Bir hayal kaç kelimeye bedel? Hangi veda kavuşmaktan daha kıymetli? Ferhat zihninde “dokunduğun yerler acıyor” diye haykırırken o güzel gözlerindeki acıyı göstermek için çıkardı ya gözlüklerini, nasıl gidecek Aslı? Tutsaklığının hikâyesi bitti, azat edildi de neden bir başka hikâye başlatma ihtimalinden vazgeçemiyor? Ferhat onu orada bırakıp gittiği için kendini affedebilecek mi?
Bölüm sonu, elimde sorularla öylece kala kaldım. Aslına bakarsanız müthiş keyifli bir bölümdü. Ferhat’ın adım adım mesafeyi açması, aralarında yıkılmaya başlayan duvarın tuğlalarını yerine yeniden koyması çok kıymetliydi. Çünkü Ferhat Aslan kolayca teslim olmaz değişime, hevesli de değildi zaten. Çünkü Ferhat Aslan kimseye yenilmez; ne Namık’a, ne Aslı’ya, ne kendine. Bugüne kadar Ferhat hep değiştiğini reddetti ve görmezden geldi. Ne zaman ki yüzleşti, kendine itiraf etti, o an zırhını yeniden giydi. Varlığından bile haberinin olmadığı hisleri tanıyıp kabullenmektense uzaklaştırmayı seçti. Şimdi Aslı’yı böylesine uzağa ittiği için kim kızabilir ona? Ferhat, düştüğünde dizindeki yaranın iyileşmesine bile izin verilmemiş bir çocuk. Sadece Berber Necdet onu iyileştirmeye çalışmış bu güne kadar, o da gidince Aslı’nın da dediği gibi hemen büyümek zorunda kalmış. Kendi seçmediği bir karanlığın içine atılmış ve bütün gelecek seçimleri ondan çalınmış. Şimdi Aslı’nın onu iyileştirmeye çalışması en derin yerine dokunuyor ruhunun. Aydınlığa yüzünü dönmeyi aklına bile getirmezken, bir kızın babasının mezarında gözyaşı döküyor. Baş edemediği şey duyguları olunca, öfkesi de kendine döndü. Aynada gördüğü adama hiç değmeyen yumruklar sallaması bu yüzden. Sizi bilmem ama ben Ferhat’ın bu olduramayışlarını hem anlıyor hem hak veriyorum.
İçtiği iki kadehle sarhoş olmayacağını bildiğimiz Ferhat, Abidin’in sevilmeyi ve kaybetmeyi anlatışına, türkünün “Bak içime gör beni, tut elimden yak beni. İstemezsen bu aşkı, otur baştan yaz beni.” Sözlerine daha fazla direnemedi. Elinden gelse herkese karşı Aslı’yı ta içinde saklar ama kendiyle baş edemedi. Belki ilk defa korktu hayatında hissettiklerinin büyüklüğünden. Buradan sonra tek bildiğim, başka bir hikâyenin başladığı ve Ferhat’ın Aslı’yı kazanmak için kendi rızasıyla değişim göstereceği. Çünkü aşk da en az intikam kadar kuvvetli bir duygudur ve intikamla kararan bir kalbi ancak aşkın, umudun renkleri tekrar güldürebilir. İntikam ruhta onarılmayacak yaralar açarken, aşk derinlere gizlenen küçük çocuğun elinden tutabilir.
Aslı'dan ismini duymak depremler yaratıyor Ferhat’ın ruhunda. Sesinden, gözlerinden, ellerinden vazgeçmek zor, ama ne olursa olsun onu sadece kendinden uzaklaştırarak koruyabileceğime inanıyor. Yiğit için bu kadar hassas davranması da bu yüzden. Onları kendi karanlığına yaklaştırmamak için yüzlerini bir daha görmemesi gerekecekse görmeyecek. Ama ne Aslı ne Yiğit, her şeyi kolayca kabul eden tipler değil iyi ki.

Hele Aslı...Kovulduğu yerde kalmak için kendiyle mücadele ediyor. O güzel adamın içini görmek, yarasını sarmak için. Onu alıp kendi çocukluğuna götürüyor, aslında o kadar uzak değiller, bilsin istiyor. Bu yaşına kadar hep iyi gelmiş etrafındakilere, Ferhat’ın ruhunun beyazına güvenerek yine yapmak istiyor. Aslı köşede çaresizce oturup ilgi, sevgi dilenecek, hiçbir şey yapmadan kurtulmayı bekleyecek ya da mücadeleden çekinecek bir kadın değil. Yarattığı etkinin farkında ve buna güvenerek Ferhat’a karşı sınırları zorlayabiliyor. O kadar merhametli ama o kadar güçlüydü ki bu bölüm. Omzuna binen ağır yükle birlikte adeta sürüklendi Ferhat’a. Her sözü, her hareketi onu henüz bilmediği hayatının yalanına hazırlamak hatta korumak içindi. Yeterle konuşurken de kendini hep en yakınına konumlandırdı ve en yakını gibi savundu onu. Neden Gitmesi gerektiğini anladığında -ki hemen anladı, zeki karakterleri severim- açıkça ben gitmek istemiyorum diyebildi. Ferhat'ın bütün huysuzluklarına, sebebini görebildiği için dayandı. Anladı, anlattı ama Ferhat'ın kapıları kapalıydı. Duygusuzluğunu ve kabalığını bir zırh gibi üzerine giyip doğrudan söyledi; Yapma, Anlama, Değiştirme. Ferhat’ın azıcık kelimeyle bir sürü şey anlatmasına bizim gibi Aslı’da alışmış olacak ki gitmesi gerektiğinde bile her detayı içimizi titreten o hayali kurabildi.
Bölümün genelinden bahsetmek gerekirse İdil-Namık ve Ebru-Cem sahnelerinde ekrana bakamadım bile. Ebru’nun karikatürize “kötü karakter” oluşunu ve zayıf karakterliliğin kitabını yazmış Cem’i iki lafıyla nikâh masasına oturtmasını anladım da İdil kısmını aklım almıyor. Son derece zeki, modern ve güçlü resmedilen bir kadın, mafyatik sevgilisinin evindeki 3. Sınıf entrikalara dâhil oluyor kaç bölümdür. Namık’ta benim göremediğim ne gördü de âşık oldu ve hatta evlenecek asla anlamıyorum. Namık Bey zaten sanırım dizinin Cem’le birlikte en sıkıcı karakteri. O kadar kurgusal, o kadar kâğıt üzerinde kalmış ki, ne öfkesini ne de sevincini hissedebiliyorum. Zaten Ferhat’a karşı bu aşırı baskıcı tavrı da oğlunu çok sevdiğinden değil, onun adeta sahibi olduğunu düşünmesinden. Ferhat’ın bağımsız hareket etmesi onun için sorun değil, yeter ki düşünceleri başkası tarafından gölgelenmesin. Bu uğurda hayatındaki en kıymetli duygusunun bile elinden uçup gitmesine sebep olabilir.
Aslında her karakterin zırhı birbirinden farklı bu hikâyede. Namık gücün arkasına saklanmış, Yeter çatal dilinin, Handan hırsının ve gönlümün beyefendisi Abidin de umursamazlığın. Her şeyi görmüş, her imayı fark etmiş de olduğu yerde durmayı seçmiş. Etrafındakilerin zayıflık zannettiği şey onun vicdanıymış ama kimseye kendini kanıtlamaya çalışmamış. Abidin-Gülsüm hikâyesiyle ilgili karışık sinyaller alıyorum, tıpkı Başlangıçtaki zayıf karakterli Cüneyt'in dönüştüğü hal gibi. Bu yüzden şu aşamada fikir belirtmek için erken ama olası bir Abidin-Gülsüm aşkından hoşlanmayacağım sanırım. Abidin’in biri tarafından gerçekten sevildiğini görmeyi çok isterim.
Bölümde en en en çok sevdiğim anlar Aslı-Ustura buluşmasıydı. Gördük ki Aslı Ferhat’la koyun koyuna uyuma hayalleri de kurmuş çoktan! Bir diğer kıymetli sahne de mahalleden dönerken Ferhat'ın ilk kez Aslı'ya "çalışacak mısın ?" Diye sormasıydı. Aslıyı hırpalayarak hastaneden çıkardığı, işini yapmasına asla izin vermediği günlerden ne yapmak istediğini sorduğu günlere geldik. Sadece araba sahneleri bile aldığımız yolu görmek için fazlasıyla yetti. Dünyanın en normal evli çifti gibi yaşadıkları kısacık bir andı ama etkisini içimde hissettim.
Yalnız güzelden bahsettiysek kötüden de bahsetmek gerekir; Ferhat'ın her bölüm su içer gibi 5-6 kişiyi vurup yoluna devam etmesi biraz gözümü tırmalamaya başladı. Aksiyon bence dizinin en kritik ayağı ve kesinlikle hikâyenin devamı için çok gerekli. Bu yüzden daha özenli ve zekice kurgulanmış sahneler görmek isterim kendi adıma. Basit kötüler ya da kabadayılıkla mekân basmalar inanmak ve görmek istediğim Ferhat Aslan zekâsına haksızlık bence biraz. Hikâye üzerinde izlenme kaygısı olmadan derdini anlatabildiği sürece eksiklerin zamanla giderileceğinden şüphe duymuyorum.
Hiçbir şey için olmasa bile sırf final sahnesi için bir şeyler söyleme isteğime karşı koyamadığım bir bölümdü. Kavuşmaların ve vedaların aceleye gelmediği nice bölümler izlemek dileğiyle. Okuduğunuz için minnettarım. Hoşçakalın.