Ama tiyatro unutmaz, tiyatro uyutmaz: 3.Reich (Korku ve Sefalet)

Ama tiyatro unutmaz, tiyatro uyutmaz: 3.Reich (Korku ve Sefalet)
Yazan: Bertolt Brecht
Çeviren: Yılmaz ONAY
Yöneten: Yunus Emre BOZDOĞAN
Asistan: Semra MORGİL
Müzik/Beste: Oktay KÖSEOĞLU
Işık Kumanda: Oktay Can ÇOŞUR
Müzik Kumanda: Tolga YALÇINER
Oyuncular: Hakan SALINMIŞ, Aylin SARAÇ, Altan ALKAN, Tufan AFŞAR, Elif Gizem BAYKUL
Topluluk: Tiyatro 1112 Garaj
İzlenilen sahne: Ankara Sanat Tiyatrosu
 
3.Reich (Korku ve Sefalet) (Furcht und Elend des Dritten Reiches), Nazi Dönemi’nde yaşayan Alman halkının gündelik hayatından 24 saatlik bir özetini anlatıyor. Bertolt Brecht oyunu 1938’de kaleme almış. 1945 ve 1948 yıllarında New York ve Berlin’de basılmış. Bu eserin basılış tarihi, savaş yıllarındaki rejimin toplumsal, siyasi ve kolluk gücü ağırlıklı uygulamalarına göre oldukça “manidar.” Düşünsenize, siz, üzerinden yarım asırdan fazla geçmesine rağmen politik icraatları hala tartışılan, soykırımlara neden olmuş bir “milli irade”yi beğenmek zorunda bırakılıyorsunuz. Führer, sadece komutan değil aynı zamanda sizin sahibiniz de oluyor. Böyle bir dönemde, böyle bir baskıyı bağıra çağıra ifade edebilecek bunu bir ibret tablosu gibi ileri kuşaklara anlatabilecek yegâne yazarlardan biri tabi ki Brecht idi.

Peki, Nereden geliyor bu “Reich”?
Hitler’e göre 1.Reich dönemi Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu, 2.Reich dönemi Bismarck’ın Almanya İmparatorluğu’ydu. 3.Reich dönemini ise kendisi başlattı. 3.Reich yani kendi “imparatorluğu” dönemimde ise yaygın olan anlayış “Führer” yani komutana/şefe bağlı olma anlayışıydı. Bu bağlılık ile birlikte halka nasyonal sosyalizm ideolojisi de aşılanmaya çalışıldı. Peki, bu nasyonal sosyalizm ne ola ki? Kendisi, ırkçı, milliyetçi, antisemitist (Yahudi Karşıtlığı) ile sosyalizmi birleştiren bir ideolojidir. Yazdığım bu paragraftan anladığım tek şey: Dünya savaşı çıkaran bu düşüncelerden insanlık olarak hiçbir ders almadığımız ve aslında her an bir dünya savaşı daha çıkarma potansiyeli olduğumuzdur. Şunun şurasında 70–80 yıl yaşıyoruz. Onun yarısından fazlasında da bizim gibi olmayanları nasıl alt ederiz diye düşünüyoruz. Neyse!

İnsana ait duygular elbette zamansız. Ama güç sahiplerinin, iktidar hırsını, yaptıklarını kaleme almak, aradan ne kadar zaman geçerse geçsin bunu insanın yüzüne vurabilmek, nasıl anlatsam… Çok önemli! Olanlarını ne sokaklar ne de tiyatrolar unutuyor. Bu anlamda tiyatro gerçek bir gücü elinde tutuyor. Evet, tiyatro ile ani tepkiler verilemiyor. Gündemdeki konu ile ilgili hemen bir oyun yazıp onu sahnelemek güç. Ama aradan zaman geçtikçe olayları neden-sonuç ilişkisi içinde değerlendirip, büyük resmi görmek, ortaya çok daha güzel eserler çıkartıyor. 3.Reich (Korku ve Sefalet) de böyle oyunlardan sadece bir tanesi. (Brecht farkı!)

"Madem adaletin ekmeği bu kadar önemli, onu kim pişirmeli, dostlar, söyleyin?" Bertolt Brecht, Halkın Ekmeği

Oyun farklı hayatlara ait, farklı hikâyelerin bir araya gelmesi ile oluşturulmuş. Bu hikâyeler temaları ise malumunuz olduğu üzere daha çok hak, hukuk, adalet, özgür irade, kendinden olmayanlara yapılan baskı, özgürlük kısıtlayıcı durumlar gibi Hitler dönemine “yakışan” uygulamalar etrafında birleşiyor. Spoiller vermek gibi olmasın ama özellikle tebeşir ile fişleme (Tebeşir İşareti) sahnesini bize çok tanıdık. Fişleme kelimesini okur okumaz ne demek istediğimi anladınız bile, değil mi?

Sosyal hayatın yanında onun temelini oluşturan ülkenin ekonomik durumu da kara komedi şeklinde görmek mümkün. Fransa’daki “Ekmek yoksa pasta yesinler.” zihniyeti, Nazi dönemi Almanya’sında cevabını “Hayvana yem yoksa devlet de yok mevlet de yok.” şeklinde alıyor.

Benim için oyunun konusu kadar öne çıkan bir unsuru ise müzikleriydi. Özellikle oyun başlamadan önce çalan marşlar sizi Nazi Almanya’sına götürüyor. Sanki oyunu kendi dilinde ve kendi döneminde izliyorsunuz.

Ben yazıyı yazarken Şehir Tiyatroları Genel Müdürü’nün bir açıklaması ile yazıma ara verdim. “Tiyatro bir iktidarın vitrinidir ve bu vitrini hem siyasi hem sanatsal açıdan doğru kullanırsan kimse kimseyi rahatsız etmez.” * şeklinde bir açıklama yapmış. Doğrudur, tiyatro iktidarın vitrinidir. (Tıpkı 3.Reich'de olduğu gibi. “Nazi vitrini”) Güç sahipleri özgür tiyatrolara baskı yapmaz, onları büyük vergi borçları altında ezmez, onları sansürlemezse neden olmasın? Ama yamalı bohça gibi eserin her tarafında ayrı bir otosansür varsa, sadece güç sahipleri ile aynı şeyleri hissetmiyor, düşünmüyor diye onları altlarından kalmayacakları maddi külfetlerde boğuyorsa ne anladım ben o vitrinden. Gerçek tiyatro, Antik Yunan’dan bu yana kimsenin arka bahçesi olmadı. Öyle olanlara da tiyatro denmedi zaten. (Bu yazı için bu kadar çapulculuk yeter.)

Bu yorum yazımı, yine, Brecht’in Bir Gün Gelecek Yararsız Olacağım Ben De şiiri ile tamamlamak istiyorum. Belki bir gün iktidarların içindeki hırs erir de kimse, kendinden olmayanlara düşmanlık beslemeden, koyun koyuna, mutlu mesut yaşar!

Bir gün gelecek, oh diyecek insanoğlu;
Silahları bırakın, artık ihtiyaç kalmadı!
Güzel yıllar gelecek birbiri ardınca.
Çıkaracaklar depodan silahları bir gün,
Bakacakları ki paslanmış hepsi.
Ben de atılmak isterdim açıkçası son okurumun elinden.
Son insan olsun o, yeter ki,
Köpeklerin ısırdığı son insan!
 





*http://www.tiyatrodunyasi.com/haberdetay.asp?haberno=7752

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER