Maskeleri girişteki masaya bırakıyoruz: Koca Koca Yalanlar

Maskeleri girişteki masaya bırakıyoruz: Koca Koca Yalanlar
Yakın zamanda yabancı bir erkek tarafından kandırılmış biri olarak, Koca Koca Yalanları izlemek üzere ekran karşısına geçmiş bulundum. İlk cümlemde, özellikle iki noktaya dikkat çekmek istiyorum. Birincisi "yabancı erkek"; ikincisi ise "kandırılmak". Sosyal medyada herkes koro halinde Türk aile yapısı diyor ya ona istinaden belirtmek istedim. Erkeğin milleti çok işte, üç aşağı beş yukarı hepsi aynı. Biz kadınlar olarak, çeşitliliğimizle dünyaya renk katarken erkeklerin "her saç tipine uygun" şampuan olarak dünyaya gelmeleri onların suçu değil. Neyse! Bir de "kandırılmak" kelimesi var. Aradan zaman geçmesine rağmen ne beyefendiye kıyıp beni aldattı diyebiliyorum; ne de kendime aldatılmayı yedirebiliyorum. O yüzden kandırılmak deyip geçiştiriyorum. Bu da benim iki yüzlülüğüm. Durun, maskemi girişteki masaya bırakayım, geliyorum!

İşte böyle bir ruh haliyle Koca Koca Yalanları izlemek için ekranın karşısına geçtim.

İlk bölümün günahı olur mu olmaz mı tartışılır ama Koca Koca Yalanlar ilk bölüm itibariyle günahı sıfıra yakın olduğunu düşündüğüm bir ilk bölüm ile yayın hayatına başladı, naçizane. Ekrandaki ağır dramın müşterisi değilseniz, izlenimlerimizin yakın olduğu düşünüyorum. Çok ciddiye almadan bir şeyler izleyeyim, izlerken biraz kafam değilsin, güzel oyunculuklarla keyiflenip biraz da güleyim tayfasını ekran karşısına alalım! Çünkü suya sabuna dokunmadığınızda gerçekten de aşırı zevkli ve keyifli bir dizi.

Evrim Alasya... Zaten hastasıyızdır, respect! Keza Hakan Yılmaz, Selen Uçer, Rüzgar Aksoy, Ferdi Sancar ve Pelin Öztekin'i de beğenerek izleriz, severiz. Tuğçe Karabacak'ı ekran karşısında izlemek ise Koca Koca Yalanlar dizisine kısmetmiş. Beğenmedim diyemem ama yüzüne alışmam lazım diye düşünüyorum.

İlk paragrafta yazdığım sebepten dolayı genel hikaye, psikolojimi zorlasa da şaşırtıcı bir şekilde zamanın nasıl geçtiğini de anlayamadığım bir reji dili oluşturmuşlar. Kaldı ki ilk bölümün ardından gelen patırtı kütürtüden sonra ertesi hafta ikinci bölümü izlemek için ayaklarım beni televizyon karşına geçirirken; parmaklarımda otomatik olarak Kanal D'yi açtırdı. Bu bir başarı mıdır? Bence başarıdır. Bu cepte! (Bu lafı Ranini'den çaldım.)

Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere. Ama ondan önce size bir fıkra anlatacağım.

Bir bilim insanı kadınlarla ilgili bir araştırma yapıyormuş ve onlara "Kocanızı başka bir kadınla yakalarsanız ne tepki verirsiniz?" diye sormuş. Rus kadın, evi terk ederim demiş. Fransız kadın evi terk eder, sevgilime giderim diye cevap verirken, İtalyan kadın, kadını; İspanyol kadın, kocamı; Yunan kadın ise her ikisini de vururum demiş. Ve cevap sırası Türk'te: Benim kocam yapmaz!

Aslında Müjgan, Nilgün ve onlar gibilerin hikayesi de öyle: Benim kocam/sevgilim yapmaz. Bekleyin, yapmaz! Müjgan ve Ahmet'in hikayesini izleyince artık iki yüzlülüğümüzü bir kenara bırakıp "Ama bizim aile yapımıza fıtı fıtı." demeyi bırakmamız gerektiğini düşündüm. Aldattın mı? Aldattım kardeşim! Aldatıldın mı? Aldatıldım kardeşim! Karşındakine karşı dürüst olamıyorsan bari kendine karşı dürüst ol. Çünkü erken teşhis hayat kurtarır. Ona kalırsa bankada kredi çekerken attığınız bin sayfalık sözleşmede sizden habersiz imzalatılan bin bir türlü evrak da sizi aldatmaya girer. Esnafın, eksik tartıp tam parası alması da, beş dakikaya ordayım deyip bir saate gelmeyen arkadaş da, sevmiyorum deyip seven, seviyorum deyip sevmeyen... Bilerek ya da bilmeyerek sen de yapıyorsun ve işte bunlar hep aldatmak!

(Şu an gerçekten Yılmaz Morgül gibi "Musikide herkes ikiyüzlü, herkeeeeess!" diye bağırıp ağlasam yeridir.)

Hikaye örgüsü içinde Ahmet'in yaptıklarını "çapkınlık" başlığı altında değerlendirmek de ne bileyim... Bence hiç tatlı değil. Aynı şekilde bunu hormonlara bağlamak da! Karakteri oturmamış insana hormonlar n'apsın? Evdeki kadın onu mutlu etmezse, erkek de başka kadına bakar, kadar sığ cümleler kurmamalıyız. Aynı doğrultuda "Kadının kadından başka düşmanı yoktur." gibi içi boş ve altını asla ve asla dolduramayacağımız genellemelerden de uzak durmamız gerekir diye düşünüyorum. En basit ve sevdiğim insan değerlendirme kriteri: İyi insan mı, kötü insan mı? Ben de dizinin ilerleyen bölümlerinde karakterlere böyle bakacağım: iyi niyetli mi, kötü niyetli mi?

Koca Koca Yalanları reji dışında izleme motivasyonlarımdan birisi de hikayenin ne tarafa doğru evrileceği. Zira kocasını elde tutmak için eşofmanları çıkartıp, kendisi olmaktan çıkıp, kendisine milyonlarca ışık yılı uzakta olan bir insana dönüşen Müjgan'ı; sırf iki boya sürdü diye ağzının suyu akan Ahmet'i izlemek istemiyorum. Madem o kadar duyar kasıyoruz, alın o zaman size duyarın kralı: Herkes birbirini olduğu gibi sevsin. Yok öyle bir kırmızı ruja, iki mini eteğe kucak dolusu aşk.

Ya da madem aldatmayı bir marifet gibi gösteriyor, sen de aldatma. Kimseyi! Yalan söyleme, kandırma. Eğer bunu yapabiliyorsak bu dizi için de atıp tutma hakkına sahibizdir, yoksa söylediklerimiz uzay boşluğunda kakofoni halinde koca koca yalanlardan öteye geçmiyor işte.

Ne çok şey anlattım, değil mi? Yok o öyleymiş de bu da şöyleymiş. İşte insan kendi hatalarından / hayatından kaçarken başkalarının hayatına sarıyor. Diziler, tam da bu iş için var sanki. Sağımızdan geçenin, solumuzdan bakanın ya da aynada gördüğümüzün hayatını düzeltemiyorsak "ekrandaki gerçekliklere" yürüyoruz. Bunu yaparken yine maske üstüne maske! Ha diyorsak ki ille de ahlak, aile yapısı biz ilk önce kendimize bakalım, Ahmet ile Müjgan'ın hayatına da bir ara burnumuzu sokarız. Ama amaç güzel vakit geçirip, ekran karşısında stres atmaksa çekirdek, kolaları hazırlayın, ayaklarınızı uzatın, oh mis!

Aman, bu da böyle olsun. Dizinin ömrü gittiği, gönlümün izlemeye el verdiği yere kadar Koca Koca Yalanları izlemek için ekran başında olacağım.

Ekibe emeklerinin karşılıklarını alacağı güzel reytingler, izleyenlere de keyifli seyirler diliyorum.



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER