Aşk, bize mutluluk vaat
etmez ama bize sevdiğimizle ortak bir mutluluk yaratma olanağı sunar. Aşk bir
yoldur aslında, ne yazık ki hayatta herkesin yürüme imkânı olmadığı...
Çıktığımız bu yolda kendimizi çok iyi hissettiğimiz zamanlar olduğu gibi, acıyı
tüm hücrelerimizde hissettiğimiz zamanlar da olacaktır. Önemli olan, bu yolda
her şeye rağmen beraber yürümektir. Aşk hem acı hem de mutluluğa ortak iki kalp
olmayı başarmaktır. Serkan’ın ortaklığına güvenmeyen Eda, Kendimi aşktan
korumam gerek dedi; oysa Bertrand Russell’ in de dediği gibi ‘Aşktan korkmak yaşamaktan korkmaktır’. Ama
Eda aşktan korkmadığını şirkete geri dönerek gösterdi.
Serkan, kimsenin
birbirinden sorumlu olmadığı ve bağların çok zayıf olduğu, mutlulukta ve acıda
bir arada olmayan bir ailede büyüdüğü için ortak yaşam kurma konusunda acemi.
Eda ile başkalarına güvenmeyi ve bağ kurmayı öğreniyor.
Bölümde en çok sevdiğim
şey, Eda ile Selin arasındaki temel farkın çok güzel bir şekilde anlatılması
oldu. Yaşadığı tüm kötü şeylere rağmen halen çevresine mutluluk dağıtmaya
çalışan Eda ve kendi istediği olmadığı için herkesin mutsuz olmasını isteyen
Selin. Selin gibiler çok fazla aslında
yaşamımızda, kendi mutsuzluklarından başkalarını sorumlu tutarlar ve bu yüzden
de başkalarının mutluluğunu sabote etme hakkını kendilerinde görürler. Selin
manevi değerleri düşük biri, hayatını maddi değerler üzerine kurmuş. Aşk onun
için bir kazanma hırsı aslında, dolayısıyla incinen de daha çok EGO’su. Bu
kadar saldırgan olmasının sebebi de bu...
Eda ise mutluluğu inşa
eden biri. Kalbin gücünün farkında ve üzüntülerini kabul edip sevdikleri ile
güzel bir yaşam kurma mücadelesi içinde. Selin, şımarık bir çocuk gibi neden
istediğim hiçbir şey olmuyor diye ağlarken, Eda istediklerini gerçekleştirmek
için mücadele veriyor ve gücünü de buradan alıyor.