Bir karakter düşünün, iki bölümdür ortada yok ama herkesten daha
çok ilgi görüp merak edilen, en çok
konuşulan karakter hala o. ‘Nasıl yani öldü mü? Yok canım ne ölmesi başrol
sayılır ölemez. Ya öldüyse? Güçlü bir karakteri çıkarırlar mı ya? Ama adam patladı?’
Bu gözler kimleri kimleri öldü gördü arkadaşlar… Öldürüp bir ara verip sezon
dönüşü geri diriltmek de modadır mesela. Türk dizi klişelerine artık gönül
rahatlığıyla ekleyebileceğimiz bir şey oldu bu karakter öldürüp diriltmek.
Haliyle bunlara alışkın bir izleyici kitlesi olarak kim ölür, kim kalır git
gide profesyonelleşiyoruz biz de. Vartolu Sadettin Ağa’mızın ölümü asla
kabullenebileceğimiz bir durum değildi. Belki oyuncunun sağlık sorunu vb.
durumları vardır bilemeyiz ancak eğer senaryo gidişatından dolayı iki haftadır
Sadettin’siz bir bölüm izliyorsak yazık olmuş derim. Çünkü Sadettin reisimizi
fazlasıyla özledik. Sneak Peek’te verdikleri sahneyle bizi gaza getirdiklerine
göre haftaya üzerimize bolca Vartolu sahnesi fırlatacaklarını umut ediyorum.
Nihayet geliyor gönlümüzün efendisi…
Her şeyden önce bu hafta yaptıkları iki göndermeyle beni mest
eden, başta canım senarist bey olmak üzere tüm ekibi kutlamadan geçmek
istemiyorum çünkü harika detaylara değinerek mesajlarını gerekli yerlere
ilettiler. Önce Çukur da ilk kez polis merkezini görmemizin ardından yine ilk
kez oraya gelen Yamaç Koçovalı’nın dejavusuna şahit olduk. Hatta bizler de
onunla birlikte dejavu olduk. Sahiden de geçen sene bu zamanlar yine aynı
oyuncuyla o merkezin önünde ‘İçerde misin? İçerdeyim, sen içerde misin?
Taktaktakatak! Kardeşim! Evlat! Canım kurban babam!’ diye diye az işkence
etmemişlerdi bize. Gerçi aynı hikâyenin lacivertini izlemeye başladık bu bölüm
ama o konuya birazdan geleceğim. Eskileri anmak güzeldir, bizden de selam olsun
o zaman Mert Karadağ/Umut Yılmaz delisine!
Bir diğer şahane gönderme ise hastanede Sena ve Yamaç’ın öpüşme daha doğrusu
öpüşememe sahnesiyle tam yerine lafı oturtarak yapmalarıydı. Aman aman iyi
oldu, gençler olarak ahlakımız bozulur, ceza falan gelirdi maazallah!
Bu hafta Emrah’tan başlasam yorumlarıma Beyefendi’ye haksızlık
edecekmişim gibi hissediyorum. Beyefendi’den başlarsam da Emrah’a ayıp olur
gibi. Bilemedim. Bölüm fotoğraflarının içinde olmasa da göz yaşartan baba oğul
sarılmalarını izlediğimiz sahneden bir fotoğrafı hafta içi internette görmüştüm
maalesef. O yüzden büyük bir sürpriz olmadı benim için. Yine de bu çıldırmama
engel olamadı. Mantıklı bir yorum, söyleyebilecek bir söz bulamıyorum. İçten
içe Beyefendi’nin adamı olabilir diyordum -istemeyerek- Emrah için ama oğlu
olması… En azından Sena, Beyefendi’nin bir şeyi çıkmadı tek tesellim o artık.
Gerçi onun için de henüz çıkmadı diyelim. Artık her an her şey olabilir
gözüyle izleyeceğim yeni bölümleri. Birkaç sezon böyle giderse tüm Çukur’un
akraba çıkması kaçınılmaz olacaktır zaten. İşte bu da aklıma biraz uçuk olsa
da, gerçekleşirse anca Beyefendi için ufak bir sempati duymama sebep olabilecek
ve bana onu anlama gücü verebilecek teorime ışık yaktı.
Her sahnesinde tüm hücrelerimle kendisine gıcık olsam da
Beyefendi ile ilgili ilk kez bir şeyleri keşfetmeye bu kadar yaklaştık. Tabii
keşfedemedik orası ayrı. Burada haftalardır isyan etmelerime tercüman
olurcasına Selim, Beyefendi’ye karşı tam benim dilimden konuştu nihayet. Çukur
için geri dönüşüm, inşaat, para bunlar hep Beyefendi için bahane orası kesin.
Torununun torununa yetecek parası olan adam bunları dert edemez. Güçse gücü de
var, peki asıl derdi ne? Bu haftaya kadar dönüp bakıyorum da yine hala iyi katlanıyoruz
bu adama… 18 hafta sonunda çıkıp ‘Çukur’u oğluma hediye etmek istiyorum.’ dedi.
Oğluna! Oğlu kim? Emrah. Cidden bunu söylediğine inanamıyorum ama gerçekten
dedi. Tabii ben bunu da samimi buluyor muyum? Asla…
O, onun oğlu, diğerinin ağabeyi derken herkesi akraba yapmayı
kafaya koyduk bir kere. O yüzden benim de aklıma uçuk ama şu an için en
mantıklı olanından bir teori geldi. Bizim İdris Baba ile Baykal Beyefendi üvey
kardeş olabilir mi acaba? Çünkü başka türlü Beyefendi’nin Çukur da hak iddia edişini
kabullenemeyeceğim ben. O zaman Yamaç ve Emrah da kayınbiraderin yanında üvey
kuzen(!) gibi bir şey de olurlar, ne tatlı! -Üvey kuzen diye bir şey var mı
demeyin. Yoksa da olduracağız.-
Bir taraf da Avukat Nazım Bey diğer tarafta Emrah varken Baykal
Beyefendi’nin Çukur’u alabilmesine ihtimal veremiyorum. Hele git gide kan
kaybederken… İsterse B’den Z’ye kadar plan yapabilir. Vartolu’yu öldürdüm
havasında bir süre daha böbürlensin dursun onu çoktan kaybetmişti bile ama
Selim bu bölüm kendisinden beklenmeyecek performansıyla beni şaşırttı.
Beyefendi’den yediği tokat son damla olur umarım ki onun için. Avukat Nazım Bey
yine kibarlığını konuşturarak ısrarla kendisini istemeyen adama karşı kendini
gösterme çabalarına girip doğum gününü kutlamak istese de hevesi kursağında
kaldı. Bu üzüntüleri toplaşıp nefrete dönüşürse bir gün harika satışa
getirebilir Beyefendi’yi, biz de keyifle izleriz belki. Ne yalan söyleyeyim
içim buruldu bir kez daha babası tarafından reddedilince. Bölümün tek
reddedileni o değildi üstelik. Üvey kardeşi Emrah da Sena tarafından pek hoş
karşılanmadı.
Hayat gerçekten çok acayip. Yan yana duramayan, aynı eve
sığamayan gelin kaynananın nasıl can ciğer oluşunu izliyoruz yavaş yavaş.
Şundan on bölüm önce Sena ve Sultan için bu sahneleri izleyeceğimizi söyleseler
kim inanırdı? 'Ben senin annen sayılırım’dan omuz da ağlama samimiyetine ne ara
geçtik biz? Tam ayakta alkışlamaya devam ederken yeni ikilimizi, ağabeyin lazer
şovuyla gerçek sorularımıza geri döndüm.
Öncelikle Emrah’ın Sena’nın üvey ağabeyi olduğunu -eğer ben ilk
bölümde kaçırmadıysam- yeni öğrendik. Daha önceden bilseydik o zaman taciz vs.
sebeplerden dolayı Sena’nın ondan nefret etme sebebini tahmin edebilirdik.
Geçen hafta Emrah’la tanıştığımızda da üvey kardeşini taciz edecek bir tipi
olmadığını söylemiştim hala görüşümün arkasındayım ama madem onun hem kontrol
manyağı hem de üvey ağabey olduğunu öğrendik kardeşine yaptığı işkencelerin
biraz daha ağır olması gerektiğini düşünüyorum ki biz de Sena’ya daha çok hak
verelim. Sena’yı biz dik başlı ve güçlü bir kadın olarak tanıdık sonuçta.
Küçükken ne kadar büyük travma yaşamış olursa o travma sebebinden kurtulduğu
anda böyle biri olmak için çabalayacak gücü toplayabilir kendinde. Bu yüzden de
tüm kötü eleştirilere inat olarak sonuna kadar daha manyak bir Emrah görmek
istediğimi belirterek kendisini bu hafta da savunuyorum. Beyefendi’ye rağmen…
Ağzındaki kürdanına rağmen…
Bu bölüm Koçovalılar için yıkım oldu dersek pek de yalan olmaz
sanırım. Paşa’nın kalp krizi sonucunda ölmesine pek şaşırmazdım açıkçası hatta
üzülmezdim bile ama İdris’e oğlunun Vartolu Sadettin olduğunu söylemesi
gerçekten ondan beklenmeyecek bir şeydi. Yüzleşme turlarının sonuna gelmişken
yüzleşmelerin en acısını, en duygusalını İdris Baba’nın yaşadığını düşünüyorum.
Oğlunun kim olduğunu Vartolu öldü diye biliniyorken öğrenmesi çok iyi oldu.
Üzüntüsüne bakarak ilerisi için bir umut gördüm İdris Baba da. Adam resmen
yıkıldı ve bu gerçeğe dair düşündüğü ilk şeyler oğluyla tanışmaları ve
kendisinden masal anlatmasını istediği sahneden kesitleri oldu. Çukur’u geçip
gerçeklerin acısı ve ağırlığıyla Aliço’nun kollarına yığılmasıyla bizi de aldı
götürdü zaten Ercan Kesal Usta! Çok güzel sahneydi emeklere sağlık…
Gözaltına alınan Çukur ahalisinden, Koçovalı malikanesine haliyle
ev halkına sıra gelmedi bu bölüm. Şikâyetim yok bu durumdan tabii ama bölüm
sonuna kadar aklımız fikrimiz Sadettin de olduğundan yanında paket olarak gelen
Sadiş’i arıyor gözlerimiz haliyle. Ayşe’ye bakışları hayra alamet olmayan
Cemil’in arasından su sızmayan Selim’le geleceği nasıl bir üçgen olacak merakla
bekliyoruz. Tabii şu an için en büyük sürpriz Selim’in ölmesi olur ama kötülere
bir şey olmazdan yola çıkarsak Selim bu dizi de finali görecek karakterlerden
biri olacaktır muhtemelen. Medet’in resetlendiği, Vartolu reisin göründüğü
bölüm gibi bölümün ardından haftaya yüzleşmenin son ayağında büyük bombalar
bekliyorum Çukur’dan.
Haftaya görüşmek üzere…