...Ağla Karadeniz ağla
Yitip giden sevdama
ağla
Ağla Karadeniz ağla
Kor ateşle yanan
yüreğimi dağla...
Güçlüdür Karadeniz, yılmaz davasından. Vazgeçmez
sevdasından, sevdalandığından. Bırakmaz tuttuğu eli, dönmez sözünden asla geri.
Yıllarca soluk benizli bir canavarın hapishanesinde umuduna
tutunup savaşmış Mavi Tüylü Geyik özgürlüğüne kavuşmuş, sevdasını bulmuştu.
Nefes’in ilk defa bir ailesi olmuştu. Yaralarını saran, kanayan ruhuna şifa
olan sevdasının yanında yeniden hayat bulmuştu, İnanmıştı; başaracaktı, çıktığı
bu yolun sonunda mutluluğu bulacaktı.
Ama yaktığı o umut ışığı Soluk Benizli’nin fırtınasının
kurbanı olmuştu. Kaybedeceğini anlayan Vedat alamadığı nefesi dört duvar
arasına mahkûm etmek, aldığı nefeste boğulmasını sağlamak için savaş
başlatmıştı.
Sevdasıyla ailesi arasında kalan Tahir ise yüreğine vuran
hırçın dalgalara rağmen direniyordu. Nefesi özgürlüğünden olmasın diye
sevdasına hasret kalmaya razı oluyordu. Enselerinde olan soluk benizli
canavarın kirli nefesine rağmen yılmıyordu. Ailesini, Nefesini kurtarmak için
elinden gelen her şeyi yapıyordu Mavi Tüylü Geyik’i küçük ceylanına
kavuşturamamanın acısıyla yanarken yüreği.
Çözüm belliydi. Bir nefes uzaklıktayken birbirlerine,
çocuklarına hasret kalmaktansa bir arada kalıp memleket hasreti çekmeye razı
olmak zorundalardı.
Nefes yeni kavuştuğu ailesinden ayrılmak istemiyordu. Onun
yüzünden hapse düşmüş abisini geride bırakıp gitmek içine sinmiyordu. Tahir’in
onu kurtarmak için memleketine hasret kalmayı kabullenmesine gönlü razı
olmuyordu. Kalbi ikiye bölünmüştü. Bir yanı oğlu için her şeyi göze almaya
razıyken diğer yanı ailesini geride bırakamıyordu.
Ama ne yazık ki o canavar yuvasını ona zindan etmeye
kararlıydı. Nefes Karadeniz’den gitmek zorundaydı. Vedat sahip olamadıklarını
yok etmek için son kalan gücünü kullanmaya hazırdı.
Ailesiyle geçirdiği ilk bayram sabahından sonra yaşlı
gözleriyle veda etti yuvasına. Sevdasına hasret kalacak olmanın acısıyla yanan
yüreği ailesine veda etmenin hüznüyle yeniden burulmuştu. Her vedayla yüreğine
atılan düğümler nefesini keser olmuştu. Gizlice girdiği araba bagajında merhaba
dediği Karadeniz’e yine aynı şekilde veda ediyordu. Onu Rusya’ya götürecek
gemiye bir araba
Ama gerçeğin acı tokadı gizlendiği yerde onu bekliyordu.
Gemiye gizlenmiş canavar pençesini geçirmek için hazırdı. Karadeniz’in hırçın
dalgalarının ortasında yıllardır ölü bildiği kızının aslında yaşadığını ve uzun
zamandır bir nefes uzaklığında olduğunu öğrenmesi en acı dalgayı vurmuştu
yüreğine. En güvendiğinin bu sırrı ondan sakladığını öğrenmekse daha da
derinleştirmişti vuran yerin izini.
Vuran dalganın sızısıyla yanarken yüreği, sevdasını
elleriyle ölüme götürmek zorundaydı kurtarmak için çocuklarının geleceğini.
Gözünden akan her damla yaşla kesilirken nefesi; nefes olduğu adamın ölümünü
seyredecek olmanın acısı kanatıyordu geçmişini, şimdisini, geleceğini.
Tahir’se çocuklarının geleceği için ölüme gitmeyi göze
almıştı. Nefesinin kurtulduklarında onu terk edecek olmasına rağmen “Yaşaman,
özgür olman yeter.” diye düşünecek kadar fedakâr olan o yürek nasıl olur da
çocuklarını bile bile ateşe atardı ki?
Nefes “Özür dilerim.” dediğinde bir an bile tereddüt etmeden vermişti
cevabını. “Tabi ki çocuklarımız.” demişti. Çünkü anne babalar için çocuklarının
hayatı her şeyden değerliydi.
Ve Karadeniz’in serin sularına kor bir ateş misali düştü
Deli Tahir. Çocuklarının hayatı uğruna ölüme atladı. Ardında ise Nefesinin acı
feryatları, değdiği yeri yakan gözyaşları kaldı.
Nefes ve Tahir’in hikayesi yarım mı kalacaktı? Nefes’in
Kahramanı hapsolduğu derin dalgalardan kurtulacak mıydı? Tahir’in destanı mutlu
sona kavuşacak mıydı? Peki ya umudu uğruna savaşanların hikayesi ne olacaktı?
Aslında cevap çok açıktı.
Karadenizlinin
umudunun bittiği yerde inadı başlardı.