Hayalleri olan masum bir çocuktan bir canavar yaratmaya
giden yol Daha. Kalbini kötülüğe teslim etmiş bir adam tarafından büyütülen Gaza’nın gözlerindeki ışığın
yavaş yavaş sönüyor oluşu bir de…
Hakan Günday’ın Daha’sını ilk okuduğumda ‘ebeveyn olmak’
denen şeyin ne denli önemli olduğunu tartışmıştım benliğimde. Dünyaya eli ayağı
kıpır kıpır masum bir bebek geliyor, büyüdükçe hayalleri de büyüyor. Sonra bir
gün, anne ya da baba hayallerinin önünü keserken bir yol çiziyor önüne.
“Buradan yürüyeceksin, senin başka yolun yok!” diyor. Ve anne ya da baba
kötülüğü hayat felsefesi olarak benimsemişse eğer masumiyet evriliyor; sınır
tanımaz bir kötülüğe...
Daha’nın sinemaya uyarlanacağını öğrendiğimde bir kez daha
okudum. Gaza’nın içinde büyüttüğü yoksunlukları içime çeke çeke okudum bu kez.
Ve Gaza’yı ete kemiğe büründürecek oyuncuyu merak ederek bekledim bir süre. Hayat
Van Eck, Gaza’yı mükemmel bir şekilde giyinmiş. Tanıştığımızda gözlerinin
içinde kıpraşıp duran korkuyla masumiyet, ayrılırken nefrete bırakmıştı yerini.
Ve Gaza, o uzaklaşmak istediği adamdı şimdi. Hatta belki daha kötüsü…
Gaza’nın babası Ahad, kendi oğluna bile kötülük yapmaktan
çekinmeyen katıksız bir kötü. Hayalleri unufak etmek onun için önemsiz bir
detay sadece. Ahmet Mümtaz Taylan’ın her bir mimiğine işlemiş nefretiyle can
verdiği Ahad, çok değerli bir ‘kötü karakter’ performansı. Şakalaşmaya
çalışırken bile can yakan bir baba o… Özellikle birkaç sahnesinde içimden çığlıklar attım!
İlk uzun metrajıyla seyirci karşısına çıkan Onur Saylak’ın
oyunculuk kökenli olması, oyuncuların performanslarına da katkı sağlamış. Hayat
Van Eck ve Ahmet Mümtaz Taylan’ın yakaladığı uyum şahane. Diğer karakterler de
keza öyle. Sadece Ahra’yı hiç tanımadığım bir ismin canlandırmasını isterdim.
Kitabı okurken insanın zihninde birçok şey beliriyor. Bir
kitabı uyarlamayı tercih eden yönetmen de, kendi zihninde oluşanları aktarıyor
perdeye. Hayaller çakışabiliyor haliyle. Yine de bazı eksikliklerine rağmen
okuduklarıma oldukça yakın bir film olmuş Daha. Bunda kitabın yazarı Hakan
Günday’ın senaryo ekibinde yer almasının da katkısı önemli muhakkak.
Onur Saylak, Hakan Günday ve Doğu Yaşar Akal tarafından
senaryolaştırılan Daha, birebir uyarlama değil de ‘esinlenme’ olarak yola
çıkıyor aslında. Hikaye anlatımının, reji ve oyunculukların biraz gerisinde
kaldığını söyleyebilirim. Zaman zaman hikayeyi biliyor olmanın getirdiği
rahatlıkla tamamladığım parçalar, zaman zaman da eksik kaldı zihnimde. Gaza’nın
dönüşümünü biraz daha sindire sindire izlemeyi tercih ederdim misal.
Ali Aga’nın üstlendiği kurgu, sudan çıkmış balığa çeviriyor!
Denize vuran dalgalarla serinlerken, güneş görmeyen bir deponun kasvetiyle
boğuluyor insan…
Toparlarsam; Gaza’nın babasından daha kötü birine dönüşüyor
oluşu, Daha’nın içinde bulunduğu ‘umutsuzluk’ evrenini daha da derinleştiriyor.
Ahad’ın Gaza’ya tek bir seçenek sunuşu gibi, Onur Saylak da seyirciyi bir yolun
başına bırakıp geri çekiliyor. Gaza’yı bir tercih yapmak üzere bıraksaydım,
Daha benim için daha unutulmaz bir film olurdu kuşkusuz. Tabii Gaza’nın
dönüşümü ile de nefes kesici ve rahatsız edici orası başka.
Oyunculuğuyla yere göğe sığdıramadığım Onur Saylak’ın yeni
yolculuklarına tanıklık etmek için sabırsızlanıyorum. Uzun zamandır beklediğim
Daha’yı izleyebilmek de mutluluk verici. Zira yurt genelinde sadece 36 gösterim
şansı elde edebildi Daha. Filmi altı sıradan oluşan, küçücük bir salonda izlediğim
için mızmızlanacaktım ama bu sayıyı düşününce vazgeçtim. Siz de benim gibi
şanslı kesimdenseniz, kaçırmayın, izleyin Daha’yı. Şehrinizde gösterim imkanı
yoksa da kısmet. Keşke her film, herkese ulaşabilse. Yıl olmuş 2018
nihayetinde.
Daha’ya emeği geçen herkese teşekkürler! Emeklerinizin
karşılığını görmeniz dileğiyle…