçlüsü senaryoyu yazarken orijinal olmakla, öyküyü özgün
sulara çekmekle hiç ilgilenmemişler. En bilinen aksiyon filmlerinin klişelerini
alıp bunlardan bir aksiyon filmi çıkarmaya çalışmışlar.
Konudan sonra karakterlere gelirsek... Elimizde iki adet
kahraman (Six ve Miranda), pek çok kötü karakter (Lloyd, Suzanne, Carmichael,
Laszlo) ve birkaç gri karakter (Fitzroy, Avik, Margaret) mevcut. Karakter
dediğime bakmayın. Six'ten başlayıp hepsi olabilecek en yüzeysel şekilde
yazılmışlar. Senaryonun asıl sorunuysa belki de son 20 yılın en kötü
repliklerinde saklı. Caps lock açık bir şekilde konuşan, yani bağıra bağıra
konuşan Suzanne, Lloyd'un artık sahneye çıkma zamanı geldiği vakitte karakterin
ne denli cani olduğunun altını çize çize belirttikten sonra Russolar tabii ki
vizörü Lloyd'a çeviriyorlar. Buraya kadar normal. Fakat Lloyd'un sahneye çıkışı
alabildiğine komik (film için iyi değil) bir işkence sahnesiyle oluyor. Biz
şiddet sahnelerinin meraklısı değiliz ama çok cani olduğu söylenen karakterin
caniliği lafta kalıyor film boyunca. Aynı şey kahramanımız Six için de geçerli.
Onu da Bourne'dan bile ölümcül bir tetikçi olarak tanıtıyor Miranda. Ama Six'in
hayatı sürekli Miranda tarafından kurtarılıyor. Yani karakterlerimizin
karakterleri hep kağıt üstünde, lafta kalıyor. Bu arada Miranda demişken...
Kendisinin bu 'Ken bebeği'ne hemen güvenip kendi hayatını bu adam için
tehlikeye atmasının sebepleri pek tabii filmde işlenmiyor. Six-Miranda
arasındaki bağ da, Six-küçük Claire arasındaki baba-kız bağı da senaristlerin
yeteneksizliği sebebiyle kötü işleniyor. Senaryoyu bir türlü ilerletemeyen senaristlerin
2020'nin hit filmlerinden Extraction'ı kopyalamaları da gözden kaçmıyor tabii.
Tek boyutlu karakterler, birden, anlamsızca oluşan güven ve
sevgi bağları, birbirini tekrar edip duran sekanslar (Six ve şürekasını
kurtarmak için iki karakterin kısa aralarla kendilerini patlatmaları ---
anlamı: "Film çok aksiyonlu olsun istiyoruz ama mantıklı, özgün, farklı
bir olay örgüsü oluşturamadık, bu yüzden aynı şeyleri tekrarlayıp
duruyoruz"), inandırıcılıktan zerre nasiplenmemiş olay örgüsü, kötü aksiyon
klişeleri (kahramanın yaralandıktan sonra kendi kendisini tedavi etmesi gibi
tonla klişe mevcut) ve dünyanın en kötü repliklerini geçip asıl mevzu olan
dövüş ve aksiyona gelirsek orada da umulanı veremiyor Russolar. 200 milyon
dolara mal olan filmin özellikle hangi kısımlarına bu paraların gittiğini çok
merak ettiriyorlar. Russoların Prag'taki uzun soluklu aksiyon sahnesi dışındaki
sahneleri hem çok kısa sürüyor, hem de bu sahneler kötü çekilip kötü
kurgulandığından hiçbir şekilde tat vermiyor. Russoların iyi çekebildikleri tek
sahne Prag sahnesi olmuş.
Örneğin Mission: Impossible'a özenen uçak sahnesinde de,
filmin başlangıcındaki (burada da Bourne'a özenilmiş) çatışma sahnelerinde de
Russoların ekranı rengarenk ışıklar, havai fişekler veya dumanlarla kaplamaları
sahnelerin tatsız olmasının sebebi. En kötü aksiyon sahnesi ekranda hiçbir şey
göremediğimiz, kimin kimi dövdüğünün belli olmadığı sahnelerdir bana göre.
Russolar yeşil perde önünde çalışmaya alıştıklarından mıdır nedir iyi sahneler
çekememişler, kötü çekilmiş bu sahneler de kötü kurgulanmış ne yazık ki.
Sonuçta elimizde kaostan başka bir şey yok. Bu arada dövüş sahneleri de hep
aynı şekilde. Bu da seyir zevkini düşürüyor. Russolar filmi çekmeden önce The
Raid'i birkaç kez izlemeliydiler. Durum bu şekilde.
Film, Netflix'in en pahalı prodüksiyonu ama prodüksiyon ucuz
duruyor. Bunun sebebi de senaryo sürecine fazla vakit ayrılmaması, ama aksiyon
sahnelerinde de deneyimsiz olunması. Gerçi Russo Kardeşlerin Winter Soldier'ı
aksiyon ve çatışma/dövüş olarak fena değildir. MCU'nun en iyi aksiyon
sahnelerini barındırmıştı film. Ne yazık ki oradaki başarı buraya taşınamamış,
ki Winter Soldier'daki gibi sokakta çatışma ve dövüş sekansları da eklenmiş bu
filme (malum Prag sahnesi) ama bekleneni veremiyor.