O efsane Bizim Aile, Gülen Gözler, Neşeli Günler ekibinden
birini daha kaybettik bugün; Ayşen Gruda’yı. O ekipten kim gitse oturup
ağlamaktan utanmayacak bir nesildenim yaşım itibarıyla, hoş kaç nesil vardır
benimle aynı ruh halinde. Bu efsane ekipten hayatta olanlara Allah uzun ömür
versin, gidenler nur içinde yatsın.
Sadece onlardan biri olması değildi elbette Ayşen Gruda’yı
kalbimizin en özel yerlerinden birine oturtan şey. Kimi sevsek yarım saat
içinde hayal kırıklığına uğradığımız bir dünyada bunca yıl kendini olduğu gibi
korumuş, hayallerimizi çatır çutur yıkmamış bir kadındı. Ünlüleri oynadıkları
rollerle seviyoruz ve elbette onlar bambaşka insanlar aslında ama işte insan
kaç yaşında olursa olsun hayal kuruyor, belirli bir yere koyuyor onları ve
bazıları bu hayali öyle hızla yerle bir ediyor ki, minnoş kalplerimiz
dayanamıyor buna. Ayşen Gruda öyle
değildi. ‘Abla deme bana’ diye bağıran Feride’yi içimize sine sine sevebildik
sayesinde, onu Vecihi’ye vermedikleri her seferinde o filmi ilk defa izliyor ve
sonunu bilmiyormuşuz gibi eğlendik, televizyon taksiti bitince eve bir ideal
alma hevesi ile dolduk taştık. Güçlü bir kadındı, matrak bir kadındı ve en
önemlisi kendisiyle de dalga geçmeyi bilen, hayata gülümsemeyi kolaylaştıran
bir kadındı. O gidince sadece televizyondan tanıdığımız birisi değil de sanki
anneannemizin Ada’da oturan kuzenini, her daraldığımızda arayıp aklımıza hava
aldırdığımız büyük halamızı kaybetmiş gibi olduk.
‘Yeri doldurulamaz sanatçı’ tanımı bazıları için bir klişe
değil de gerçeğin ta kendisidir, işte Ayşen Gruda onlardan biriydi. Onu izlediğimiz,
onuna güldüğümüz ve kadınların elbette ne kadar da komik ve güçlü ve canları ne
isterse onu olabileceğine bir kere de onunla inanabildiğimiz için ne de
şanslıyız. İyi ki tanıdık ve sevdik onu, iyi ki aynı dili konuştuk, iyi ki aynı
coğrafyanın insanı olduk, başka bir yerlerde olsa ne biçim kıskanırdık kim
bilir. Ne kadar teşekkür etsek az. Nur içinde yatsın.