Orange is the New Black: Bu Bir Başkaldırı

Orange is the New Black: Bu Bir Başkaldırı
Hazır dizinin 6. sezonu yayınlanmışken 5. sezonun muhteşemliğini bir özetleyelim;
 
Mahkumlardan Poussey’nin bir gardiyan tarafından öldürülmesinin ardından Litchfield’de tüm dengeler alt üst olur, mahkumlar tüm gardiyanları esir alarak kontrolü eline alır ve bir isyan başlatırlar.
 
Kendi içinde çoğunlukla etnisiteye göre ayrışan ve kendi ‘getto’larını kuran gruplarla dolu bu hapishanede ilk defa herkes tek konuda hemfikir olur; hapishane şartlarının iyileştirilmesi. Ve tüm sezon bu bir kaç günlük isyan, kaos, uykusuzluk ve belirsizlik dolu günde geçiverir. O kadar hızlı ve o kadar dolu dolu bir sezon ki bu, vaktiniz varsa bir koltuğa oturuşluk işi var.
 
Dizi ikinci sezondan beri tüm karakterlerin geçmişlerine de yer vererek aslında tüm mahkumların nasıl suça itildiğine, karakterleri mükemmelleştirmeden ancak çok da tatmin edici şekilde  yer veriyor. Bu da her ne kadar kendisi de çok hareketli olsa da hapishanenin kendi rutininden sıkılmamıza da engel oluyor. Bu arada etnik grupların laf atışmalarında birbirlerine söylediği sözlerle bile Amerika tarihi ve ırk çatışmasının kökenine inebilecek ve bunların sonucunda tüm etnik grupların nasıl da birbirinden ayrıştığını, nasıl önyargılara saplandığını ama aynı zamanda birbirlerini tanıdıkça bu dini, etnik, cinsel kimlik, geçmiş, görünüş açısından da nasıl ‘barıştıklarını’ görmek adına bile izlemeye değer.
 
Bunun yanı sıra zayıf karakterler, doğuştan şiddete meyilliler, egoistler, görünmezler, tüm bu kalabalığın içinde derin derin işlenen bir çok karakterle tanışıp dost oluyoruz. Bizi trans bir kimliğin yaşadığı zorluklardan, gerçekleri görmektense onu reddetip kendi pembe bulutlarında yaşayan genç bir kadından, Sovyet Rusya’dan daha özgür bir hayat için kaçan ama kendini hapishanede bulan bir Rus’tan, hayatında uyuşturucu kullanmak dışında hiçbir şey yapmamış bir ebeveynin kızının durduraksız uyuşturucu ve eğlence arayan dünyasına,  sevdiği uğruna yıllarını duvarlar arasında geçirmeyi göze alan hikayelere kadar çeşit çeşit yaşamlarla tanışarak her sezon ayakta alkışlanmayı hak eden bu dizinin 5. sezonu bence bugüne kadar ki en iyisiydi. Her ne kadar yeni sezonun bundan da sert olacağı söylense de sertlik ve kara komedi dengesi açısından son sezon adeta dâhiyaneydi.
 
5. sezonda; çıkan isyanda gardiyanların esir alınmasının ardından hapishanede bir kaos baş gösteriyor. Ancak bu kaos kendi içinde o kadar güzel bir denge yaratıyor ki aslında şiddetin gardiyanlar olmadığında azaldığını bile görüyoruz. Neredeyse bir gün içinde ecza odasından mutfağa, temizlikten valilikle yapılan müzakerelere, gardiyanların güvenliğinden sosyal aktivitelere kadar her sorumluluğu belli kişilerin üstlendiği bir yeni düzen oluşuyor. Bu esnada mahkumlar özgürlük ve sıkıntıdan hapishanenin içinde sergiler, senaryo yazma atölyeleri düzenliyorlar, gardiyanları zorla yarışmacı yaparak ‘America’s Got Talent’ yarışmasında jürilik yapıyorlar, kaybettikleri arkadaşları adına anmalar düzenliyorlar, kimileri nihayet telefona ve internete kavuşup izleyicilerine verdikleri güzellik tüyoları ile Youtube fenomeni oluyorlar, kimisi revirde gönüllü olarak revir hemşiresine yardımcı oluyor, ellerindeki abur cuburlarla takas usulüyle şiddetsiz şekilde her türlü ihtiyaçlarını çözüyorlar ve aslında eskisinden daha huzurlu ve ‘bir’ olmuş şekilde hayatlarına devam ediyorlar.
 
Bu esnada ellerindeki rehinelerin karşılığında daha insani haklar, daha iyi sağlık hizmeti, daha iyi bir eğitim, daha insani muamele, daha şiddetsiz gardiyanlar ve öldürülen arkadaşlarının katilinin yargılanması için müzakereleri yürütme taleplerini sunuyorlar. Bunu yaparken de neredeyse sonuna kadar durumu o kadar iyi yönetiyorlar ki ellerindeki diğer ‘rehine’ mahkum ünlü televizyon yüzü Judy King’in basının karşısına geçip kendi taleplerini tüm dünyaya duyurmasına bile izin vermeyip, bu ünlü bir yüzün arkasına sığınmayı reddedip, bu hak mücadelesini kendileri vermeyi seçiyor ve ‘no name’ mahkumlar olarak tüm Amerika’da ses getiren bir isyan yönetiyorlar. Tüm bunlar olurken kurgudaki harika bir müdahaleyle isyanda kendini hapiste mahsur kalmış bulan ve mahkummuş gibi davranan bir ‘satın alma’ sorumlusunu sayesinde hapishane işletmelerinin özelleştirilmesi sonucu mahkumların maruz kaldığı insanlık dışı şartlarının sebeplerini de ‘kalem kalem’ görüyoruz.
 
Bu kadar iyi kurguya sahip bir dizinin 5. sezonunun finali de gerçek hayatta karşısına devleti alanların yaşayacaklarından çok farklı olmuyor ve dizi bize yine ve yeniden pembe bir dünya vadetmiyor ama biz yine de tüm hayal kırıklıkları, haksızlıklar, şiddet dolu yaşamlar ve aldatmacaların olduğu bu dünyanın 6. sezonunu çok büyük bir sabırsızlıkla bekliyorduk ve işte o an geldi. Şimdi daha da sert, daha da acımasız bir dünyaya ‘Maximum’a gidip bir de oradan sisteme saydırmaya hazırız.



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER