Yazıya başlamadan önce asıl
niyetim Ufak Tefek Cinayetler’in son bölümünden bahsetmek, özellikle de bölüm
sonunda Oya ve Serhan’ın nihayet bir kavuşma belirtisi göstermesine duyduğum
coşkuyu anlatmaktı. Kavuşma derken elbette limonların dökülmesinden bahsediyorum
zira artık kese kağıdından dökülen limon, tabaktan taşan elma gibi durumlardan
anlıyoruz ilişki derecelerini, dimağ pırıl pırıl.
Sonra aklıma geçtiğimiz
haftalarda hem Ufak Tefek Cinayetler, hem İstanbullu Gelin yazılarının altında
yaptığımız konuşmalar geldi. Malum, İstanbullu Gelin’de de bir evli erkek olası
aldatması gündemde birkaç haftadır. Çirkeflik ve nemrutlukta bir dünya markası
olan karısı İpek’e uzun yıllardır karşılıksız bir aşk besleyen Fikret’in
kendisine gerçekten bir ilgi duyan ilk kadına abayı yakması durumu var. Eşlerin
birbirini aldatmasının yanlış olduğu, İpek ne kadar kötü olursa olsun önce
boşanması gerektiği, İpek çok berbat birisi olduğu için Fikret’in bu ilişkiye
hakkı olduğu gibi farklı farklı birçok farklı fikir var. Ben şahsen Fikret’in
diğer kadından bağımsız olarak bu ilişkiden kurtulması gerektiğinden yanayım
mesela.
Bu iki diziyi de düzenli takip
ettiğim için konulara hakimim ancak içeriklerin çok yakından bilmediğim ve
sosyal medya vasıtasıyla tartışmalara sebep olduğunu gördüğüm diziler de var. ‘Evlilik
dışı ilişkiyi özendiriyor’, ‘Kadına şiddete destek veriyor’ gibi çok konuşulan başlıklar söz konusu. Öncelikle evlilik dışı ilişkiyi özendirmekle (böyle bir şey varsa
tabii) kadına şiddete destek vermeyi ayrı tuttuğumu belirtmek isterim. Zira bir
tanesi toplumda ayıp olarak görülecek bir konuyken öbürü çok ağır bir suç ve
buna destek mevzu bahis bile olmamalı elbette. Bu ikisinin etkisi aynı olmamakla birlikte genel olarak dizilerde bu
konuları görmek istememekle, konuların doğru işlenmesini talep etmek arasında
büyük bir fark var diye düşünüyorum, senaristin ve ekibin başarılısını
başarısızından ayıran tam da bu.
Yine en çok izlediğim dizi olduğu
için İstanbullu Gelin’den örnek vermek isterim. Adem ve Dilara arasındaki
şiddet sahneleri çok konuşuldu, Dilara’nın bu hareketleri sineye çekmesi çok
tepki çekti. Biraz dizinin gidişatından, biraz ekibe olan güvenimden, biraz da
karakterlerin gelişimlerini gördüğüm için bu suçlamayı yapmadan biraz bekledim,
gergin bir bekleyiş olduğunu itiraf etmeliyim. Birkaç bölüm sonra başlayan
terapist sahneleri ile bu bekleyişimin boşa çıkmadığını görüp sevindim. Şiddete
verilebilecek çok güzel bir tepki ve bunu yaşayan birçok insana belki de ışık
tutabilecek konuşmalar geçiyor şimdilerde Adem ve terapisti arasında, yazanın
ellerine sağlık.
Dizilerde sadece örnek
davranışları izleyecek olsak yerli yabancı ne var ne yok bırakıp Bay Yanlış’la
Doğru Ahmet bölümlerini izlememiz daha mantıklı görünüyor. Mutlu ailelerden
bahseden, izlediğimizde sırtımızdan yük kalkmış gibi hissettiğimiz diziler de var
tabii ama bir bütün ekranın bunlarla dolu olmasının imkanı elbette yok. Hem
yerlisi hem yabancısı, karanlık tiplerin bol olduğu diziler de, içinde bolca
çatışma olan, insanların birbirini aldattığı ve zaman zaman kötülerin kazandığı
diziler de var, olur da. Önemli olan hikayenin meseleye baktığı yer ve
anlattığı kötülük ile arasına koyduğu mesafe. Meselenin bir de en hassas
noktası olan ‘çocuklara örnek olma’ kısmı var ki burada esas önemli olanın
çocuklara örnek alınacak tek şeyin televizyon olduğunu düşündürmemek olduğuna
inanıyorum. Çocuğun tek rol modeli televizyonsa o zaman zaten bütün gün
Teletubbies de çıksa problem büyük demektir.
Herkese sevdiği dizilerle iyi
seyirler dilerim.