Dijital platformlar, ülkemizde hizmete başlayıp gün geçtikçe büyüyerek artık iyiden iyiye hayatımızın bir parçası olmuş durumdalar. Her ne kadar TV ile aynı şartlara tabi olmasalar dahi RTÜK'ün aradan kafasını çıkarmasıyla birlikte öyle ya da böyle, onların da yayın politikalarını sevgili ülkemize uygun şekilde adapte ettikleri olabiliyor (maalesef).
Mesela Amazon Prime Video Türkiye. 2016'nın sonunda 7,90 TL'lik üyelik ücretiyle yayın hayatına başladılar ve halen bu fiyattan devam ediyorlar. Kargo imkanı, dileyen için Twitch ve oyunlar ya da diğer getiriler bonus. Şimdiye kadar Amazon'u fiyat/performans gözüyle değerlendirdiğim çok oldu, hatta içerik yayını anlamında kütüphane eksikliği yaşasa dahi 8 liranın kaymağını yediğini düşünüyorum. Bazen sırf bu yüzden iptal etmediğini söyleyenlere de denk geliyorum.
Netflix'in yayınladığı orijinal yapımlar dünya genelinde ekrana gelirken bu durum Amazon'da her daim doğru olmayabiliyor. Almanya yapımı orijinal yapım dizi "Wir Kinder vom Bahnhof Zoo"yu burada BluTV yayınlıyor mesela. İngiltere için yayın hakkını aldığı Alex Rider'ı burada dağıtım anlaşması gereğince D-Smart ekrana getirdi mesela. Buraya getirdikleri de ne kadar tatmin edici tartışılır gerçi, o da nihayetinde zevkler+renkler tabii...
Bir de "The Boys" meselesi var.
İlk olarak 3. sezonu başladığında bölüme sansür uygulandığını
öğrendik. Daha sonra "Herogasm" adlı 6. bölümün biz dahil birkaç ülkede alternatif bir versiyonunun yayınlandığı
ortaya çıktı. TV'de zaten normal sansür yoksa dahi otosansür varken bu durumla bir de dijitalde karşılaşmak zerre hoş değil gerçekten. İnsanların dijitale yönelmesinin öncelikli sebeplerinden biri de direkt olarak bu zaten.
(Bu konunun daha kısa süreler, kalitesi daha iyi içerikler, istediğin zaman izleme, peş peşe takip gibi noktaları da var aslında ama belki başka yazının konusu olur. Son dönemde daha fazla duymaya başladığım bir eleştiri ise "TV kanalları için 130 dakika olarak çekilen, benzer kalitedeki işlerin daha kısa sürelerle ve aynı isimlerle izleyicinin karşısına geldiği. Bu yazın yerli dizilerinden "Seversin" bunun dalgasını geçti hatta.)
Konuya döneyim ben. Bir diğer taraf Disney+ Türkiye.
14 Haziran'da yayın hayatına başladı ve agresif bir şekilde tanıtımlarına devam ediyor. Marka bilinirliği ve sempatisi yüksek, kütüphanesi de zengin. Şimdilik yerli dizi olarak sadece Kaçış'ı yayınlasalar da birçok projeden haber gelmeye devam ediyor, ki buna Recep İvedik bile dahil. Ancak kütüphane farklılığı yine ister istemez insanın dikkatini çekiyor ve gündemde kendisine yer buluyor. Örnek verirsem;
ABD'de yine Disney'e bağlı dijital platform Hulu'nun yayınladığı "Love, Victor" dışarıda Disney+'ın hizmet verdiği ülkelerde kendisine yer buldu. Ancak Love, Simon filminin dizi uyarlaması olarak ekrana gelen, LGBTQ temalı bir dizi olan Love, Victor "bize" gelmemiş durumda. Hulu'nun The Dropout, Pam & Tommy gibi bazı yapımları eklendi. Love, Victor'ın sezonlarına Türkçe altyazı, hatta dublaj da eklemiş durumda. Ancak dizi bizde yok resmen.
Aynı durum Disney+'ın kendi dizisi "Baymax" için de (benzer sebepten) geçerli. Hatta Disney "kendince" bunu kabul etmiş durumda.
Kurumsal dilin hiçbir şeyi değiştirmediğini ve sonunda "aynı kapıya" çıktığımızı söylemiş miydim bu arada ben? Oldu o zaman, Netflix Türkiye'ye geleyim. Onun durumu biraz daha karışık.
Amazon Prime, yerli içerik üretime halen başlamış değil, kendi çapında takılıyor. Disney ise henüz ayağının tozuyla giriş yaptı. Ama 2016'dan beri Türkiye'de olan ve uzun zamandır yerli orijinal içerik hazırlayan Netflix'in tabiri caizse artık "adı çıkmış" durumda. Starbucks gibi oldu başımıza.
Hatırlayanlar olacaktır, orijinal adıyla "If Only" dizisinde gay bir karakterin olması kriz çıkarmıştı. Netflix ve Ece Yörenç (
röportaj), karakteri çıkartmaktansa projeden
vazgeçtiler. Sonrasında İspanya üzerinden çekileceği
haberini aldık, geçen yıl bu zamanlar çekimler
başladı. Ondan biraz daha öncesinde - durum öyle ya da değil, "Aşk 101 - Osman" tartışması çıktı malumunuz.
Bir diğer örnek "
Heartstopper" dizisinden. Alice Oseman imzalı webcomic serisi ülkemizde "muzır" olarak ilan edildi ve bulabilenler anca zarf/poşet içinde satın alabiliyorlar. 22 Nisan'da 8 bölümlük ilk sezonuyla başlayan dizi, diğer ülkelerde 12 yaş ve üzeri / 13+ / TV14 ibareleriyle yayınlanıyorken Türkiye'de yaş sınırı 18+ olarak
değişti. Yetmedi, Netflix Türkiye bir süre sonra “Bu dizi, T.C. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Muzır Neşriyat Kurulunca küçükler için uygun olmadığı karara bağlanan ‘Kalp Çarpıntısı’ kitabından uyarlanmıştır,” ibaresini
ekledi. İşin içinde yasal bir zorunluluk olmadığını düşünmüyor değilim aslında ama içinde olduğumuz bu durumun hoş bir tarafı var mı sizce? Bence yok.
Bu arada aynı Netflix Türkiye'nin sosyal medya hesaplarının Heartstopper diye bir dizi sanki yokmuşçasına davranması gibi bir gerçek de var. Orijinal Netflix hesabı dizi için yayın öncesi geri sayım bile yapmışken kendileri tamamen ölü modunda hareket etmeye devam ediyor. Youtube hesabında fragman dahi yok mesela.
Bir diğer örnek de içimde kalmasın kontenjanından:
Uncoupled. 29 Temmuz'da başlayacak bir komedi dizisi, başrolde çoğunluğun How I Met Your Mother'dan bildiği Neil Patrick Harris var. Benim bu sefer takıldığım kısım ise Netflix'in "ucundan" iş yapması. 13 Temmuz'da dizinin
resmi fragmanı yayınlandı. En azından Netflix'in diğer sosyal medya hesaplarında yaşandı bu. Bizimkiler ise hem fragmanı bir yerde yayınlamadılar hem de diziyi NPH'nin yer aldığı bir fotoğraf üzerinden tanıtmayı uygun gördüler.
Uncoupled, mükemmel gittiğini sandığı 17 yıllık evliliği kocasının aniden kapıdan çıkmasıyla dağılan Michael'ın hayatını konu alıyor. Michael da tek gece içinde hem ruh eşini kaybediyor hem de New York'ta 40'larının ortasında bekar kalan bir eşcinsel olarak buluyor. Paylaşımdaki "bekar"dan kastı da bu yani.
Geldiğimiz noktada durum, dilimin döndüğü ölçüde bu şekilde. İçeriklere gerek gördüğünde dokunuşta bulunan Amazon Prime mı, uygun görmediğini hiç yayınlamayan Disney+ mı yoksa yayınlasa bile ölü taklidi yapabilen Netflix mi? Bilemedim şu an.