Onur
Ünlü’nün kurduğu dünyaların müdavimiyim. İster televizyon
olsun, ister sinema Onur Ünlü işin içindeyse hiç düşünmeden
izlenecekler listeme girer o proje. Haliyle Beş Kardeş’in
hazırlık sürecinden çıkıp da ekrana gelişini büyük bir
heyecanla bekledim. Hikayesi ve oyuncu seçimleri sonucunda az çok
nasıl bir dizi izleyeceğimizi kafamda canlandırmıştım. Nitekim
kadro Onur Ünlü projelerinde görmeye alışkın olduğumuz
isimlerden oluşuyor, yönetmen-oyuncu enerjisinin nasıl olacağı
aşikardı. Ve nihayetinde yayın günü geldi, ben de 4 bölümdür
yer yer aksaklıklarını görsem de Beş Kardeş’i keyifle
izliyorum. Hal böyle olunca neden yazmıyorum dedim ve ta taaamm!
İşte buradayım.
Fahriye
mi daha güzel yumurtalı ekmek yapar, Canan hanım mı acaba?
90’lar
çocuğuyum ben, mahalle kültürünü ucundan kıyısından gördüm.
Ee haliyle sendromun hasını yaşadığımız pazartesi günlerinde
sıcacık bir mahalle dizisiyle karşı karşıya olmak ilaç gibi
geldi. Ocakta çayımız fokur fokur kaynarken uzandık koltuğumuza,
girdik Başeğmez kardeşlerin dünyasına. Sanat ekibinin de elleri
dert görmesin, kendimizi o dünyaya ait hissetmemiz için ellerinden
geleni yapmışlar. Her kardeşin karakterine uygun ilmek ilmek
işlenmiş odalar adeta ‘seç, beğen, yaşa’ dedirtiyor ekran
karşısında.
Kardeşlerine
hem anne, hem baba olan fedakar balıkçı Sait’i, şiirlerle
beslenen kırılgan gazeteci Nazım’ı, efendi ve aklı başında
imam Turgut’u, büyük hayallere sahip bodyguard Orhan’ı,
haylazlıktan kendini alamayan evin en küçüğü Aziz’iyle bu
dünya bize aşkın, dostluğun, en çok da kardeşliğin kapılarını
açtı. Sait’in teker teker kıyafetlerini ütüleyip kapılarına
asmasında, Nazım’ın o çocuksu şenliğine rağmen –abim- diye
seslenmesinde, Turgut’un o efendi haliyle abisi için kavgaya
girmesinde, Orhan’ın Turgut utanmasın diye çıkıp eve ‘kimse
yok mu’ diye bağıra bağıra gelmesinde, Aziz’in Nazım’ı
Hasan’dan korumasında ve sayamadığım daha birçok anda
kardeşlik var. Ve burnunuz sızlayıp, gözlerinizin dolduğu her
sahne kendi kardeşinizi, kardeş kadar yakın gördüklerinizi
hatırlatıyor aslında. Gözlerinizin önünden yaşadıklarınız
geçiyor, işte Beş Kardeş’i bu kadar samimi kılan da bu. Ve
kardeşiniz bir hata yaptığında ona tatlı sert kızıyorsunuz ya
hani, Başeğmez kardeşlere de kızıyorsunuz zaman zaman. Onlar da
insan, onların da zaafları var ve onlar da hata yapıyor. Bunu
biliyor ve daha çok sahiplenip, daha çok seviyorsunuz.
Sait
bey kavga dövüş yemek yapmaya fırsat bulamamışsınızdır, alın
kardeşlerinize götürün.
Kızmak
demişken ne yardan geçerim, ne serden diyen Sait’e kızıyorum
mesela ben. Bir kalbe iki sevda sığdırmak istemesine kızıyorum.
Sait’in Fahriye’ye aşkını gözlerinden okuyorum ama Fahriye
hala beni inandırabilmiş değil. Bu aşk üçgeninde Sait-Canan
aşkından yanayım. Ama gün gelir öyle bir şey olur Fahriye beni
kendine inandırır, o zaman tekrar konuşuruz Sait’i, Canan’ı,
Fahriye’yi. Aşk üçgeni demişken mesela Turgut-Şevval-Orhan söz
konusu oldu mu hiçbirine kızamıyorum, hepsi birbirinden iyi
niyetli. Yani Fahriye’ye mesafeli duruşumun sebebi aşk üçgeni
de değil aslında, mesele Fahriye’nin ‘ben ne istersem o olur’
tavrı. Madem aşk üçgenlerinden ilerliyoruz Nazım karakterini
içine alacak olan o üçgeni sabırsızlıkla beklediğimi de
belirteyim a dostlar!
Ne
demek Melike’yi götürüyorsun Fahriye? Biz daha yeni kavuştuk.
Her
şey güzel yok mu bir eksik diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Evet,
var. Çok uzun, aşırı uzun, fazla uzun. 4.bölümde biraz kısalır
gibi olsa da yine de uzun. Sırf süresinden ötürü bazı meseleler
uzuyor da uzuyor bu da hikayenin ritmini bozuyor. Yerli dizilerin
uzunluğu malumunuz ama bir yarım saat kısalsa çok yerinde bir
hamle olur.
Yazımın
sonuna doğru gelmişken Serkan Keskin, Nadir Sarıbacak, Tansu
Biçer, Osman Sonant ve Fatih Artman’ın gönlümüze esenlikler
verdiği beşi de birbirinden şahane beş kardeş son bölümde
bizim bir kız kardeşimiz olsa diye düşünmüşlerdi ya, seve seve
kız kardeş olabilirim. Sait kendinden çok beni düşünür, Nazım
şiirler okuyarak uyutur, Turgut’la hoşgörüyü yaşarız, Orhan
şarkılar söyler bana, Aziz korur kollar.
İşte
ben böyle güzel bir hayalle yeni bölümü bekliyorum; siz de
çayınızı, çekirdeğinizi alın koşun Beş Kardeş’e!
Pazartesi akşamı görüşürüz…
*Onur
Ünlü’nün Polis filmine de selam olsun!