Tanıştıralım, Neslihan. Kendisi bir ev hanımı. Genç yaşta
bir adamı sevmiş, onunla kaçmış, evlenmiş ve yanında Anadolu’nun dört bir
yanını gezmiş, sonunda ise şu an yaşamakta olduğu o küçük kasabaya yerleşmiş.
Mutlu olmak için gerekli ne varsa sahip bir kadın Neslihan. Dost desen,
apartmandaki komşuları en yakın dostları. Para desen, gül gibi geçinip gidiyor
eşiyle, neye ihtiyacı olsa hep elinin altında. Herkesin imreneceği mutlu bir
evliliğe sahip. Derdi yok, tasası yok. Mutlu olmamak için hiçbir sebebi yok.
Yönetmenliğini Ümit
Ünal’ın üstlendiği Sofra Sırları filmi
bir ev kadını olan Neslihan’ın, kendisini dört bir yandan çevreleyen, bunaltan,
ezen, boğan hayattan kendini nasıl kurtardığını anlatıyor. Yönetmenliğinin yanı
sıra senaristliğini de Ümit Ünal’ın
üstlendiği filmde başroldeki Neslihan karakterini ise Demet Evgar canlandırıyor.
Filmin başında Neslihan karakterini hayali bir gerçekliğin
içinde görüyoruz. Spot ışıkları, kameralar, mikrofonlar… Dar bir elbise,
toplanmış saçlar, makyaj… Ve bir set, hatta bir başka deyişle bir tiyatro sahnesi.
Bu tiyatro sahnesinde Neslihan bizlere bir masal anlatıyor, kendisinin de
inanmak istediği, yıllarca kendini inandırdığı bir masal. Mükemmel bir eş,
mükemmel bir evlilik ve mükemmel bir hayat. Kameralar önünde yemek yaptığı, en
büyük tutkusunu gerçekleştirdiği bir hayatı hayal ediyor ve bizlere, biz
seyircilere de bu hayatı anlatıyor. Ancak yönetmen kamerasını Neslihan’ın
hayatına çevirdiğinde masal bozuluveriyor ve Neslihan’ın yaşadığını kabullenmek
istemediği gerçeklikle karşılaşıyoruz.
“Mükemmel bir ev hanımı, mükemmel bir aşçı. Ve bir seri katil!”
Neslihan aslında hayal ettiğinin aksine gayet sorunlu bir
evlilik yaşamakta. Yıllarını, gençliğini verdiği adam ona ne hak ettiği sevgiyi
ne de hak ettiği saygıyı vermekte. Neslihan’ın tüm bu gerçeklikten kaçış yeri
ise mutfağı. Hayatını anlamlı kılabilmesinin ve yaşamaya devam edebilmesinin
tek yolu, hayatın kendisini oynamaya mecbur bıraktığı rolü en iyi şekilde
oynamak, yani ideal bir eş, ideal bir ev kadını olmak. Hayatını kocasına adamış
bir kadın değil kesinlikle Neslihan, ancak hayatta kendine bir anlam bulamamış,
yaşamakta olduğu hayatı yaşamayı sürdürmek için hiçbir gerekçe görememiş herkes
gibi kendine dayatılan role, ev kadını rolüne dört kolla sarılmış olduğu da bir
gerçek. Peki bu rol ne zaman bitecek, oyun ne zaman sona erecek, ne zaman
ışıklar yanıp izleyici evine gidecek? Neslihan’ın derdi de bu yorgunluk, bu
yıpranmışlık, istediği değil kedine dayatılmış olanı yaşamaya mecbur
bırakılması, hayallerini gerçekleştirmeye fırsat dahi bulamamış olması.
Yaşamakta olduğu hayata tutkuyla bağlı olmadığı için de bir noktadan sonra
sabrı tükeniyor Neslihan’ın ve kendinse dayatılmış bu duvarları yıkmak için
hayatının iplerini eline alması gerekiyor. Öyle de yapıyor.
Her ne kadar bir ev kadının bir seri katile, hem de oldukça
soğuk kanlı bir seri katile dönüşümünü izliyor olmamıza karşın yönetmen Ümit Ünal Neslihan’ın hikayesiyle
bizlere polisiye türünde bir dram anlatmakla yetinmiyor, bir yandan da her ne
kadar Türkiye coğrafyası içinden anlatıyor olsa da dünya genelinde görülmeyi
sürdüren bir sorunu işaret ediyor; ataerkil toplum yapısının kadına dayattığı
roller. Neslihan’ın eşi (gerçi “eş” demek ne kadar doğru, tartışılır, zira bir
ast-üst ilişkisi söz konusu) olan Ethem ataerkil toplum yapısı içinde sıkça
gördüğümüz bir erkek/koca figürü. Karsını çalıştırmayan, sabah evden çıkıp
akşam yorgun argın dönen ve karısına köle muamelesi yapan bir adam. Neslihan
ise bu adamın ağına genç yaşta düşmüş bir mağdur sadece. Gençliğin verdiği
asilikle büyüklerinin sözlerine kulak tıkamış, kimi kimsesi olmayan yapa yalnız
bir kadıncağız. Abartılı olmakla beraber hikayesi ise öyle ya da böyle bir
kaçış yolu bulunduğunun tezahürü.
Bazı filmler vardır ki izlerken insanın içinde huzursuzluk
yaratır, içine sinmez, ancak insan üzerine ne kadar düşünürse düşünsün nedenini
bir türlü bulamaz. Sofra Sırları filmi
de insanı huzursuz kılan, tam olarak içine sinmeyen filmlerden biri. Nedeni
abartılı olması, senaryosu, olayların şekillenişi ya da karakterleri değil.
Anlatım dilinde de bir sorun yok insan üzerine düşündüğünde. Bu konuyu film
çıkışında konuştuğumuzda yanıt bulmakta benim gibi zorlananlar olduğunu gördüm
ve sorunun cevabını başka bir yerde aramaya karar verdim. Acaba sorun Demet Evgar olabilir miydi, yoksa
Neslihan karakterindeki film boyunca karşımıza çıkan küçük bir detay mıydı? Bana
kalırsa filmin tek sorunu kamera karşısındaki program sunucusu Neslihan’dı.
Zira düşünün, bir ev kadını, hem de hayatından hiç mi hiç memnun olmayan bir
kadın. Saçı başı salmış, kendine bakmayı bırakmış. Ve bu kadın hayallerinde
bedenini tüm hatlarını ortaya çıkaran bir elbiseyle, zarif ancak belirgin bir
makyajla ve o ana dek görmediğimiz özgüvende bir saç stiliyle çıkıyor
karşımıza. Sorun da tam olarak burada zaten, özgüven. Kendini öyle hayal
edebilen bir kadının, o özgüvene sahip kadını hayal eden ve o kadını yaşayan
bir kadının gerçekte ise bu özgüvenin ya da hayallerindeki kadın olma isteğinin
kırıntısını dahi göstermemesi. Kısacası iki farklı Neslihan izlemiyoruz filmde,
Demet Evgar’ın canlandırdığı iki farklı kadını görüyoruz. Birinin omuzları
düşük, yüzü asık, özgüveni yok; bir diğeri ise özgüven dolu, sırtı dik, göğsü
kabarık… Ancak hayal olmasının da ötesinde, hayali bir Neslihan olmasının da
ötesinde başka bir karakterin varlığıyla karşılaşıyoruz ve film boyunca süren
bu karşılaşmaların neticesinde filmin gerçeklik hissi de sekteye uğruyor.
Sonunda ise işte tam da sözünü ettiğimiz o huzursuzluk yaşanıyor, filmde
sürekli karşı karşıya geldiğimiz bu tutarsızlık filmin içimize sinmesine engel
oluyor.
Sofra Sırları keyifli
ve hareketli bir film. Ancak yorucu olduğunu, özellikle de yukarıda anlattığım
tutarsızlıktan dolu izleyiciyi zorladığını da belirtmek gerekli. Buna karşın
sürükleyici polisiyle kendini izletmeyi de başarmıyor değil, insanı yorsa da. Fatih Al, Fırat Altunmeşe, Alican Yücesoy,
Ferit Aktuğ gibi isimlerin de aldığı Sofra
Sırları görülmeye değer.