Yargı: Gerçeğin mayası gözle görülmez

Yargı: Gerçeğin mayası gözle görülmez
Geçtiğimiz hafta çok dokunaklı bir noktada bıraktığımız Yargı yine perdesini o sahnenin devamı ile açtı beşinci bölümde. Ceylin, kardeşinin katil zanlısı olarak gösterilen Çınar’ın avukatı olduğu gerekçesi ile ailesi tarafından kapı dışarı edildi. Ne tuhaftır ki herkes kendi içinde hakimcilik oynar; insanları yargılar ve infaz eder. Oysa biz gördük ki kimse masum değildir, herkesin bir diğerine anlatmaktan özenle kaçındığı bir sırrı, bir günahı mutlaka vardır. “Ölüm bu Ceylin, ölüm. Kardeşin yok.” diyor baba Erguvan. Ölmeden önce İnci’yi dinlemeyi, anlamayı beceremedikleri gibi şimdi de hayatta olan kızlarına daha sıkı sarılmaları gerekirken anlamamayı tercih ediyorlar.

Neyse ki Ceylin’in hayatında artık Ilgaz savcımız vardır ve onu o kasvetli ortamdan çeker çıkarır. Sonra gelsin savcımıza düşme seansları. Bölüm boyunca türlü şekilde ilan-ı aşk etmeleri ile kalbimizi öyle bir ısıttı ki, Ceylin’in o faturası ödenmediği için kaloriferleri yanmayan ofisinde bile huzur içinde yaşardık. Ama savcımızın “içine siner miydi?” orası meçhul. ^^

Arabadan battaniye ve ısıtıcı getirip bir de saatlerdir yemek yemeyen Ceylin’e sokak lezzetleri sevdiği için nohut pilav almanın aşkta bir karşılığı muhakkak vardır. Aşkta diyorum çünkü ben Ilgaz’ın zaten haftalardır aşka düştüğünü ama şartlardan ötürü bunu ancak kısıtlı imkanlarla belli edebildiğini düşünüyorum. Mesela kardeşi yoğun bakımdayken gündemi başka bir konu olan Ceylin’e bunu anlatmaması, kendi derdini bırakıp “Ceylin’in iç sesine teslim olması”. Aramızda “güven, inanç gibi büyük duygular olamaz” diyen kadına “ben sana inanıyorum” demesi ilan-ı aşk değil midir bir incelensin, gerekirse Var’a gidilsin bir şeyler yapılsın lütfen. ^^



Bölümün şaşırtıcı şekilde en beklenmedik yanı benim için, Ceylin’in Ilgaz’ın ceketini kokladığı yerdi. Dizide en çok duygudan duyguya sürüklenen karakter Ceylin ve onun en sakin limanı Ilgaz. İçten içe bir filizlenme gerçekleştiği kesindi ama bu bölüm gözle görülür bir şeylerin olması hoşuma gitti.

Dizinin bu bölüm bize vaat ettiği o büyük bilgiye gelince, beni zerre heyecanlandırmadı. Esasında ben yola çıkarken merak ettiğim katili yola devam ederken merak etmeyi bırakmışım. Bu bir senaryo açısından başarı mıdır yoksa başarısızlık mıdır büyük ikilemdeyim. Senarist aslında bana katilin bulunmasından daha güzel şeyler vaat etmiş de ben ilgimi başka yöne çekmişim bu yüzden bu bir bakıma başarı mıdır? Ama senarist katilin bulunması üzerine kurulu bir kurguda benim dikkatimi öyle dağıtmış ki asıl konumuzdan uzaklaşmışım, bir bakıma da başarısızlık mıdır?

Tilmen ailesinin telaşı, vicdan rahatlatmak için eskilerin değiştirilip saflığın ve masumiyetin timsali olan beyaz mobilyaların alınması, o evdeki gergin hava hoşuma gitmedi değil. Ama yine de bölüm sonunda katil hakkında konuşmak yerine konuşacak çok başka şeyler buldum bölüm içinde.

İnci’nin öldürüldüğü gecenin flashback olarak gösterildiği sahne sosyal medyada tepki aldığı için ona da değinmeden geçemeyeceğim. Öncelikle sahnenin bu şekilde yazılması beni rahatsız etse de esas verilmek istenen mesajın “kimse ölümü hak etmez” olmasına uygun bir sahne olmuş. Yani İnci sadece sessiz ve uzlaşmacı bir kız olduğunda mı ölümü hak etmeyecek? Biz dizide kötü yazılmak için büyük bir çaba sarf edilmiş bu kızla empati yapabilecek miyiz? Bunu Türk izleyicisine anlatmak zor, hikâyeye bu açıdan bakıp insanlara asıl vermek istediğin mesajı vermek de zor. Umarım bu dizi ile biraz da olsa bu mesajı verebilirler.

Güzel bir bölümdü. Daha da güzellerine. Okuyan gözlere sağlık. 



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER