Bir Deli Rüzgar’ı izlerken elim zaman zaman bilgisayara gitti. Rüzgarına kapılıp gittiğim bu hikayeye her hafta kelimelerimle eşlik etmek istedim. Ama her seferinde durdurdum kendimi. Yazarken bağ kuranlardanım ben. Sevdiğim karakterin gözüne kaçan tozu kendi gözümde hissederim. Ve açıkçası Gökçe’nin gözüne kaçan tozu hissedemeden ona veda etmek istemedim.
Her hafta reytingler yükselir mi diye bekledim, ‘tamam’ dedirtecek seviyeye gelse ben de açacaktım bilgisayarı. Kısmet finaleymiş. Son zamanlarda erken final yapmasına bu kadar üzüldüğüm bir dizi olmamıştı. Bir Deli Rüzgar’a çok üzüldüm. En çok da Gökçe’nin ışığından mahrum kalacağıma elbet…
Gökçe… Hayallerinin peşinden koşan bir kırgın çiçek… Ayakları üzerinde durabilen kadın karakterlere hayranım. Her ne kadar -izleyebilseydik eğer- ilerleyen zamanlarda arkasında birçok kırık kalp bırakacağı aşikar olsa da Gökçe gibi karakterleri ekranda görmeyi çok seviyorum. Sadece güçlü olmalarını değil, o gücün içinde gizlemeye çalıştıkları zaaflarını da. Gökçe, sahnede gülerken içine ağlayan bir genç kadındı. Babasına kavuştuğu ve ebediyen ayrıldığı anların da sahnede yaşanması anlamlıydı. Gelecekte mikrofona küsen bir kadın mı olacak yoksa inatla şarkı söylemeye devam mı edecek, muamma. Ama iyi ki kısacık da olsa tanışmışız Gökçe’yle.
Gökçe’yi bu kadar sevmemin sebebi, kuşkusuz ki karakterine delicesine inanan Pınar Deniz. Adını aklıma altın harflerle kazıdım, kalbimin bir köşesini kendisine ayırdım. Dilerim; içindeki ateş hiç sönmez, ortalığı kasıp kavurduğu bir projeyle izleriz onu. Bundan sonra seçeceği projeler çok daha önemli. Adımlarını sağlam atmasını kalpten diliyorum.
Gökçe’nin ruh eşiydi Uğur. Biri anneden, biri babadan yarım. Yorgun. Hırçın.
Uğur’un annesiyle savaşı daha çetindi tabii. Final bölümünde en oldu bittiye gelen kısımlardan da biriydi. Ama uzun zaman sonra Berk Cankat’a inanarak izlediğim bir karakterdi Uğur. Emeklerine sağlık.
Ve Melike Candan… İtiraf etmeliyim ki, Hatice Aslan’ın Melike’sini sevmedim. Melike’yi izlemek için hem geçmişe ışınlanmak istedim. Geçmişteki hikayenin de çapakları vardı elbet ama bir de güçlü Melike’si vardı. Bir de Almila Ada'nın tatlı performansı. Gökçe daha temkinliyken, Melike yıkıp geçmekten korkmazdı. Melike Candan’ın sahnelerdeki yükselişini de görmek isterdim finalde. Ve bir de bebeğine bakışarak sahip olmama ihtimalini. Reşat’la sahil kenarında değil de başka bir şekilde vedalaşsaydı mesela, ne güzel olurdu.
Reşat’ı, Ali’si, Melike’nin ailesi derken zamanda yolculuk yapmak güzeldi. Tanıtımları ilk izlediğimde, geçmiş-gelecek dengesini doğru kurabileceklerini düşünmüyordum. Ama bir hayli güzel işlenmişti hikaye. Mükemmel değildi fakat. Hemen hemen sürprizsizdi, bazen kekrem bir tat aldığım da oluyordu. Melike'ye aşık olan doktorun hikayeyle bağını kuramamıştım mesela. Tunahan'ın sırrı, sır olsun da ne olursa olsun der gibi eklenmişti sanki son bölüme. Ama yine de 6 bölümde yitip gidecek bir hikaye değildi bence.
Öyle yani, Bir Deli Rüzgar da gidişiyle üzenlerden oldu. Gönül isterdi ki; Gökçe babasıyla geçmişin acısını çıkarsın, Uğur annesini tanıdıkça affetsin, Melike Candan şöhret basamaklarını yavaş yavaş tırmansın, Reşat hikayesini doya doya anlatsın ve daha birçok şey olsun. Bir Deli Rüzgar’a emeği geçen herkesin emeklerine sağlık, hikayenizi doya doya anlattığınız işler diliyorum.