Hayat savaş meydanı gibidir, bazense kurtlar sofrası. Ve eğer başınızı
koyacağınız bir omuz yoksa, çok da yaşanır değildir. ‘Ben sana mecburum’ der
Atilla İlhan; ‘Ne vakit bir yaşamak düşünsem, Sus deyip adınla başlıyorum’.
Serkan da tüm bu karmaşa ve savaşın içerisinde sadece Eda’nın yanında nefes
alabildiğini, yani yaşayabildiğini anladı. Sevmek, inanmak demektir. Eda, Serkan’a
koşulsuz ve sebepsiz inanarak; Serkan için güvenli ve konforlu bir alan yaratmış
oldu. Her an yeni bir sorunun çıktığı bu güvensiz hayatımızda, sevgi belki de
bu yüzden en büyük ihtiyaçtır. Çünkü, bütün bu tozun dumanın içinde bize nefes
alabileceğimiz yaşam alanları yaratır. Artık, Serkan için de savaşan biri
var bu hayatta; sırtını korkusuzca yaslayabileceği ve beraber yürüyebileceği.
Aşk, beraber yürümektir hayat yolunda; acıyı ve sevinci paylaşmaktır. Eda,
Serkan’ın zor gününde onun yanında dimdik dururken; Serkan da Eda’nın yeniden
okula döndüğü günde onu yalnız bırakmadı. Ona kalem hediye ederek Eda’nın
hayatındaki bu güzel gelişmede kendisinin de bir izi olsun istedi.
Sonbahar deyince hep hüzün gelir akla, vedalar ve ayrılıklar. Bir durgunluk
vardır sonbaharda; yazın coşkuyla akan zaman, birdenbire durur. Ve bu durma
hali, çoğu insan için hüzün ile eş anlamlıdır. Oysa anlamak için durmak gerekir
bazen. Gerçeğe ulaşmak için yüklerinden arınmış durgun bir zihinle anda
kalmak ve hissetmek gerek. Böylece güçlenerek yeni başlangıçlar yapabiliriz.
Yeniden başlamak, geçmişi silmek değil; geçmişi geride bırakıp anda yaşamaktır.
Bugün için çözüm bulamayan ve geleceğe dair umudu olmayan Serkan, geçmişi
silmek istiyor. Böylece tüm sorunların çözüleceğini ve daha iyi bir gelecek
yaratabileceğini düşünüyor. Oysaki tüm mevsimler birbiri ardından gelir ve kış
olmasa bahar olmaz.
İmajın her şey olduğu, gerçekliğin genel kabul görmüş toplum normlarına
göre sunulduğu bir çağda yaşıyoruz. Selin için de imaj her şey, kendine
yarattığı bu hanım hanımcık, makul insan görüntüsü altında tüm duygularını ve
hırsını gizliyor. Kötü biri değil ama güvenli sularda yüzüp aynı zamanda da
kazanan olmak istiyor; hep en iyiye sahip olmak istiyor. Serkan’a âşık olduğunu
söyleyip ertesi gün Ferit ile mutlu bir şekilde evliliğe yürüyebiliyor. Çünkü
onun için önemli olan, ideal olarak tarif edilen hayata sahip olmak.
Eda
ise yüreğinin sesini dinleyip tüm duygularını olduğu gibi yaşayanlardan, yani
birine savaş ilan ediyorsa bunu süslemeden açık bir şekilde belirtiyor; orijinal
olması bu yüzden. Kadınlara hep iddiasız olması öğütlenir, tutkularını
gizlemeleri ve hadlerini bilmeleri; çok yüksek sesle gülemez mesela kadın. Ama
Eda, meydan okumayı ve ona çizilen sınırları yıkmayı seviyor. Her ne kadar âşık
olsa da kendi hikayesinin merkezinde her zaman o var.