Merakla
beklenen Netflix'in ilk Türk orjinal dizisi The "Protector'dan
(Hakan: Muhafız) nihayet ilk tanıtım geldi. Tam da “Flaş Flaş Flaş! Çekilen
sahneler beğenilmedi, yeni yönetmen aranıyor” çığlıkları yükselirken gelen
tanıtımın zamanlaması oldukça yerinde. Haberlere diyecek bir şey yok, zira “bir
deli kuyuya taş atmış” haberciliği ile kopyala-yapıştır içerikler arasında
sıkışıp kaldık. Bu arada yönetmen Can Evrenol'un Instagram hesabında dizinin tanıtımını paylaşarak, haberleri yalanladığını da belirtelim. Sanırım bu sessizliğin bizi
korkutmasının nedeni olayların alışık olduğumuzdan farklı bir seyirde ilerlemesi. İçerden haber sızdırma, her gün yeni bir
manşetle gündeme gelme, fısıltı gazetesi dedikoduları olmayınca işin altında
bir bit yeniği arıyoruz. Neyse ki tüm bu haberlere adeta sus payı veren ilk
tanıtımı nihayet izledik.
Öncelikle
belirtmem gerekiyor ki heyecanlıyım! Tanıtımı izledikten sonra heyecanım daha
da arttı. Kurulan dünyayı, anlatım dilini, oyuncuların performanslarını merak
ediyor, “Lütfen güzel olsun” diye umut ediyorum. Bu iş gerçekten güzel olsun
ki, Netflix’e anlattığını önemseyen, izleyicisini tatmin eden işler üretelim ve
izleyelim derdindeyim.
Tanıtıma gelecek olursak, karşımda
beklediğimden daha iyi bir tanıtım vardı. Bu “Beklediğimden daha iyi” yorumunu
küstahça değil; daha önce izlediği dijital
içeriklerle pek de iyi anıları olmayan samimi bir itiraf olarak değerlendirirseniz sevinirim. Tabii
heyecanın yanı sıra bir takım endişelerim ve ön yargılarım da yok değil. Netflix’in sinema filmlerini yayınlaması,
var olan dizilerin yayın haklarını satın alması ve kendi özgün içeriklerini
üretmesi derken televizyon izleme alışkanlıklarımız kısa sürede hızla değişti. Haliyle biz de bu değişimden nasibimizi aldık. Ancak kalbimi büyük
bir misafirperverlikle açtığım dijital içerikler, bende çok güzel anılar
bırakmadı.
Farklı beklentilerim çoğu zaman hayal kırıklığı ile
sonuçlandı. Dijitali, yalnızca televizyonun
despotluğundan kurtulmak için bir nefes alma alanı olarak görmek ve tüm
tartışmaları bu güzelleme ile bitirmek, sanıyorum ki en büyük sorunum. İnternet için dizi çekmenin, içeriğin özgürlüğü için çok
kıymetli bir şey olduğuna inansam da yalnızca bu argümana sırtını yaslayan
işler izlemek bir hayli can sıkıcıydı. Tabii buna bir de “ilk” olmaya sırtını yaslayan projeleri de
eklemek gerek. Ancak The Protector için işler biraz farklı. Belki biraz işgüzarlık olacak ama kırmızı Netflix
yazısı aniden gözümün önüne geliyor ve ben biraz rahatlıyorum! Sonrasında da “hadi bakalım” demekten başka
bir şey kalmıyor…
Velhasıl, “Biz beceremeyiz o işleri” ön yargılarımdan
kurtulmak; sırf sosyal medya da şamatasını yaparız diye dişlerimi gıcırdatarak
yayın gününü beklemek istemiyorum. Tabii “Netflix'in ilk
Türk orjinal dizisi” sloganının arkasına saklanmak, projenin bu yönünü öne çıkararak tüm projeye ve emek verenlere haksızlık etmek de istemiyorum. Sahi çok şey mi istiyorum?
Tüm
bunlar sektör ve geleceği için heyecanlı, içeriği ve izlediği dünyaları kendine
dert eden bir izleyicinin beklentileri diyerek, heyecanla yayın gününü bekliyorum. En kısa sürede bölüm yorumlarında
görüşmek dileğiyle.
Şimdiden
iyi seyirler...