Bir Yargı gününü ay pardon Pazar
gününü daha atlatarak haftaya giriş yapmış bulunmaktayız. Herkese iyi haftalar
dileyerek naçizane yorumlarım ile sizi baş başa bırakıyorum. Keyifli okumalar...
Dizi sektörümüzün bir başlayıp
hemen biten bizi dramlardan dramlara sürüklerken, aslında saf acıdan başka bir
şey vaat etmeyen dizilerinin arasında Pazar akşamımıza talip olarak ekrana
çıktı Yargı. Ne yalan söyleyeyim, Pınar ve Kaan'ı beğeniyor olsam da tanıtımlar
çok vasat gelmişti ve ilk bölümü izleme isteği uyanmamıştı bende. Daha sonra
ilk bölümü tüm sosyal medya birlikte izleyip geçer puan verdikleri için bölümü
internetten yayınlandığı günün ertesi günü izledim. Ve ağına düştüm.
Seyircinin sürece dahil olması yeni
başlayan bir dizi için büyük avantaj. Çünkü ben ilk bölümü bitirdiğimde,
kendime katili bulma misyonu yüklemiştim bile. Bu noktada diziye devam etmeme
gibi bir durum söz konusu bile olamazdı. İkinci bölümün yayınlanan iki fragmanı
da merakıma merak ekledi ve ben bir anda pazar gününe kaç gün kaldı diye
hesaplarken buldum kendimi.
Daha önce farklı bir işte izlemiş
olduğumuz Kaan ve Pınar'ın en güzel formu Ceylin ve Ilgaz'mış esasında. Başka
bir evrende en güzel hallerindeler. Karakterlerin mesleki ahlakları, hayata
bakışları, zorluklarla mücadele etme biçimleri tam anlamıyla cuk olmuş. Pınar
Deniz kural tanımaz, başarılı ve cesur avukatı; Kaan Urgancıoğlu kuralcı,
ahlaklı ve dürüst savcıyı çok iyi giymiş.
Beni hikâyeye bağlayan ve onca olay
arasında unutamadığım bir sahne var. Ceylin'in kardeşinin ölüm haberini
aldıktan sonra Ilgaz'ın yakasına yapışıp "Biliyordun, beni bilerek
seçtin" dediği sahne. Ilgaz'ın savcı sıfatından arınıp sadece acılı bir
ablanın karşısında duran şüpheli yakını tutumu çok etkileyiciydi. Esasında
Ilgaz'ın hikâye boyu tüm tutum ve davranışları çok etkileyiciydi ki ona ayrı
bir parantez açacağım zaten. ^^ İzlediğimiz üç bölüm boyunca Ceylin'in
reaksiyonlarının doğallığına da değinmeden geçemeyeceğim. İzlerken kendimize
uzak hissetmeyeceğimiz çok doğal bir karakter olmuş ve Pınar Deniz de bu
hissiyatı çok iyi geçirmiş, tebrikler.
Şimdi Ilgaz'ı övme seansına
geçmeden önce eleştireceğim bir nokta var ki umarım bu çok kısa bir sürede
düzelir o da şu ki; şüpheli listesine sürekli birileri eklenirken asla
birilerinin çıkmaması. Dizi başladığından beri seyirci olarak birilerinden şüphelenmemiz
için önümüze sürekli ipuçları atılıyor. Bu sebeple; balıkçıdan amir, babadan
enişteye, üniversite hocasından avukata kadar herkesten şüphelendik. Fakat
üçüncü bölümü izlerken ve hikâyeye yeni yeni gizemler eklenirken bundan
yorulduğumu hissettim. Ayrıca herkese şüphe ile baktığım için karakterlerle bağ
kuramadığımı da. Ilgaz ve Ceylin dışında bağ kurmaya başladığım tek bir isim
var o da Çınar. Çünkü onun da katil olmadığını biliyorum ve bu şekilde bir bağ
kurabiliyorum. Acısını, suskunluğunun altında yatan korkuyu, katil olarak
yargılanmaktan çok İnci'nin ölmüş olmasını dert edinmesine kadar her duygusunu
hissediyorum. Diğer karakterlerle de bu bağı oluşturabilmemiz için onların da
aklanması gerekiyor. Ben 4. bölümde en azından bir ismin şüpheli listesinden
çıkarılması gerektiği kanaatindeyim.
Şimdi gelelim benim favori
karakterlerim arasına hızlı bir giriş yapan Ilgaz savcımıza. Bir kere savcı
kimliği ile gelip beni tavlamama olasılığı yoktu onu bir baştan söyleyeyim.
Ahlaklı, dürüst, rekabetçi ve başarılı olması da cabası. Ama beni bunların
dışında etkileyen en önemli şey mantık çerçevesinde yürüyen bir adamın bu kadar
duygu hassasiyetine sahip olması. Ceylin'in acı çektiği sahnelerin çoğunda
Ilgaz'ı da görüyoruz ve o nasıl bir hassasiyet derken buluyoruz kendimizi.
Nasıl narin bir inci (Ceylin gibi ağlamayın arkadaşlar) tanesi ile iletişime
geçiyormuş gibi hassas olabiliyor bu adam. İyileştirici ve sakinleştirici. Bu
şekilde devam edersen biz düştüğümüz yerden kalkamayız sayın savcım, saygılar.
Velhasıl, güzel
bir hikâye, güzel bir partnerlik, güzel bir gün. Her işin kusuru vardır ama
tuzu biberidir, genel hatları ile çok iyi bir iş. Yolu uzun reytingi bol olsun.