Acılar Denizinde Sefarad Rüzgarı: Kulüp

Acılar Denizinde Sefarad Rüzgarı: Kulüp
Son zamanlarda ‘Popüler Yapım’ kavramı iki şekilde karşımıza çıkıyor. Birincisi açık kanallardaki yayınların gerçekten geniş kitleler tarafından beğenilmesi sonucu oluşan popülerlik; ikincisi de paralı mecralardaki bazı yapımların, ünlü kişilerce refere edilmesi suretiyle oluşan popülerlik.
 
Bugün burada özellikle ikinci şekilde oluşan popülerlik ürünü olan bir yapımdan bahsetmek istiyorum kısaca. KULÜP!
 
Netflix’te yayımlanan dizi hakkında özellikle sosyal medyada, referans özelliği olan kişilerin ya da sansasyonel ünlülerin övgü dolu değerlendirme ve tavsiyeleriyle öne çıkan film, kısa sürede birçok insanın merakını celp etmeyi başardı. Bunu daha önce Atiye, Muhafız, Bir Başkadır, Fatma gibi dizilerde de gördük.
 
Belki de bir lansman ve Pr çalışması sonucu ortaya çıkan bu sosyal medya paylaşımları Kulüp için de başarılı olmuş denilebilir.
 
Bazen ‘profesyonel’ amaçlarla yapılan bu paylaşımlar izleyici üzerinde bir baskı uygulamakta, herkesin beğendiği bu yapımı kendisi beğenmediği halde beğenmiş gibi davranma noktasına götürmektedir. Sosyolojide ‘suskunluk sarmalı’ kavramıyla anlatılan bu durum, kısa sürede birçok izleyiciyi etkisi altına almakta, ortaya sanal ve gerçekle örtüşmeyen bir beğeni skalası çıkarmaktadır. Yani ‘Falan filan ünlü, eleştirmen yahut uzman yapım hakkında böyle övgü dolu cümleler kuruyor, filmi çok beğeniyorsa, ben kimim ki bu filmi beğenmeyeyim’ noktasına götürmektedir izleyiciyi. Sonuçta aslında başarılı olmayan bir iş sırf ‘profesyonel’ nedenlerle beğenilmiş gibi gözükmekte, ortaya yanlış bir değerlendirme çıkmakta, ardından bu filmi izlemek bir modaya dönmeye başlamaktadır.
 
Bu küçük giriş ışığında objektif bir bakış açısıyla Kulüp filmine dönelim.
 
Netflix'in yeni Türk dizisi olan Kulüp’ün yönetmenliğini Seren Yüce ile Zeynep Günay Tan üstleniyor.
 
Kulüp dizisinin oyuncu kadrosunda Gökçe Bahadır'ın yanı sıra Barış Arduç, Salih Bademci, Fırat Tanış, Metin Akdülger, Asude Kalebek gibi isimler yer alıyor.
 
Spoiler vermeden filmin konusuna da kısaca şöyle değinelim:
 
Eski bir mahkûm olan Matilda, 1955 yılının en önemli gece kulüplerinden birinde çalışır. Matilda'nın kızı Raşel, o hapisten çıkana kadar varlığından bihaberdir. Kızı ile arasında güzel bir ilişki kurmaya çalışan Matilda, Raşel'i Pera'nın belalısı olan Fıstık İsmet'ten uzak tutmak için çabalar. Matilda aynı zamanda patronu olan Orhan, gece kulübü yöneticisi Çelebi ve sanatçı Selim'in egoları ile de mücadele etmeye çalışır. Kulübe ayak basmasıyla ortama farklı bir ruh katan Matilda, çalışanlar için cehennem olan kulübü bir yuva haline getirir.
 
Sinematografik olarak üst düzey bir dizi denilebilir Kulüp için.
 
Kulüp, dizi ile sinema arası a’rafında kalmış gibi. Sanki yaratıcılar hem sinema, hem dizi algoritmasını imtizaç ettirerek özgün ve özel bir eser çıkarma kaygısı gütmüşler. Tam da ülkenin 1950’li yıllardaki kararsız sosyal tutumu ile kavşak noktasındaki ikircikli tavrı gibi.
 
Bu yıllar taşralılıktan modernleşmeye, Doğululuktan Batılılaşmaya evrilen bir ülkenin tüm çıkmazlarını, açmazlarını, çatışmalarını, çelişkilerini çok yoğun yaşadığımız tuhaf bir dönem. Bu dönem ‘karar veremeyen’ bir ülkenin trajedileri ile dolu.
 
Ülkenin asli unsurları haline gelmiş Gayr-i Müslim kitleler üzerinde kurulan şovenist baskının sonucu olarak ortaya çıkmış olan tehcire ek, konan varlık vergisi bu dönemin trajedilerinden bir başkasıdır. Bu dönem kentsoylularla köylülerin, milliyetçilerle Türk olmayan azınlıkların, Müslüman dominant bakıştakilerle Hristiyan, Yahudi gibi Gayr-i Müslimlerin ilişkilerinin dizayn edildiği lanet olası bir dönemdir.
 
Batıda İkinci Dünya Savaşının yorgunluğunu üstünden atmaya çalışan, Hitler’in ve dahi diğer despotların zulümlerine maruz kalmış kitlelerin trajedisine benzer, ama belki onlardan bir tık aşağıda olan, aşağılık uygulamalara maruz kalan ‘ötekilerin’ acısını duyumsadığımız bir dönemdir bu dönem.
 
Dizi tam da bu dönemeçte, bu geçişken ırk, inanç ve sosyal tercih çatışmasını dünyanın tam da ortak değerler şehri İstanbul’da ve tüm kültürlerin kesişme yeri olan Beyoğlu’nda, Pera’da Kulüp metaforuyla, üst düzey bir sinematografik dille ortaya koyuyor.
 
Aksiyon ve eğlence arayanlar için cazip bir film değil Kulüp. Zira filmdeki sinemasal unsurların yoğunluğu her şeyden önce onu bir sanat eseri olarak imliyor, diğer taraftan yaratıcılar ciddi bir mesaj kaygısı taşıdığından reytingle çok ilgilenmiyor izlenimi veriyor. Bu yönüyle filmi popüler bir ürün olarak değil, bir sanat eseri olarak ele almak gerektiği noktasına varıyoruz.
 
Dönem filmleri her zaman zordur, zor olmaya devam edecektir. Çünkü artık mekânlar değişiyor, teknolojiler değişiyor. Dolayısı ile üst düzey bir background gerektiren dönem filmleri teknik olarak da gittikçe zorlaşmaktadır.
 
Tüm bu handikaplara rağmen Kulüp, eleştirel gözle bile bakıldığında, kusursuz bir dekor, kostüm, tarihsel gerçeklik ve müzikal değerle öne çıkıyor; dönemin ruhunu çok canlı ve gerçekçi bir şekilde yansıtıyor. Diyaloglarda kullanılan ikircikli dil dönemin özelliklerini taşımıyor diyebiliriz. Sadece ‘Yılın müteşebbis namzedi’ gibi ifadelerde gördüğümüz otantik dil, diğer kahramanlarda devam ettirilmediğinden dizinin bu yönüyle başarısız olduğunu söyleyebiliriz. Ya tüm kahramanlar günümüz Türkçesi ile konuşmalıydı ya da hepsi o günün Türkçesi ile.
 
Gerçek bir hayat hikâyesinden esinlenerek ortaya konan eser bir dönem filmi olmanın bütün zorluklarını başarıyla aşmış diyebiliriz.
 
Filmde mekândan sonra dile getirmemiz gereken başka güçlü bir yön de nerdeyse tüm oyuncuların sergilediği üst düzey performans. Filmde mesaj kaygısı güdüldüğünden insanların psikolojileri detaylandırılmış -bu derinlik olaylarla değil de, kişilerin jest ve mimikleriyle, mekânların aurası ile verilmeye çalışılmıştır - bu yönüyle filmin aksiyon kısmı eksik kalmış.  Dizi, daha çok Çehov tarzı bir durum öyküsü gibi durmaktadır. Çünkü filmin sonu vasat seyirci için hiç de cazip değildir. Yapımcı, bilinçli bir tercih olarak filmin finalini açık uçlu bırakıyor. Böylece izleyici devamını kendi zihninde tasarlayacak, kendi sonunu kendisi hayal edecektir. Belki de yeni sezon için böyle bir tercih yapılmıştır, kim bilir.
 
Netflix yapımlarının öne çıkan eşcinsel, güçlü kadın, yaşam tarzlarına, inançlara, kültürlere, coğrafyalara ve tüm ırklara saygı gibi prensiplerine Kulüp’te de uyulmuştur. Netflix Türkiye’nin bu yüksek bütçeli filmi, tam da inşa edilen bu paradigmayı desteklemek için çekilmiş olması da olasıdır.
 
Yukarıda da değindiğimiz gibi İstanbul, Beyoğlu, Pera ve Kulüp tümdengeliminde Kulüp metaforu yukarıdaki prensibin somutlaşan tüm unsurlarını bir araya getiriyor. Gerçek adı Niko olduğu halde Orhan adını alan Kulüp İstanbul’un vizyoner ve idealist sahibi, onun geçmişinden kaçamayan annesi, ailesinin tercihlerinden çok ideallerinin peşinden koşan makine mühendisi, Kulüp İstanbul’un feminen assolisti Selim, kutsal güne önem veren Seferad Yahudisi Matilda ve kızı Raşel, köyden gelen ve Cuma namazına gitmek isteyen Türk köylüsü, Beyoğlu’nun bıçkın delikanlısı Taksici İsmet, eski hırsız Aziz yeni ismiyle müdür Çelebi, Yahudi fahişe, Rum Agop, vs. vs. yapımcı tüm İstanbul’u Kulüpte buluşturarak öyküsünü böylece anlatıyor.
 
Tabi burada dikkat çeken husus şu; idealize edilen nerdeyse tüm karakterler Gayr-i Müslim. Filmdeki trajedinin başlamasına vesile olan Mümtaz, Matilda’nın babasının en güvendiği elemanıdır. Süreçte Matilda ile bir ilişki yaşar ve onu gebe bırakır. Ekmeğini yediği patronunu aldığı para karşılığı gammazlar. Bu gammazlama sonucunda Matilda’nın babası ve ağabeyi Aşkale’ye ‘ölümüne’ çalışmaya gönderilir sonra da orada ölürler. Matilda çocuğunun babası Mümtaz’ın ailesini sürgüne göndermesine sebep olduğu için onu silahla vurarak öldürür. Böylece kendisi hapse düşer, çocuğu Raşel ise idealist Yahudi bir müdürün yönettiği yetimhaneye bırakılır. İlerleyen zamanlarda çok net göreceğiz ki, filmde Müdür bey, Raşel’in İsmet’ten olacak olan çocuğunu sahiplenen Raşel’in nişanlısı, Matilda, Niko, Agop, babasının fabrikasında çalışan Yahudiler ve yine Gayr-i Müslim olan eski dostları pornografik şekilde idealize edilirken; başta Mümtaz olmak üzere, İsmet, Çelebi, köyden gelen işçi vs. gibi tüm Türk ve Müslümanlar kötülenir.
 
Bu tercih sektörde bir ilktir. İlk defa Gayr-i Müslimler nerdeyse tamamıyla idealize edilirken, Türkler ve Müslümanlar paracı, uçkur düşkünü, gammaz, güvenilmez, yalancı, menfaatçi tipler olarak sunulmaktadır.
 
Belki de filmin alt mesajlarını burada okumak faydalı olacaktır.
 
Filmde idealize kahraman olan Matilda ve onun dâhil olmuş olduğu cemaat üzerinden anlatılan öyküde bir Seferad şarkısı ile kültürel göndermeler de yapılmaktadır. Ayrıca bir Seferad Yahudisi olan Yasemin Levy, Adio Kerida adlı şarkıyla bu müzik şölenine hem İspanyol, hem Türk, hem de Ortadoğulu hançeresi ile katkı vermektedir.
 
Kısa bir zaman sonra Kulüp dizisinin Yahudisi Lobisi tarafından fonlandığı iddialarıyla da karşılaşabileceğimizi şimdiden tahmin etmek zor değil.
 
Niko’nun annesi üzerinden bastırılmış kimliği dışa vuran Yaratıcılar, kadınsı assolist ve mükemmeliyetçi insan Selim’in filmin ilk bölümündeki tiradıyla mesajlarını da açıyorlar aslında. Her ne kadar bu mesaj Doğu Batı ayrımında olan bir ülkenin daha çok kültürel vizyonuna işaret etse de bunu tüm alanlara çekebiliriz.
 
Tüm bu değerlendirmeler ışığında filmin ortaya çıkmasında emeği geçen herkesi kutlamak lazım. Zira bu tip reyting kaygısı taşımayan yapımlar, sektörde yeni ve özgür şeyler yapma heyecanını diri tutacak, cesareti artıracaktır.
 
Filmle dizi arasında bir yerde kalan Kulüp, aynı zamanda bir bölümü iki buçuk saat süren dizilerde emekçilerin insan dışı şartlarda sömürüldüğünü ortaya koyarken, alternatif bir çalışma modeli de sunmaktadır.



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER