Çukur,
benim için çok “özel” bir dizi olarak kalbimin köşesinde yerini aldı. Çukur, ‘Vay
be! Çok güzel bölümlerdi, ne güzel günlerdi.’ diye hatırlayacağım bir dizi
benim için. Vedalara ve bu haftaki bölüme değindim, keyifli okumalar
dilerim...
Bir
yazımda: “Çukur’un finale doğru değişim hikâyesini çok beğendiğimi ve
Erdenet hikâyesinde -Erdenet ailesini çok sevdiğimi belirterek- aradığımı
bulamamıştım.” demiştim. Bu final hikâyesi ile çok keyifli bölümler
izliyorduk ki, bir de vedalar eklendi ve etkisi iki kat arttı. 4 bölüm üst üste
çok sevdiğim isimlere veda ettim. Benim için çok değerli karakterlerdi.
Emmi ile
başlıyorum yazıya. Mahallenin gerçek amcası (emmisi)... Vedaların peşinden eski
sahneler ve müzikler ile hüzün doluyorduk. Fakat Emmi’nin vedasında bunu bu
bölüm gösterdiler. Peş peşe müzikler ve duygulu sahneler ile hüzünle başladık
bölüme...
Paşa
İdris
Ve Emmi
Böylece “bir
devir kapandı...”
2. sezonda beni bu konuda
şüphelendiren, 3. sezonun başında Meliha’nın söylediği ve bugüne kadar ince bir
titizlikle sakladıkları sır, Amca Cumali’nin yaşadığıymış. Bu beni hiç tatmin
etmedi. Çünkü mektuplar yazıldı, kaybedildi. Unutkanlık başladı, hatırladığı
zaman bile hâlâ bu sır verilmemişti... Bu durum artık Amca ve İdris’in hikâyesi
oldu. Eğer Meliha’nın Emmi’ye dediği sırrı önemsiz bir konu olarak bize vermek
yerine, bence şöyle olabilirdi: Emmi geçmişteki bazı olaylara hâkim değildir
veya tam bunların olduğu zaman ortada yoktur. İdris bu durumu konuş(tur)madığı
için öyle birkaç kişi tarafında bilinmektedir. Fakat bir gün Meliha tüm
olanları Emmi’ye anlatır. Bu anlattığı konu: Amca’nın yaşadığı ve Amca ile
İdris’in geçmişteki olaylarıdır...
Emmi’nin
hafızası düzeldiğinde bir mektup daha yazdı fakat bu mektubu Aliço’ya
yazdırdığı için rahattı... Artık bu hikâyeyi, mektubu öğrenmek istemekle
birlikte,
-biraz Rıza Kocaoğlu’nun oyunculuğunu övelim-
Aliço ile Yamaç arasındaki diyalogu, Aliço’nun dediklerini duyunca ‘Tamam!
Aliço söylemek istemiyorsa söylemesin.’ dedim. Yamaç için, korktuğu için...
Rıza Kocaoğlu döktürdü burada:
Aliço:
“Amca öldü, ben çok ağladım! ...ben çok ağladım. Herkese bir şey oluyor Yamaç!
Sen de ölme, o zaman ben çok üzülürüm! O zaman ağlamak da yetmez Yamaç! Başka
bir şey yapmam lazım! Başka bir şey... Çünkü onlar öldüğünde çok üzüldüysem,
çok üzülüp ağladıysam, sen öldüğünde daha fazlasını yapmam lazım! Ama ben
ağlamaktan daha fazla ne var bilmiyorum!..”
Aliço;
Vartolu ona İdris ve Yamaç ile ilgili yani Yamaç’ın İdris’i öldürdüğü ile
ilgili hikâye anlattığında, Yamaç’ı affetmişti. Yani abileri Cumali ve Selim
gibi bu konuyu uzatmamıştı... Yamaç, ailesindeki kişilere bir şey olacak diye
korktuğunda (Cengiz tüm ailesindeki erkeklere tuzak kurduğu zaman.) Aliço, “Ben
abiyim.” diye Yamaç’ı teselli etmişti. Bunlar ile, ilk baştan beri çok
naif bir bağ var bu ikili arasında. Ve Aliço haklı olarak Yamaç için çok ama
çok korkuyor...
Çukur’da,
oyunculuk ve duygu yoğunluğu olan sahneleri öv öv bitmez. Tamam benim de çok
mantıksız bulduğum noktalar oldu 4 yıl boyunca. Fakat ben Çukur’u böyle kabul
ettim ve böyle izledim. Böyle izlerken çok da keyif aldım. Çukur’u izlediğim
için çok mutluyum. Devam edelim.
Vartolu
ve Yamaç’ın; mezarlıktaki konuşmaları ve Vartolu’nun üzgün bakışları beni de
üzdü. Vartolu’ya hem bu kadar aptal olduğu için çok kızıyorum hem de yalnız
olduğu için çok üzülüyorum. Daha doğrusu bu bölüm üzüldüm...
“Benim
babamın oğlu ölürdü, ölürdü de bu hançeri göğsüme saplamazdı!”
Amca’nın
yaptıklarını gör(e)meyen bir Vartolu ve birbirlerine gitgide düşmanlığı artan
bir aile. Vartolu ve Yamaç’ın mezarlıktaki kavgası çok gerçekçiydi. Vartolu bu
olaylar için Yamaç’ı suçladı, Yamaç’a dediği çok ağırdı. Aslında Vartolu da
farkında ama bazı noktalar oluyor, bazı durumlar oluyor ve o demek
istemediğimiz bir laf, ağzımızdan çıkıyor. Tutamıyoruz, engel olamıyoruz,
Vartolu’nun durumu da biraz öyleydi...
Amca
nasıl böyle beynini yıkadı, bir anlam veremiyorum. Zorla etrafında olanları
görmüyor, bence görmek istemiyor. Çünkü rahat bir Çukur’a alıştı... Tamam
Vartolu Saadettin’i özledik, özledik de Amca’nın yanında olması tahammül
edilemezdi ki devreye Kulkan girdi.
Kulkan;
bilmeceler bölümü ile hızlı bir giriş yapmıştı diziye, peşinden hem eğlenceli
bir karakter hem de Çukur’a/Yamaç’a zarar verme babında başarılıydı... Açıkçası
beklediğimden fazla durdu dizide... Bence her durumda, o videoyu Vartolu’ya
gönderecekti. ^^
Vartolu;
Amca’nın kim olduğunu, kabul etmediği tarafını gördü. Valla Cumali, Yamaç ve
diğerleri gibi benim de içimin yağları eridi. Her şeyi öğrendi ve Yamaç ile
beraber Karaca’yı bulmaya gittiler ya, burası tüm izleyicilere yeteneklerini
izlettikleri, durumu yaşattıkları bir yerdi. Bu olayı atlatıp, artık tüm
ailenin birlik olma vakti. Bence aile olayı çok önce bitti de, bakalım...
Celasun
ve Karaca
Bu
vedaların içinde, benim en çok üzüldüğüm “Karaca” idi. İlk başta, Karaca’yı,
gördüğüm ilk sahne ile çok sevdim. Böyle bir durumda veda etmek de çok zor
oldu... Celasun ile başladı, Celasun ile bitti hikâyesi. Tabii karakterleri
dizide 4 sezon boyunca tutmak için bu iki karakterin yolu ayrıldı, ayrıldı da
tam finale doğru gittiğimiz bu yolda tekrar birleşti. Bu beni çok mutlu etti açıkçası.
Bize bazı şeylerin değişmediğini, bambaşka yerlere sapsalar da, tekrar birbirlerini
bulduklarını gösterdi dizi. ‘Böyle hayal eder miydin bu ikisinin sonunu?’
diye sorsanız, ‘Hayır’ derim. Fakat ‘Memnun musun?’ diyecek
olursanız, ‘Çok üzgün olmakla birlikte, memnunun’ derim...
128. bölümü, heyecan içinde
bekliyorum. Ve finale doğru artık hem üzülüyorum hem de mutlu oluyorum böyle
bir diziyi izlediğim için... Çukur’un farkındalık projelerini ayrıca tebrik
etmek istiyorum...
Not:
Bize hep Çukur’dan çıkış olmadığını belirttiler, böyle öğrettiler. Ama Mahsun
ve Nehir’in (Nehir’in dik duruşu ve net tavrı) özgür iradeleri ile Çukur’dan
çıktıklarını gördük. Tabii bu şimdilik olabilir. Fakat şimdilik böyle bir durum
olduğu için bu iki karakter hem dizi hem de benim için özel.
Vakit
ayırdığınız için teşekkür ederim.