Kısa Kısa bölümünü son dönemde ekrana gelen üç mini diziyle devam ettireyim dedim.
1) Tales of the City (Kent Masalları)
Armistead Maupin'in yazdığı dokuz romanlık seriden esinlenilerek hazırlandı. Netflix'in dizisi, sezonu 10 bölüm. Serinin ilk üç kitabı daha önce Tales of the City (1993), More Tales of the City (1998) ve Further Tales of the City (2001) isimleriyle mini dizi olarak ekrana gelmişti. Hatta isteyene onlar da Netflix'te mevcut ama bunu izlemek için onları izlemiş olmak şart değil.
2019 yapımı Tales of the City için dördüncü sezondan ziyade ana karakterler üzerinden modern bir uyarlama denebilir. Ama üç dizide de yer alan Olympia Dukakis, Laura Linney ve Barbara Garrick; 1993 yapımı Tales of the City'de oynayan Paul Gross da kadroda yer alıyor ve karakterlerini canlandırıyorlar.
Kadrosunda Murray Bartlett, Zosia Mamet, Ellen Page ve Michael Park gibi isimler de bulunuyor. Dizide Anna Madrigal'ın sahibi olduğu, yeni ve eski nesil queer sakinlere ev sahipliği yapan 28 Barbara Lane'de yaşayanların hayatında olup bitenler anlatılıyor.
Mary Ann Singleton, 23 yıl önce kariyerinin peşinden giderek kızı Shawna’yı ve eski kocası Brian’ı arkasında bırakmıştır. Anna'nın 90. yaşına basması şerefine düzenlenen doğum günü partisine sürpriz yaparak katılmaya karar verir ve San Fransisco'ya gelir. Döndüğüne sevinenler olduğu gibi hoşuna gitmeyenler de olur.
Tales of the City, halkımızın belli bir kesiminin "Tam da Netflix dizisi işte," tepkisini vereceği türden bir yapım. Tabiri caizse her şey var ve denk gelmişken yazayım, bu tabii ki kötü bir şey değil. Özellikle de bu dizide.
Netflix’te dizi olacağını duyana kadar roman serisinden de önceki dizilerden de haberim yoktu. Diğer mini dizileri izlemediğim için bir karşılaştırma yapamıyorum haliyle. Önceki dizileri referans kullandıkları intibasında değilim zaten ama varsa bile izlerken sorun yaratmyor.
Tales of the City’yi genel olarak beğendim. Mini dizi olarak kalmayıp devam ettirseler niyesini sorgulamam ama olacak gibi durmuyor. Sıcak bir aile dizisi gibi. Vermek istediği mesajları verirken göze sokmayıp zorlamayan, drama boğmayıp arada eğlendiren ve gülümseten bir dizi olmuş. Bölüm sonlarıyla bir sonrakini merak ettirmeyi de başarıyorlar üstelik.
Anna, Michael ve Ben benim diğerlerine göre biraz daha hoşuma gitti. Mary Ann de Laura Linney'in varlığının da katkısıyla hikayeye zevk katanlardan. Shawna'yı daha iyi işleyebileceklerini düşündüğüm oldu ama sorun bir durum değil. Kadrosu da benzer şekilde iyi, yeterli veya sorun değil.