3 yıl oldu bugün tam. Hayatımıza iki küçük çocuk gireli 3 koca yıl oldu. Yine yazı bekledik. Mutlu olmayı bekledik. Bedel ödememeyi de çok bekledik. Valla biz hep bir şeyleri bekledik.
Sanıyorsun ki hasret, özlem, dram, bileğe jilet, ölek artık temalı şeylerden konuşacağım. Öyle bir niyetim yok. Alsel’in mutlu olduğu anlardan bahsedeceğim bugün. Büyük ihtimalle kısa bir yazı olacak. Başlıyorum. Alsel’in mutlu olduğu anlar…
Alsel’in mutlu olduğu anlar üçe ayrılır:
Bir; hiç var olmayan mutlu oldukları anlar.
İki; hiç var olmayacak olan mutlu oldukları anlar.
Üç; mutlu olduğunu sandığın ama aslında mutlu olmadıkları anlar. Bkz: Her kiss sonrası ödenen, ödetilen, ödetilecek olan, ödetilmemesi teklif dahi edilemeyen bedeller.
Bedel nedir? Bedel haramdır. Bedel günahtır. Bedel bütün iyiliklerin önündeki en büyük engeldir.
Bedel en çok da üç yıldır Alselzede'lerin faiziyle birlikte ödediği, ödemeye de devam edeceği şeydir. Dolar 5’e dayanmışken hemi de… Hemi de…
Evet, yeri geldi güldük. Yeri geldi ağladık. Yeri geldi yine ağladık. Yeri geldi tekrar ağladık. Ağlamaya devam ettik…
Ama bugün bunların hiçbirine gerek yok. Özlem kelimesi her zaman acıyı barındırmamalı bence. Alsel’in en çok hakkı olan şeyse mutluluk, onları acıyla değil, gülümseyerek anmak gerek.
Ama nasıl?
Acı çekerken oynamaya devam edelim bu sefer de. En zevklisi o'ydu ne de olsa.
Bir yıl daha kusura bakmayalım. Bakmayız.
Bir yıl daha rüzgara fısıldayalım canımızı yakan şeyleri. Yüzleşelim. Canımızı en çok yakan şeyle yüzleşelim. Yanımızda mavilerine acılarını, hayal kırıklıklarını, öfkelerini sığdırmış bir adam olmayacak ama. Olmasın. Biz yine de yüzleşelim.
Belki yine gidecek hiçbir yerimiz yokmuş gibi hissederiz. Çaresiz… Olsun, birbirimizin evi oluruz yine.
Kimse acı çekmek istemez en nihayetinde. Ama kimse acı çekmekten de kaçamaz.
Üzdüler mi sizi yine? Bizi kimse üzemezdi oysa.
Ya yavaş! Asıl sana yavaş! Bir özür dileseydin?
Alış bize Aliş!
Belki canımızı yakan şeylerle aynı şekilde başa çıkıyoruzdur. Belki de…
Onların yanında olmak nefesini tutmak gibi olur mu yine? Nefes almaya korkuyor insan.
Bütün şarkıları bizim için söyler mi biri de? “Hoşça kal.”
Aşk kırıntısıyla doymaktansa tek başımıza aç kalırız belki yine bu hayatta. Kim bilir?
Biz… Biz uzayda mıyız?
Büyü bozuldu. Artık dünyaya dönme vakti…
Kurtaramadık kendimizi. Biliyoruz kurtaramayacağız da…
Hainlerin sonu belli oysa, onları sevenlerin de…
Sonumuz… Sonumuz kötü mü olacak?
Sonumuz… Ya üzerimize beton dökülecek ya da o zehri içip öleceğiz.
Hatırladın mı? O iki küçük çocuğu. Ne zaman unuttun ki…
En çok nelerini özledin mesela?
Gülüşlerini özledim ben. Ali’nin acı dolu gülüşlerini çok özledim. İyiyim ben. Mutluyum. Yalan! İyi değilsin çocuk. Sen hiç iyi değilsin. Sen zaten takıyorsun ki o maskeyi…
Seslerini duymayı özledim. Ah bu ben… Eline gitarını alsan ya yine Ali. Maviliklerini bir çift koca göze diksen. O ana dönsek…
Bakışlarını özledim. Ali gözlerine bakmayı çok özledim. Gökyüzünü, denizlerini, fırtınalarını… Selin koca gözlerini özledim. İki çift gözün buluşmasını özledim. Siyah ve mavinin uyumunu özledim. Gökyüzünün geceye karışmasını özledim. Özledim sadece.
Gamzelerini özledim. Selin gamzelerini çok özledim ben. Gülerken de ağlarken de ortaya çıkan bir çift çukurluğu özledim. Ali bir kere öpse olur mu?
Uzayda huzurlu bir psikopat olmayı özledim. Gözümüze kocaman gelen şeylerin ne kadar önemsiz olduğunu görmeyi.
Aşkınızı özledim. Ne özlem ama… Alsel… Çok yakın ve çok uzak… Siz bizim bir parçamızsınız. Gittiğimiz her yere götürüyoruz sizi.
Kavgalarınızı özledim. Birbirinize meydan okumalarınızı. Selin’in seni denemesini özledim Ali.
Yaralarınızı özledim. Birbirinizin yaralarını sarmanızı. Sarılırsam geçer mi?
Oyunlar oynamanızı özledim. Cesaretin var mı?
Anlatmadan anlamanızı özledim. Anlatsaydık herkes anlardı çünkü değil mi Selin?
En çok da… En çok da düşe kalka büyüyen o iki küçük çocuğu özledim. Koca gözlü kız ve uzaydaki mavi gözlü çocuğu ben çok özledim.
Ağlama, makyajın akacak. Ağlama…
En büyük hayalimiz sizdiniz bizim. Biz hayalimizi yaşadık. Bir şeyi unuttuk ama… Sürekli unuttuğumuz gibi yine… Hayalperestler sonunda hep üzülür. Üzüldük. Sizinle üzülmeye bile varız biz. Sizinle cehenneme bile geliriz ki biz, değil mi Ali?
Mutluluk hakkedilen bir şeydi hani? Siz hakketmediniz mi? Biz hakketmedik mi? Etmemişiz demek ki…
Bugün 18 Haziran. Yine yazı bekleriz demiştim ya hani. Yaz bir daha hiç gelmedi.
Sakladın geçmişe sanki yokmuş gibi hüzünleri…Oyun bitti…
Her son bir başlangıç değilmiş oysa. Her son, bir sonmuş.
Sizi özlüyorum. Özlüyoruz. Hala mı? Hala. Gönül bağı kurduğunu özlemeyi ne zaman bırakabilmiş ki insan?
Tamam, şılaks diye şaklayan kemerleri de insan biraz olsun özlemiyor değil. Nea yabalım Ali, hepimiz hastayız. Rana’nın topuzu peki? Bedelci Haluk? Güneş? Güneş’in Kızları…
Bir neslin psikolojisini bozan bu diziyi nasıl özlemeyelim?
Özledik sizleri, her şeyinizi… Evet, Nazlı, evet. Senin maymununu bile özledik. Ya da özlemedik. Özledik diyorum sana. Özlemedik. Özledik. Özlemedik be! Öz-
Yine olmadı. Gülecektik oysa bu sefer. Acı çekmeyecektik. Ama olmadı. Kaçamadık galiba yine acı çekmekten. Tutamadım sözümü. Mertoğlu sözüydü oysa.
Zaman her şeyin ilacıydı hani? O da mı diğer her şey gibi yalandı? Yalanmış.
Abardık mı? He abardık. Doyamadık abarmalara. Sizi gidi küçük liseliler. Sizi gidi parti düşkünleri. Doyamadınız değil mi çakılmalara? Olsun, biz sizin için çakılıp çakılıp sekmeye bile razıyız.
Bu yazı farklı olsun isterdim. Daha mutlu olsaydı keşke... Bu kadar çok acı olduğu için üzgünüm. İçine iyi şeyler de koymaya çalıştım oysa. Yetmedi ama. Yetemedi. Keşke her şey daha farklı olsaydı. Keşke…
Ali! Selin! Siz de affedin beni. Size… Size hiç teşekkür etmedim çünkü. Hayatıma, hayatımıza girdiğiniz için teşekkür ederim. El ele acı tatlı pek çok şeyi yaşattığınız için teşekkürler. Kalplerimize bu kadar güzel dokunduğunuz için teşekkürler. Kalben. Büyüklerin dünyasından sıkılmış bizlere o kadar iyi geldiniz ki siz, iki küçük çocuk. Sayenizde keşfettik bizler de. Sizinle birlikte içimizdeki küçük çocuğun da elinden tuttuk biz. Unuttuğumuz, bir kenara attığımız en büyük hazinemizin. Çocukluğumuzun…
En önemli şeyi unutuyordum az daha.18 Haziran 2018 bugün. Eli boş geldik ama kalmayın kusura. Sevgimizi getirdik yanımızda. En büyük hediyemiz o bizim. En büyük bedelimiz hasretimiz. En büyük pişmanlığımızsa… Neyse matematiğim yetmedi, yetemedi bu denklemi çözmeyeJ Her şeye rağmen sana da teşekkürler. O bilir kendisini. Olmasaydın bu iki küçük çocuk da olmazdı. Gerçek bu. Olmazlardı. Tabii diğer başka büyülü(!) bir sürü şey gibi… Her neyse…
Pışt! Ses ver Alselzede. Ses ver dünyanın en güzel ailesi. Burda oluğunu biliyorum. Her zaman burada olacağını bildiğim gibi. Ses ver sen. Sesimiz uzayda yankılanmaz belki ama birileri elbet duyar bizleri. Kalpler beraberJ
MUTLU YILLAR ALSEL!!!
Bir sene daha geçti. Bir koca sene. Sanki ilk gün gibi bugün. Bizlere “Merhaba!” dediğiniz o ilk gün gibi her şey…
Umarım her zaman hatırlarsın ama sen. Sol tarafta, göğüs kafesinin altında bir yerlerdeki o sızıyla beraber o iki küçük çocuğu hatırlarsın. Acıyla hatırlarsın. Gülümseyerek hatırlarsın. Özlemle hatırlarsın. Yaralarınla dalga geçerek hatırlarsın. Hatırla ama tamam mı? Çünkü bir kişi bile varsa yıldızların misafir ettiği o iki küçük çocuğu hatırlayan geceleri parlamaya devam eder yıldızlar. Birileri o yıldızlardan birinde yaşamaya devam eder. Geceleri gökyüzüne bakan birileri olduğu sürece yaşar onlar… Uzayın çocukları…
Kendinize ve Alsel’e iyi bakın. Onlar önce yıldızlara, sonra sizlere emanet. Haydi kalın sağlıcakla…
Seneye görüşmek üzere!!!