Gitme! Yapma! Ben kalbimi bu hafta, bu iki eylem arasında
yaşanan gelgitler de kaybettim. Biraz gurur, biraz kızgınlık ama en çok da aşk
vardı. Kadın süzülen göz yaşlarına inat, silahı kafasına doğrultmaktan
çekinmemiş; adam da titreyen sesine rağmen silahı kalbine dayamaktan geri
kalmamıştı. Acılar yarışıyor, kanayan yaralar savaşıyordu. Sevdaları sızım
sızım sızlıyordu. Biri değerinden daha haklı ya da daha suçlu değildi. Aşk da
haklı taraf ararsan işte o zaman kaybolursun. Aslında bu bir vazgeçmeyiş
savaşıydı. Anlamakta ve beyinlerinde bunu süzmekte zorlansalarda. Aslı
istenilmeyen bir çocuğun, boşanılmaya ve bırakılmaya layık annesi olduğunu
düşünerek isyanlardaydı. Ferhat da kendinden saklanılan çocuğun istenmeyen
babası olduğunu düşündüğü için feryat ediyordu. Öfkeliydiler, aşkları gözlerini
kör etmişti. Karanlık bir dehlizin ucunda ki kapıyı aralamaları şarttı. Kapının
ardındaki bir ışık demetinin olma olasılığını hayal etmek bu kadar zor
olmamalıydı.
Ama gelin görün ki, Aslı ve Ferhat’ın derdi ne kapı
aralamak, ne aydınlığa kavuşmak, ne de umut etmekti. Biri inadından gitmek ve
kurtulmak, ölümü kucaklamak istiyor; diğeri de hem sevdiği adam gitmesin,
ölmesin diye çabalıyor, hem de hastanede söylenilen cümlelerin hesabının
peşindeydi. Her ikisi de yorgundu, aşkları onları halsiz düşürmüştü. Sevdaları
yaralıydı. İncinmişlerdi. Acıyan sadece Ferhat’ın kanayan ayağı değildi, her
ikisinin yürekleri acıdan titriyordu.
Bir bebek, bir değil iki yüreğin kanamasını durdurabilir
miydi? Sevdalarının en güzel mucizesi
olabilir miydi? Bu hafta herkesin takılı kaldığı bir cümle vardı: “Evlilik
kurtarmak için bebek yapılmaz, ancak o bebeğin hayatı mahvedilir...” Bitmiş,
tükenmiş ve sevgisiz bir evliliği kurtarabilmek için dünyaya getirilmeye
uğraşılan bir bebek elbette hiçbir şeyi çözümlemez, doğrudur. Ama gururundan,
inadından vazgeçmeyen, deliler gibi sevdiği ve aşık olduğu halde geri adım
atmakta zorlananlar için bir bebek; dünyanın en güzel sevgisine ortaklık
demektir. Ben olmanın bize dönüştüğü en hesapsız birlikteliktir. Yüzlerine
düşen gülümsemenin gururudur, aşklarının meyvesine duyulan bitmeyecek bir
hayranlık, pekişecek sevgi demektir. Herkes ve her şeye rağmen korunulacak,
ölüm onları ayırana kadar en kıymetlileri olarak kalplerin de saklı kalacak
aşklarının meyvesidir.
İşte Aslı ve Ferhat yetiştirilme ve yaşam tarzlarının
farklılıklarına rağmen birbirlerini seçtiler. Bir sevda ateşine tutuştular. Ne
kadar kızsa da kırılsa da Aslı “Seni, seni istiyorum.” diyebilecek ve sevdiği
adamın dudaklarına sevgilerini mühürleyecek kadar cesur. İlk adımı atacak kadar
yürekli. Her türlü korkularına rağmen aşkına sahip çıkan bir kadın. Aslı
Ferhat’ı birdenbire değil, usul usul, kalbine sinidire sindire seviyor. Ferhat
daha çekingen daha ürkek. Bakmayın onun esip gürlemesine. Sevilmeye o kadar
muhtaç ki aslında. Güçlü duruşları hep yıkılmamak için. Aslı ondan vazgeçti,
dayanamadı o da bıraktı ve gitti korkusuyla, ölüme koşacak kadar Aslı’ya çok
sevdalı bir adam. Kalbinin Aslı yüzünden yaralı olduğunu belki de ilk kez dile
getirdi. Ferhat en sonunda duygularını paylaşmaya başladı.
“Senden boşanacağım.” cümlesi bu hafta yankılandı durdu
kulakalarımız da... Aslı’nın Ferhat’ı fitil etmek için kullandığı ama hiç de
inanmadan kurduğu o cümle... Ferhat da gıcık oldu olmasına, ama sonrasında iki
sevdalı arasında pek keyifli ortamlarada yol açılmış oldu. Ferhat’ın çocuklar
gibi heyecanlı oluşu, bebeğin kalp atışını dinlerken elini Aslı’nın saçına
getirip sonra korkarak çekmesi, kurduğu cümlelerdeki heyecan izlenmeye değerdi.
Aslı’nın içten içine hoşuna gidişi, mutlu oluşu, kaçamak gülüşleri çok güzeldi.
Aile olma yolunda adım atıyorlardı ama farkında bile değillerdi en güzeli de
buydu.
Bir küçük yastık, bir çifti birbirinden nasıl ayırır ve yine
aynı yastık aynı gün o çifti nasıl birleştirir, hepimiz yüzümüze düşen
gülümsemelerle o ana tanıklık etmiş olduk. Ferhat akıllıca aralarından aldığı
yastıkla hafif de Aslı’yı dürterek “Ben buradayım.” mesajını iyi verdi. Aslı da
dünden razı boşayacağı kocasına sımsıkı sarılmayı ihmal etmedi. Bu sahnenin
doğallığına hayran kaldım...
Demek ki o zaman aşk; koşullar ne olursa olsun, akşam
başınızı yastığa koyduktan sonra yanınızda ki sevdiceğinize, hayat arkadaşınıza
sıkı sıkı sarılmayı gerektirir. Küs bile olsanız, kırgında olsanız, kırılanları
birlikte toplayarak yeni bir güne birlikte gözlerinizi açabilirsiniz. Yastıklar
bahaneniz olmasın...
Değerli senaristimiz Erkan Birgören dizimize veda ediyor. O
değerli kalem başka projeleri yazmaya devam edecek. Ama bizler “Siyah Beyaz
Aşk”, güzel ve çirkin masalını en güzel haliyle tasvir eden yazarımızı, saatler
dokuzu gösterdiği müddetçe hiç unutmayacağız. Yolu açık olsun.
Sağlıkla ve mutlulukla kalın...
Kısa Notlarım:
*Abidin ve Gülsüm aşkını izlemek istiyorum. Biraz daha fazla
bu aşk konu edilse. Biz de izlesek çok güzel olurdu. İki masum, temiz, güzel
yürek.
*Dilsiz ve Hülya aşkı sanırım ufukta bizi bekliyor.
*Handan, Handan bir kaç bölüm tatile çıksan ve seni birkaç
bölüm görmesek.
*Namık, Jülide, Cüneyt ve İdil; dikkat tehlike geliyor
dövmesi falan yaptırmak şart.
*Yiğit ve Suna ne tatlılardı. Yiğit’in de ne çok amca olası
varmış, keşke dayı olma sevincini de görebilseydik. Cesur ve dürüst Yiğit savcı
umarım ölmez. Çünkü kardeşler ölmez, ölmemeli... Kötüler kazanmamalı. Bu dünya
kötülere kalmamalı.
*Hayal kafasından çıkılmaz Ferhat. Aslı’ya kızma! Hayaller
hayata karşı bir umuttur. Tükenmemeliler... Bir hayal diğer bir hayali hep
kovalamalı. Belli ki senin de bir hayalin var ama o kadar korkuyorsun ki, ya
olmazsa korkusu seni yiyip bitiriyor! Neden olmasın belki de 3, olmadı 4
çocuğunuzla birlikte, bir ormanda sıcacık bir ev de ailenle birlikte çok mutlu
mesut yaşarsın. Yeter ki iste... Yeter ki hayal et... Hayaller kurulmak için
var.