Dünle beraber gitti cancağızım, Ne kadar söz varsa
düne ait. Şimdi yeni bir şeyler söylemek lazım. Değişmek yenilenmektir aslında; dünde değil
bugünde yaşamaktır. Ve yeni bir ben olmak, eski ezberleri bozup daha fazla
kendin olmaktır. Tüm bölüm boyunca, Serkan değişmeli mi yoksa aynı kalmalı mı
diye konuşuldu. Ama asıl soru, Eski Serkan kendi olabilmiş miydi?
Serkan’ın önündeki baba figürü;
hırslı, başarı odaklı ve her şeyin merkezine kendisini koyan Alptekin Bey. Babası ile ilişkisi iyi olmasa da ilk
bölümlerde anladığımız üzere Serkan babasını örnek almış. Yani Serkan; sadece
kendi doğruları olan, çevresindekileri bu doğrularla kontrol eden, güç ve
başarı odaklı bir erkekti. Eda ve aşk ile birlikte Serkan, hayatın diğer
renkleri ile tanıştı ve kendine döndü. Dizi ile ilgili ilk yazımın başlığı ‘Aşk insanın kendi içine yaptığı sancılı bir
yolculuktur’ idi. Serkan, Eda ile birlikte karanlıkta kalmış güzel
yönlerini su üstüne çıkartıyor.
Serkan,
sevilmek ile beraber kendini daha güvenli bir dünyanın içinde buldu ve eskiden
gizlediği, belki de güçsüzlük olarak gördüğü şeylerin aslında hayatın
güzellikleri olduğunu fark etti. O artık her şeye sadece iş odaklı bakıp;
kazanma ve başarı hırsından dolayı hayatının güzelliklerini kaçırmak istemiyor.
Serkan değişmekten ziyade kendi olma mücadelesi veriyor aslında ve bu
mücadelede gücünü aşkından alıyor.
Yoksa değişim, Selin’in
sırf Serkan ile beraber olmak için kendisinden farklı biri olması değildir,
çünkü bize ait olmayan yani içselleştirmediğimiz her değişim aslında sadece
maske takmaktır ve o maske de bir süre sonra düşer. Değişmek, bir anlamda hayatın
akışına uymaktır. Hayatta hiçbir şey olduğu gibi kalmaz; mevsimler değişir,
zaman akar ve değişim insanın bu süreçte kendini daha iyi tanıması ve yeniliğe
kendini bırakmasıdır. Serkan, aşk ile birlikte hayatında yeni bir döneme girdi
ve artık eskisi gibi olması beklenemezdi.
Aşk; en yakışıklı, en başarılı ya da en iyiyi
sevmek ya da Balca’nın yaptığı gibi en doğru kişiyi elde etmek gibi bir hedefe
odaklanmak değildir. Tam tersi, bir insanı en kötü halindeyken sevmek; sabır,
şefkat ve emekle içindeki iyiyi çıkarmaktır. Sevgi ve emek, kötü görünen bir
çamurdan bir sanat eseri, ya da sert ve tatsız bir patatesten lezzetli bir
yemek yaratır. Aşk, patatesi soğuk yemeyi ya da çamuru sevmektir. Ama ne yazık
ki günümüzde pek çok insan Balca karakteri gibi, aşkı en iyiye sahip olmak olarak
görüyor. Serkan, Balca için dergilerin ön kapağındaki başarılı, yakışıklı yani
mükemmel erkek ve o da mükemmele sahip olmak istiyor. Oysa ki Eda, günümüzün bu
mükemmel erkek kalıplarına bağlı kalmadan Serkan’ın ruhu ile bağ kurdu, gerçek
olan da buydu. Balca bu kazanma hırsı ile her türlü oyuna başvurur, kendince
öğrendiği tüm erkek elde etme kalıplarını uygular ve muhtemelen kaybettikçe de
saldırganlaşır. Ama, sevgilisinin yaralarını şefkatle saran Eda karşısında
hiçbir zaman şansı olamaz. Eda ve Serkan birbirlerinin yaralarını şefkat dolu sevgileriyle
iyileştiriyorlar
Seni seviyorum demek
değil ki marifet, önemli olan o kelimenin tüm sorumluluklarını alabilmek. (Can
Yücel)
Sonuç olarak aşk bir
sihir gibi, bünyeye girdiği andan itibaren sizi değiştirmeye başlar. Hatta
sizdeki bu değişimi, sizden önce çevrenizdekiler fark eder. En güzeli, aşka
kendinizi teslim edip bu değişimin yani yenilenmenin keyfini çıkarmaktır.