Söze nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Çok acı, çok zor...
Kore kültürüne merakı olanlar hiç alakaları olmasa bile en az bir kere
SHINee grubunun adını duymuştur. Sanki k-pop dünyasının girişinde bekler
SHINee meraklısını. En güzel gülüşleriyle, en zarif sözleriyle sizi o büyülü dünyanın içerisine buyur ederler. Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin siz
SHINee'yi hep güzel hatırlarsınız. "K-pop'ta dinlediğim ilk gruptur
SHINee!" dersiniz. Sonrasında yolunuzu nasıl çizerseniz çizin hep bu çocukların yaptıklarını takip edersiniz. İlk göz ağrısı misali, gözünüz hep onların üzerinde olur. İşe/okula ilk başladığınız gün sizi karşılayan ve sonrasında en yakın olduğunuz dostunuz gibi olmuşlardır.
SHINee bir çok insanın olduğu gibi benim de ilk k-pop grubumdu. Ilk dinlediğim şarkıları ise
Lucifer...
Bugün ise bana muhteşem dünyaların kapılarını açan k-pop grubu
SHINee'nin üyesi
Kim Jong Hyun'un cenazesinin ardından kalan fotoğraflarına bakıyorum. Gözümü kapattığımda
Jong Hyun'un gülen yüzü gözümün önüne geliyor. Sanki fonda telefonumun demirbaş parçalarından
Ring Ding Dong çalacak da hepsi sahneye fırlayacak gibi. Ama o iş öyle değil işte!
(Çok zaman önce okuduğum bir sözü elimden geldiğinde yumuşatarak aktarmaya çalışacağım.) "Başarı, hamile kalmak gibidir: Herkes sizi tebrik eder ama hamile kalmak için ne kadar uğraştığınızı kimse bilmez." Bu yüzyılın tespiti değil, herkesin çok iyi bildiği çok acımasız bir gerçek.
Evet, başarının arkasında neler olduğunu, bunun bedelini hepimiz az çok iyi biliyoruz/biliyorduk. Ya da biz bildiğimizi zannediyoruz/zannediyorduk. Ekranın o, 1'i 10 gösteren büyülü dünyası gözümüzü kör etmiş sanki. Taa ki... Jong Hyun'un son selamını, son mektubunu okuyuncaya kadar.
Jong Hyun'un içini kavuran yangına alkışlarımızla belki bir kova su olduk. Söndüremedik ama biraz da olsa serinlettik. Belki de bir varil benzin olduk! Biz alkışladıkça, yapımcılar ondan (ya da onlardan) daha fazla iş, daha fazla para bekler oldu. Her başarının elbet bir bedeli var ama hiçbir şey 27 yaşındaki bir insanın hayatından daha değerli değil. Değer miydi? Ağzından çıkan her söz buram buram depresyon kokarken bu kadar kontrolsüzce çalıştırılmasının ardında nasıl bir hırs vardı?
Geçen sene bir kanalın canlı yayınlanan (Burada canlı yayınlandığını özellikle belirtmek istiyorum.) yeni yıl partisinde birçok k-pop grubu canlı performans sergiledi. İçimden geçirdiğim ise hisler ise aynen şöyleydi: Bu insanların da anneleri, babaları, aileleri var. Banttan olsa kanal mı batacak? Daha kaç kere 2017 yılına gireceğiz? Bırakında bari bu akşam aileleriyle, sevdikleriyle olsunlar. Biz ekran başındakiler, onları banttan izlerken de yaşabiliriz, ama aileleri onlar olmadan nasıl nefes alacak?
Herkes, bir şekilde para kazanıyor. Öyle ya da böyle... Ama insanın sevdikleriyle geçireceği vakit bir kez geçtiği zaman... Ne kadar eğitilirlerse eğitilsinler henüz 20'li yaşlarındaki insanlara bu kadar yüklenmek çok acımasızca değil mi?
Üzüntüm, hırsım, kızgınlığım bizi kendisinden mahrum bırakan
Jong Hyun'a değil; bu evreye kadar ondaki bu acıyı göremeyen yakın çevresi ve biz dinleyenlerine. Yarasına merhem olamadık diye.
Jong Hyun, bana sesiyle yalnızlığımı unutturan muhteşem bir dosttu. Hep öyle de kalacak.
Jong Hyun! Sen çok emek verdin, çok çalıştın. Acılarının dindiğini hisseder gibiyim. Seni hep gülen yüzünle hatırlayacağım. Sen, benim gökyüzümde parlayan en parlak yıldızsın ve hep öyle kalacaksın!