"Tak tak tak"
"Pat küt çat"
"Pah peh poh"
"Kimse gelmedi"
"Birileri arayabilir"
Ve daha milyarlarca ses. Yani saymadım, sayamam da milyarlarcadır
herhalde bu sesler. Mesela hiç sabah uyandığınızdan akşam yatağınıza tekrar
yatıncaya dek ne kadar ses ya da nasıl sesleri çıkardığınızı hiç düşündünüz mü?
Acaba bu seslerin tonları nasıldı? Yoksa günü sadece birbirine benzeyen aynı
sözlerle mi tamamladınız? Tamam canım tamam merak etmeyin ben de düşünmedim.^^
Yalnız değilsiniz yalnız değiliz.
Peki yan daireden gelen sesi duydunuz mu ya da üst kattan düşen
bir nesnenin sesini? Alt kattaki garip sesleri ya da karşı bahçedeki herhangi
bir sesi? Duydunuz mu bunları? Dinleme fırsatı buldunuz mu? Yoksa sadece kapı
mı dinlersiniz? Aaaa bir dakika dedikodu dinlerken başkasına abartıp mı
anlatırsınız? Ya da hiçbiri değil... Duyduğunuz seslerin ne kadarı ilginizi
çeker ne kadarına müdahale edersiniz? Hadi hadi hemen bir örnek verelim. Hımmm
mesela sabah iş yerinize gitmek üzere uyandınız. Her zamanki gibi evden çıkıp
yola koyuldunuz. Bir ses geliyor ve sağa sola bakındınız. Sağ tarafta minik bir
kedi yavrusu belli ki aç. Sol tarafta ise hasta olduğu ve o an yardım isteyen
bir kişi olduğu açıkça belli olan bir şahıs. Hangisini seçeceksiniz?
Demeyeceğim elbette. ^^ Saatinize baktınız ve mesainizin başlamasına az kalmış,
müdürünüze yapacağınız açıklamalar ve daha neler neler geçiyor aklınızdan.
Sesler, evet kafanızın içindeki sesler... Belki de çoğumuz önemsemeden öylece
geçip gidiyoruz duyduğumuz, bildiğimiz seslerin yanından... Hızlıca, sakince,
geniş geniş, gülerek ya da ağlayarak ne fark eder...
Tam da dış dünyaya karşı kendimizi geriye çektiğimiz şu
zamanlarda İlknur Güneş'in hem yazıp hem yönettiği Sesler oyunu imdadımıza
yetişiyor. Bir oyunu hem yazmak hem de yönetmek ayrı meziyettir. Yazdığın
cümlelere rejide yaparak dokunabilirsin hepsine topluca. Ve Güneş bu işi epey
iyi yapmış. Hayatta kalmak, hayata devam edebilmek, ne istediğini bilmek ya da
istediklerini bilememek. Belki pişmanlıklar belki hatalar belki de doğrular var
seslerin içinde. Bize bir çift ve onların hayatından yaptıklarımızı,
yapamadıklarımızı, yapmak istediklerimizi gösteriyor oyun. Zengin, orta halli ve
fakir üçgeni üzerinden klişelerle dolmuş, sıkışıp kalmış trajikomik bir döngü
anlatılıyor.
Oyun içerisinde öyle tatlı replikler, öyle kalbinizi yerinden
söküp atacak sözler, öyle sıkıca sarılıp yanınıza almak isteyeceğiniz cümleler
var ki hepsi birbirinden kıymetli.
"Belki de mutlu olurdum, kim bilir..." En çok bu
sözü sevdim. Basit, sıradan ama etkileyici. Kolay, bir çırpıda söylenen ve
zorlukları göğüslemiş. Düşünmek var içerisinde, hayal var detayında, pişmanlık
var her bir harfinde, çaresizce tereddüt var söyleyişinde, zayıflık var
bağlacın göbeğinde, yalnızlık var cümlenin yükleminde, umut var az ötesinde...
Hepsinden çok da öfke var elden gelmeyenlerde...
Oyunda öylesine tanıdıklar isimler de var. Hem de hiç ama
hiç bakmadığınız yok yok görmediğiniz yönleriyle. Ve oyun çıkışında aklınızda
yer edecek çok güzel mimikler çok tatlı hareketler. Oyunun hareket tasarımına
can veren Utku Demirkaya belki çok ufak ama fazlasıyla anlamlı dokunuşlar
yapmış. Az, öz; ama çok kullanışlı dekorlar içinde Onur Alagöz'ü ayrıca tebrik ederim.
Oyuncuların adeta "o" karakter oldukları ve "o anları" canlı canlı yaşamanızı sağlayan Sesler oyununu izlemenizi
ve üzerinde epeyce düşünmenizi isterim. Kısaca tanık olun bu seslere... Tüm
ekibin emeğine sağlık. Unutmayın, tiyatro iyidir, iyileştirir.^^
Sevgiler.
OYUN KÜNYE BİLGİLERİ
Yazan- Yöneten:ilknur Güneş
Sanat Yönetmeni: Miray Aydın
Hareket Tasarımı: Utku Demirkaya
Dekor ve Işık Tasarım: Onur Alagöz
Ses Uygulama: Emre Kurtul- İpek Hatunoğlu
Işık Uygulama: Mustafa Büyükaksu
Afiş Foto- Tasarım: Gültekin Bayır
Asistanlar: Büşra Yılmaz- Selen Karasu
Sahne: Endless Art Taksim
Oynayanlar: Özcan Tekdemir, Sedat Kalkavan, Eylem Abalıoğlu, Beraat Karaman