Meryem, yaz ayında başlamasına rağmen bir yaz dizisi olmadığını
her şeyiyle ilk baştan belli etmişti.
Konusu, atmosferi, tempolu sahneler ile geçen bölümler
olmasına rağmen ağır ilerleyişi ile yaz dizisi temasından oldukça uzaktı. Yazın
başlamış olması da kimseyi yanıltamazdı çünkü ilk bölümden neyin nasıl
ilerleyecek olduğu belliydi.
Savaş’ın, Meryem’e söylediği
bir cümle, aslında bütün diziyi özetleyecek nitelikte.
“Hep gözünde yaş oldu…”
Sahiden de öyle. Meryem’in kendi halinde bir dünyası vardı.
Babası, fırını, bir de savcı çıkacak diye yolunu beklediği sevgilisi… Korunaklı
bir hayatı, umutları, hayalleri, gelecek için beklentileri vardı. Yağmurlu bir
gecede, bunca yıl uğruna emek verdiği her şey, içinde bulunduğu arabanın
çarptığı variller gibi son sürat yuvarlandı.
Küçücük bir kadın Meryem. Elleri küçücük, omuzları küçücük,
hayatı küçücük… Gülüşü kocamandı bir tek o da soldu, gözyaşları kaldı geriye. Çizgi
film izlerken gülümseyen kadın gitti, herkesi kurtarmaya çalışırken olan her şeyden
suçlu bulunan biri geldi.
Ne yapsa olmadı, nasıl dursa olmadı… Gitmek istedi olmadı,
kalmak istedi olmadı. Herkesi korumak istedi, zaten o hiç olmazdı.
Bir şekilde hep o suçlu bulundu, bir şekilde her şeyin yükü
onun omuzlarını çöktü. Sevinç için ağladı, Sevinç’in annesi için ağladı, Savaş
için ağladı, babası için ağladı, Gülümser için ağladı… Oktay için bile ağladı.
Her şey dert oldu yüreğine, vicdanına. Bazen dert etmesi gerekiyordu belki ama
bazen de taş olsa çatlar, dedirtti. Evet, hatalar yaptı. Evet, sustu. Evet,
keşke susmasaydı… Ama onun küçücük hayatı vardı. Belki de bu yüzden, sığdıramadı
bunca kötülüğü aklına. Sığmadı kafasına kocaman kocaman entrikalarla dönen bu
dünya.
Meryem’e kim baksa, tek sefer de anlardı suçsuz olduğunu. Kim baksa bilirdi
masum olduğunu. Savaş, minik bir gözlem ile çözdü bütün gizemi. Meryem’in suçsuz
olduğunu bir çırpıda anladı. Anladıktan sonrası da ona dert oldu.
Burcu da öyle, Güçlü, Sema… Herkes. Meryem’i gören
herkes bildi suçsuz olduğunu, bilemedikleri ise neden sustuğuydu.
En baştan beri Savcı’nın Meryem’in sevebileceği biri olduğunu
düşünmüyorum. En baştan beri, pırıl pırıl kalpli biri nasıl olur da bu denli
kötü bir adama aşık olur, kafamda oturtamıyorum. Tabii ustalık ile saklamış
yüzünü, herkesi kandırmış, en çok Meryem’i.
Herkesin, dönüp dolaşıp Meryem’in üstüne gitmesine artık bir
izleyici olarak dayanamıyorum. Güçlü çok, çok, çok haklıydı. Keşke Meryem
susmasaydı, keşke Gül anne ölmeseydi. Güçlü annesini kaybetti, Savaş
nişanlısını karnında bebeği ile kaybetti… Meryem de babasını kaybetti. Hepsinin
katili aynı kişi. Meryem sustu ya da susmadı, hepsinin kanı bir tek kişinin
ellerinde. Oktay Şahin.
Meryem, en ufak hatasından bile vicdan azabı yaşayan biri, ölümlerden elbette kendini suçlu buldu, kahroldu ama yetmez mi?
Şimdi de Nurten çıktı… Sahiden soruyorum, yetmez mi?
Bir tek canı kaldı bu kızın, daha neyin peşindesiniz? Oktay
gibi evladın olsun, sen gel Meryem gibi masum bir kızın ayağını kaydırmaya
hatta öldürmeye çalış. Umarım Nurten’i yakın zamanda tedaviye götürürler, ruhsal
durumu pek iç açıcı değil. Derin zaten… Derin çok başka bir sorun. Onun direkt
kontrol altına alınması lazım. Aşkmış, tutkuymuş, elde etme dürtüsüymüş…
Hiçbiri değil.. Derin bomboş hayatında, kafayı Savaş’a takmış,
başka da bir numarası yok. Savaş’a bütün acıları yaşatayım ama parmağının ucu
kanamasın, mantığında işler peşinde koşuyor. Sanıyor ki fiziksel acı büyüktür duygusal acıdan, keşke bilse ne
kadar yanıldığını.
Herkes bir şekilde haklı, haklı olmasına ama bir haksız
Meryem mi? Bir tek ona mı yetiyor herkesin gücü? Bir tek ona gelince mi devreye
giriyor adalet inançları?
Biraz olsun gülsün artık, biraz olsun huzur bulsun… Benim
nefesim daralıyor, onun göğsü nasıl sıkışıyordur kim bilir.
Savaş’ın da gücü yetmiyor artık onu güvende, mutlu tutmaya.
Savaş’a da yazık. Biraz da kötüler yerle bir olsun, biraz da onlar kıvransın
acıdan. İyilerin yüzü gülsün.
Meryem’in gelecek bölümlerinden en önemli beklentim bu yönde.