Trajediye uzak, entrikaya yakın

Trajediye uzak, entrikaya yakın
Kışlık dizilerimi seçmeye devam ettiğim bugünlerde Ufak Tefek Cinayetler çalışmadığım yerden geldi ve Salı akşamları salonumun orta yerine kuruldu. Çalışmadığım yerden geldi diyorum çünkü tanıtımlarını izlediğimde hikâyenin alıcısı olacağımı pek de düşünmemiştim ama izledikçe sevdim.

Bir kere çılgın acıklı dramlar yok dizide ki bu çay çekirdek eşliğinde televizyon başında geçirmeyi planladığım bir akşamı doldurmak istediğim dizide aradığım en büyük özellik zira şiştim dramdan. Bir takım zengin insanlar, güzel giyinen kadınlar, havuzlu evler izlerken mevzuya üçüncü şahıs gibi yaklaşmak kolay oluyor, buradan bir puan cepte. Sonra gayet enerjik bir senaryo var, elbette bu kadar uzun bir dizide ara sıra tempo düşüklüğü gayet normal ama bölüm finaline gelindiğinde bir sürü tampon sahne izlemiş gibi olmuyoruz, izlediklerimiz bize bir şey anlatıyor, bu da güzel.


İzlemeye doyamadıklarımızdan Mert Beyler gelmiş 

Kadro çok hoşuma gidiyor, genç oyuncular dâhil izlemeye bayılıyorum. Şahsi favorim elbette Mert Fırat ve bunu onun oyunculuğuyla açıklamaya çalışırsam kendime bir nevi ihanet etmiş olurum. Mert Fırat aşırı zaafım olan insanlardan biridir ve kendisini nerede görsem illa ki en çok onu beğenirim, onun sahnelerine gelmek için ileri sarar, o yokken ekran siyah beyaza geçmiş gibi hissederim. Bu hafif rahatsızlığımı itiraf ettikten sonra ikinci favorimin Hayal Köseoğlu olduğunu söylemek isterim. Şimdilik çok az sahnede görüyoruz onu ama ileride olacaklar için çok umut veriyor bana.


Friends will be friends dedikleri

Esas kahramanlarımız olan Oya-Merve-Arzu ve Pelin arasındaki elektriği oldukça inandırıcı buldum, yıllar sonra gençlik düşmanlarının hayatını tekrar karartmak istemelerindeki kararlılık olduğu kadar kendi aralarındaki güç dengesine de ikna oldum. Merve’nin gruba hâkimiyeti, Pelin’in onunla çok iyi anlaşır görünüp bir yandan da yerinde gözü olması, Arzu’nun o saf duruşunun altında kaynayan volkanlar hep çok gerçekçi geliyor. Mevzudan bir miktar bağımsız olarak söylemek zorundayım ki bir tek Bade İşçil’in aşırı zayıflığı izlerken hafif yoruyor insanı, ilerleyen bölümlerde birkaç kilo aldığını görmeyi tercih ederim. Bu haliyle hep tükenmiş bir ifade var suratına. Tabii lise aşkıyla ayırıp hilelerle evlendiği kocasını kaybetmeyi takıntı haline getirip bu uğurda kendini heba etmiş bir kadının duruşu olarak da yorumlayabiliriz belki bu durumu, emin olamadım şimdi.

Diziyle ilgili tek sıkıntım, sahnelerin birçoğunda gelen ‘Ben bunu daha önce izledim mi?’ hissiydi. Hangi dizide, hangi filmde gördüğümü sorsanız cevap veremem ama o anımsa halinden kurtulabildiğim az sahne oldu. O zengin ortamdan olabilir, kadın grubu olan bir sürü dizi izlediğimiz için olabilir, tek bir sebebe bağlayamıyorum. Umarım ilerleyen bölümlerde bunlar azalır zira bu kadar olumlu yanı olan bir diziden aklımızda kalanın bu olmasını hiç kimse istemez.

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, iyi seyirler dilerim. 


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER