Kuzgun: İstemem yan cebime at

Kuzgun: İstemem yan cebime at
Kuzgun’a altıncı bölümden sonra başladığım için, toparlamak yetişmek biraz zaman aldı. İşin ilginç yanı bu diziyi önce aileme önerdim, onlar izlemeye başladı, ben arkalarından yetişmeye çalıştım.
 
Bu bir “dokuzuncu bölüm” yorumu olacağı için, diziyi en başından anlatmaya girişmeyeceğim. Önceki bölümde evlenen/evlenmeye mecbur bırakılan Kuzgun ve Dila, evliliklerinin gerçek gibi görünmesi hususunda anlaşarak ayrılırlar. 

Gelin birlikte bölümün kısaca özetini geçelim:
 
- Bora, Teo’nun ölümünden dolayı Kuzgun’u suçlar ve Dila ile evlendikleri için Kuzgun’a daha da fazla kin bilemeye başlar. Cihan’ı öldürür “gibi” yapar, sonra da Kuzgun’u ailesinin -Dila da dahil- tüm bireylerini öldürmekle tehdit eder.

- Ali, Kuzgun aileye girdiği için daha da içten içe bilenir ve Kuzgun’un etrafına minik minik ağlarını örmeye başlar. Kartal’ı vicdani duyguları nedeniyle küçük çapta esir eder. Dila’yla evlendiği için Kuzgun’a zaten kızgın olan ve içten içe Kuzgun’a platonik duygular besleyen Füsun’u da kendi tarafına çeker.

- Şermin, kötü kadın olmanın görevlerini yerine getireyim derken kendi ağabeyini öz oğlunun öldürdüğünü anlayınca duygusal sarsıntı geçirir ama güçlü bir kadın olduğu için çabuk toparlanır… Bora’nın insanları katletme planına eşlik edecek kadar…

- Meryem Hanım yine analığını yapar, Kartal’ı düzelteyim derken vicdanını daha beter açık yara gibi kaşındırır. Kuzgun’a annelik yapayım derken adamın ayağına takaza olur.

- Dila yine her zamanki Dila. Ortalığa ve kendine yalan söylüyorum ayağına kendi yalanları ile oynamaya devam eder. Bıraksanız Kuzgun’u içten içe deliler gibi sever ama babasını içeri attırdı diye affedemez… Hem Kudrete Hanımla iş birliği yapar hem de Kuzgun’un asıl niyetinin ne olduğunu bildiği için Kudret’in “Kuzgun da dahil Behram’ın tüm masasını içeri attıracağım” cümlesinde kendini zor tutar.

- Kumru tam bir minik cadı ve minik meraklı olarak istediğini yapmayı başarır. Hem kalp cihazı kayıtlarını ele geçirir, hem de Bilginler’in evine minik bir dinleme/izleme cihazı koyar.

- Kuzgun… Kuzgun tek bir amaç ile ilerler. O amaç uğrunda önündeki her insana / her olaya bir araç gözüyle bakar. Ama bu “araçlara” beslediği duygular onun en büyük zaaflarıdır. 20 yılda zaaflarından arınan bu adamı bir şekilde zayıflatmaya çalışırlar. Ne olacağını göreceğiz.
 
Kısa özetimizi de geçtikten sonra senaryoya gelelim. Öncelikle, iki kadın senaristimizle gurur duyduğumu belirtmek istiyorum. Bugüne kadar izlediğim birçok uzun Türk dizisinde rastladığım en akıcı diyalogları, en akıcı sahneleri izliyorum bu diziyi izlerken.
 
- Dila, babasına ve ailesine “kendi isteği ile” evlendiğini açıklarken ailesinin verdiği tepki çok doğaldı. Kuzgun’un da “karım” diye Dila’yı benimseyerek sahip çıkması kendisinin de duygularını az da olsa su yüzüne çıkarıyordu.

- Derviş’in ikisini de yemeğe götürdüğünde bunun “gerçek” bir evlilik olmazsa ikisinden birinin zarar göreceğini belirtmesi, eğer ortaklaşa hareket etmezlerse başlarına çok büyük bela açılacağını bir kez daha gösterdi. Yani her ne kadar kendi duygularını inkâr edip, kötü bir başlangıç yaparak birbirlerinden nefret ediyormuş gibi hareket etseler de eninde sonunda Kuzgun ve Dila’nın birbirlerini kollamaları, sahip çıkmaları ve muhtemelen de bir yastıkta kocamaları gerekecek… Rıfat ve Şermin ilişkisinden farkı, ikisinin çocukken gerçekten birbirilerini çok sevmeleridir. Çocukluklarında, gelecekte evlenirlerse “bezelye, bamya, pul biber ve sirkeyi” evlerinde sofraya almayacaklarını belirtmeleri… her ne kadar kulağa çocuk oyunu gibi gelse de gelecekteki Dila ve Kuzgun için bir sözleşme gibidir. İkisi bir noktada bu dediklerini hatırlarlarsa aslında birbirlerine verdikleri değer ile yüzleşecekler…

- Senaryodaki en anlamsız noktalardan biri, Bora’nın “Dila hariç herkesi vurun” diye yolladığı adamlarının tutup Dila hariç hiç kimseyi vuramamış olmalarıdır (aile dışında kalan korumaları saymıyorum, ARE). Eğer ki kurşunlardan biri, Ali’ye ya da Seda’ya isabet etse, biraz daha heyecanlı ve mantıklı olabilirdi. Zira ortalığa ateş açan ve tıpkı önlerinde hedef tahtası gibi duran insanların hiçbirini vuramayan elemanlar, bir nevi Çukur’un geçen haftaki gibi “akıllara zarar” sahnesini sergilediler. Biraz daha inandırıcı olabilirdi.

- Şermin’in Bora’yı bu kadar çabuk affetmesini de kadının içindeki psikopatlığa bağlamaktan başka bir şeye bağlayamadım.

- Rıfat’ın Dila’ya olan tepkisi ve Dila’nın babasından yediği darbe en güzel sahnelerden biriydi. Gelin görün ki duyguların sel olduğu esas sahne, Kumru’nun ağabeyi Kuzgun’a hazırladığı haberi göstermesi, sonra tam çekip gidecekken ağabeyinin kardeşine özlemle sarıldığı sahnedir. Maalesef dizinin başından beri Dila’ya, hayata 1-0 önde başlayan Dila ve ailesine asla acımadım. Başlarına gelen herhangi bir kötülüğe de acıyabileceğimi sanmıyorum. Kuzgun ve ailesinin başına gelenler onlara kat be kat daha fazla bağlanmama neden oluyor. Çilek reçeli kokulu Kumru ve çocukken tekme üstüne tekme yiyen ağabeyi Kuzgun, ikinizi de çok seviyorum…



- Dila aslında Kuzgun’un kalbindeki dövmeden muazzam derecede etkilendi ve her ne kadar kızgın olursa olsun onu bir kez daha ne kadar çok sevdiğini kendine yediremedi. Kuzgun’u baştan çıkarmaya çalıştığı sahne ise ziyadesiyle etkileyiciydi… Kuzgun zaten gelinlikli haliyle gördüğünden beri Dila’nın “elektriği” altındaydı, bir de Dila kendisine sokulunca duvarlarını “az daha” indirmek üzereydi… gel gör ki “Seni kendime aşık edeceğim” repliği çok mmmmmhhhhh… Kuzgun gibi hafif “odunsu” ve “alaycı” tepkiler veren bir adam için “hafif” kaçtı diyebiliriz. Zira “sen bu işe baştan razısın kızım” demesi de hem doğru bir tepkidir hem de içten içe kendi de razıdır ama asla ağzıyla bunu söylemez. Kuzgun ancak hareketleri ve bakışları ile Dila’yı ne kadar çok sevdiğini ele verebilir, ağzından iki kelam önümüzdeki 20 bölümde çıkmaz. Yasemin demişti, dersiniz.

- Kuzgun ve Dila’nın tepkileri ve bu evlilik aslında onlar için “İstemem Yan Cebime At” demenin bir yoludur. İkisi de birbirlerini ne kadar sevdiklerini asla yüzlerine söylemeyecek olmakla birlikte bu evlilik ikisi için de duygularının dışa vurumu olmanın bir yolu olacak. Bu hayattaki en değerli varlığın birbirleri olduğunu anlamalarını sağlayacak.
 
Bu bölüm yine oyunculuğuna en çok bayıldığım kişi ise Ahsen Eroğlu oldu. Cevval yüreğinin ardında ağabeyinin özlemi yatan küçük kardeşi çok iyi oynadığı ve bizi ağlattığı için kendisine sevgilerimi ve tebriklerimi iletiyorum. Settar Tanrıöğen de bu bölümde yine en usta isimdi, şarkısını bölmeden Burcu Biricik’e “otur” işareti yapması ve işini bitirmesi… Gerçekten usta bir oyuncu. Kendisini saygıyla selamlarım.
 
İlk defa bir Barış Arduç ve bir Burcu Biricik dizisi izliyorum. İkisinin de bu kadar iyi oynadıklarını biliyordum ama bizzat izleyince ikisinin de elektriğine doyamadım diyebilirim. Yolları açık ve dizimiz de uzun ömürlü olsun diyerek bu yazıyı burada sonlandırıyorum.
 
Dipnot: Tam da akıcı sahnelerin tadına varmışken lütfen tipik Türk dizileri gibi “ağdalı bakışlar” ve lüzumsuz “ağır çekimler” ile canımızı sıkmadan bu tempoyla ilerlemeye devam edin.



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER