Hepinize uzun bir süre sonra yeniden merhabalar! Birkaç haftadır dizinin hiçbir bölümünü izleyememiştim. Çünkü bıraktığım yer dizinin yavaş yavaş bütün elementlerini kaybettiği, neredeyse geri dönülmez yola girildiğine inandığım bir yerdeydi. Eskiden sevdiğimiz birçok karakterin kendi özelliklerini kaybedip başkalaşması da en zor ve en yorucu olandı. Anlamsız karakterler, anlamsız davranışlar bütün diziyi kaplamıştı adeta. Balca, Semiha Hanım, dublajlı prens derken daha sevgili olamadan ayrılan Eda ve Serkan ve dahası. Sonra bir güneş mi doğdu desem, yenilikler uğur mu getirdi desem çok güzel iki bölüm seyrettik. Özlediğimiz karakterler eski haline döndü ve hikâyeye katkısından çok zararı olan bütün karakterler gitti. Bütün yaşananlardan dolayı yeni senaristlerin eline sağlık diyerek başlamak istedim yazıya. (Keşke Fifi gitmeseydi, karanlıklar prensesini özleyeceğiz. ^^)
Tabi ki yaşanan bu kadar güzel olaylardan sonra kötü bir sonun geleceği apaçık ortadaydı. Serkan kaza geçirdi, hafızasını kaybetti derken dram yüklü sahneler peş peşe geldi. Tam da beklediğim gibi mi oldu orası biraz tartışmaya açık. Bölüm boyunca biraz dram görmek istedim. Elbette izlediğimiz dizinin türü romantik komedi, her sahnesi dram olsun diye bir beklentim yok. Ama Serkan’ın bir anda şirketin önünde belirmesi, herkesin her şeyi bir anda kabullenmesi gibi durumlar biraz havada kaldı. Serkan ve Eda’nın kazadan önceki sahnelerine yer verilmeliydi. Eda o sırada neler yaşadı? Serkan ne gibi zorluklardan sonra iyileşmeye başladı? Açık kapı bırakılmak yerine ya da bu kadar çok Selin’i görmek yerine bu soru işaretleri giderilebilirdi. Ama genel olarak ben hikâyenin çıktığı yeni yolculuğu beğendim, her şeyin başlangıcına dönmek biraz da Serkan ve Eda’nın unutulmaz aşkını hatırlatacak yeniden bize. Bu duyguları hatırlamaya da en çok Serkan’ın ihtiyacı var.
29.bölüm bize en çok Serkan’ın geçmiş hayatına dair ipuçları verdi. Mesela Selin ve Serkan’ın asla birbirine âşık olmadığını, Serkan’ın Eda ile nefes almaya başladığını gördük. Bizim tanıdığımız Serkan belki çok uzaklarda olabilir ama Serkan Eda’dan önce yaşamıyormuş. Tam anlamıyla bir robotmuş. Eda bir keresinde Serkan’a “Senin benim yerime koyabileceğin hiçbir şey yok hayatında” demişti. Eda’dan önce simsiyah olan Serkan’ın hayatı onunla çiçek açıp anlam kazanmış. Tek Selin’i hatırlayabilmesi onu sevdiği anlamına gelmiyor. Serkan şu an yeniliklerden korkuyor. Bildiği bütün dünya yıkılmış, o da bildiğini sandığı şeylere tutunuyor. Değişmez kalan tek şey olan Selin’de bu fırsattan yararlanıp Serkan’ı sevdiğini sanıyor. Ama biz biliyoruz ki Eda ve Serkan’ın aşkı yıldızlardan da yaşanılan anılardan da gerçek ve daha olağanüstü. Anılar zamanla kaybolsa da yaşanılan his her zaman orada.
Yeni gelen Serkan’ın eski Serkan ile hiçbir alakası yoktu. Sanki biz 29 bölüm boyunca bambaşka bir Serkan Bolat izledik yeni gelen ile karşılaştırınca. Robot Serkan’ı görmüştük ama acımasız hatta bu kadar gaddar olan ile ilk defa karşılaştık. Serkan için üzülmek isterdim. Yaşadıkları altında ezilen bir Serkan görmek isterdim. Yaptığı şeyler Eda’ya karşı haksızlık oldu. Çünkü Serkan çabalamak yerine kaçmayı tercih etti. Son olarak şu noktaya değinmek istiyorum, bu bölümü taşıyan tek bir isim vardı o da Hande Erçel ve oyunculuğu. Eda’nın yaşadığı çaresizlik olsun umutsuzluk olsun her duygu zerresini bile hissettirmeyi başardı. Tek başına benim için bölüme damgasını vurdu adeta. Eda dışındaki bütün karakterler gerçeği göz ardı etmeyi tercih etti. Serkan’ın yaşadığı hafıza kaybı önemsiz ya da gereksiz bir hal aldı. Nasıl olmasını beklerdim mesela? Herkesin Eda’ya destek olmasını ve yaptığı kötü şeyler için Selin’i suçlamasını isterdim.
Yeniden bırakılan yere dönmek, yeniden başlamak her zaman zordur. Aynı hataların yapılacağı hatta aynı acıların çekileceği anlamına gelir. Serkan’da bu zorluklara katlanmaktansa geçmişe tutunmayı yani kolaya kaçmayı tercih ediyor. Ama biliyoruz ki yol ne kadar zor görünürse görünsün Eda inatçıdır ve kafasına koyduğunu yapmaktan vazgeçmez. Yeter ki içinde biraz umut kırıntısı kalmış olsun. Ama o son, ah o son dakikalar. Umutları bu kadar yeşertip bir anda her şeyi yerle bir edebilmek hissi bu olsa gerek. Serkan’ın yaptığı son davranıştan sonra her şey imkânsız görünüyor olsa da kim bilir belki saklı olan umut parçası bir limonun kokusunda takılı kalmıştır.
Yine ve yine yazımı okuyan herkese çok teşekkür ederim. Bu bölümü izlememizi sağlayan ve emeği geçen herkesin eline ve de emeğine sağlık. Umudunuzun her zaman bolca içinizde bulunmasını dileyerek hoş kalın. Hoşça kalın!