Bu yazıda da üç komedi dizisini bir araya toplayayım dedim. Dizilerin hepsi Netflix'te ekrana gelen yapımlar olduğundan bunda bir araya geldiler.
Ekstra Öneri: Daha öncesinde yazdığım Netflix komedileri
La Casa de las Flores &
Russian Doll
* Atypical
Şimdiye kadar iki sezonu yayınlandı ve üçüncü sezonuyla ekrana geri dönecek. Komedi-drama türünde bir aile dizisi, bölüm süreleri yarım saat civarında. Kadrosunda Keir Gilchrist, Jennifer Jason Leigh, Michael Rapaport, Brigette Lundy-Paine, Graham Rogers, Nik Dodani ve Amy Okuda gibi isimler yer alıyor.
Hikayenin merkezindeki ailenin otizmli oğlu var. Lisede okuyan Sam, 18 yaşına gelmiş. Hatta üniversiteye artık çok daha yakın. Sam'in özel durumu küçüklüğünden beri aileyi farklı şekillerde etkilemiş ama daima merkezinde olmuş.
Sam konusunda aşırı korumacı annesi, evliliğinde ikinci planda kaldığını hisseden babası, ailesinde kendisini ikinci planda gören kız kardeşi, çalışma arkadaşı Zahid, psikoloğu Julia gibi karakterler de dizinin diğer ögeleri.
Sam, aklına geleni pat diye söyleyen, inatçı ve zeki bir genç. Dokunulmaktan, aşırı ışıktan veya gürültüden hoşlanmıyor; penguenlere aşırı bir ilgisi var. Empati yoksunluğu veya bazen sinir bozucu olması nedeniyle garip birisi olarak karşılanıyor. Diziye giriş yapmamızla garip birisi olmaktan 18 yaşındaki normal bir gence evrilmek için kendi tarzında harekete geçiyor.
* Atypical için samimi, sıcak ve gerçeğe yakın desek doğru bir tanımlama olur herhalde. Yakın çevremde otizmi olan birisi olmadı, o nedenle durumu tam olarak kavradığımı iddia edemem. Ama Atypical'ın bu açıdan yardım ettiğini de söyleyebilirim.
Sam karakterinin dizinin ilk zamanlarında sabır zorladığı oldu, o nedenle alışma döneminde ailenin diğer üyeleriyle empati de yaptırıyor ve onların bakış açısını gösteriyor. Yeri geldiğinde hata yapıyorlar veya bencilce de davranıyorlar. Ama nihayetinde aile veya arkadaş olmanın önemi de göz önüne seriliyor.
Atypical'ın 'büyük' bir hikayesi olmasa da karakter birbirinin çevresinde dolanarak payına düşeni yaşıyor ve bunu yaparken eğlendirmeyi de başarıyorlar. Sam, kız kardeşi Casey, Julia ve Evan karakterleri diğerlerine göre daha sevdiklerim oldu.
* GLOW

Bunun da ikinci sezonunu geride bıraktık ve üçüncü sezonuyla aramıza geri dönecek. Komedi ağırlıklı bölümleri yarım saat civarında sürüyor. Aynı zamanda bir dönem dizisi, 80'li yıllarda geçiyor.
Kadrosunda Alison Brie, Betty Gilpin, Marc Maron, Chris Lowell, Britney Young ve Sydelle Noel gibi isimler yer alıyor. Diziye ismini veren ve vakti zamanda A.B.D.'de yayınlanan "Gorgeous Ladies of Wrestling" isimli kadın merkezli güreş şovunun perde arkasını anlatıyor. Hikayesi Los Angeles'ta geçiyor.
Ruth Wilder, sektörde tutunmaya çalışan ama şimdiye dek pek de becerememiş bir oyuncu. Özel hayatının da çalkantılı olduğu bir dönemde dışarıdan pek de uygun görünmeyen bir rol için seçmelere giriyor. Kendisi gibi seçmelere giren ve çoğu deneyimsiz olan kadınlar da hayatlarının farklı bir yol arayan noktalarındaki insanlar. Ruth kolay olmasa da rolü alıyor ve güreş şovu "GLOW"un ilk sezonunun çekimleri için aksi yönetmen Sam önderliğinde çalışmaya başlıyorlar.
* Güreş şovlarına ilgim olmadığı gibi GLOW'a da başta ilgi göstermemiştim. Vakti zamanında Netflix Türkiye'den dizinin ilk sezon bölümleri için
ön izleme gelince başına oturdum ve sonrasında üstüne bir şeyler karaladım. O yazıda da bahsettiğim gibi ön yargılı olmanın payıme düşün tarafını aldım.
GLOW, kadınların ayakta kalma mücadelesini yansıtan, bunu iddialı bir şekilde göze sokmayan ve derdini güzelce anlatarak öne çıkmasını başaran bir yapım. İlk iki sezonu ödül alamasa da Emmy'de ve Altın Küre'de yüzünü göstermeyi başardı mesela. Güreş kısımları rahatsız edici ölçüde baskın değil, olan kısmı da zaten eğlenceye yarıyor.
Bölümlerde ara hikaye olarak ekipteki kadınların çoğunun geçmişini veya neler yaşadığını az çok öğreniyoruz. Ana dörtlü (Ruth, Debbie, Sam, Bash) dışı kadınlara ayrılan süre de aşağı yukarı homejen hatta. Bunu yaparken ne dramayı ne de komediyi abartıyorlar, dozuna gidiyorlar. Casting açısındansa hiç de fena olmadıklarını söyleyebilirim.
* The Kominsky Method
Sekiz bölümlük ilk sezonuyla ekrana geldi ve ikinci sezon onayını garantiledi. Hatta geçtiğimiz Altın Küre'de hem En İyi Komedi dizisi ödülünü aldı, hem de başrol Michael Douglas'a ödül kazandırdı. Diziyi The Big Bang Theory, Two and a Half Men ve Mom gibi komedilerle bilinen Chuck Lorre hazırlıyor. Bu yazıdaki dizilerin hiçbirinde olmadığı gibi bunda da kahkaha efekti bulunmuyor.
Bir süre ünlü olmanın tadına bakmış bir aktör olan Sandy Kominsky (Douglas) şimdilerde kendisine ait oyuncu stüdyosunda eğitim vermekle meşguldür. Arada kamera önü oyunculuğu yapmak istese de geçinmesi zor biri olduğundan pek de kolay olmuyor. En yakın arkadaşı aynı zamanda yıllardır menajeri olan Norman Newlander (Alan Arkin). Norman ise eşinin rahatsızlığı nedeniyle son dönemde vaktinin çoğunu ona ayırıyor ve şirketindeki işleri geri plana atmış durumda.
The Kominsky Method da bu ikilinin kendi yaşantısı, arkadaşlığı ve yaşlılıkla birlikte gelen bazı problemlerı üzerine kurulu.
* Bir önceki yazıda yer alan Barry = The Kominsky Method. Ona Emmy'deki performansından sonra başladım, bunu da benzer şekilde başlarda ilgi göstermeyip Altın Küre'nin ardından izledim. İzlemesi rahat bir dizi, zaten sezonu sekiz komedi dizisi bölümü olduğu için siz istemeseniz bile çabucak bitiyor.
Bu yazıdaki diğer diziler gibi kahkaha attırmayan, yeri geldiğince eğlendiren veya güldüren, arada da dramaya uğrayan bir yapım var önümüzde. Michael Douglas'tan ziyade Alan Arkin'i ve canlandırdığı açık sözlü ve biraz aksi Norman karakterini daha çok sevdim. Yan karakterleri pek de destekleyici değildi açıkçası ama dert olmuyor, onlar da kendisini bir şekilde izletiyor. Belki de diziden fazlasını beklemediğimdendir, öyleyse de şaşırmam hani.
The Kominsky Method'u izlerken Netflix'in bir diğer komedisi Grace and Frankie ile karşılaştırmadan edemedim. Totalde G & F daha önde bitirdi, ama bu KM'nin daha sorunlu olmasından dolayı değil tabii ki. İzlemediyseniz Grace and Frankie'yi de tavsiye ederim.