RaniniTV Ekspres: 15 Soruda Başar Doğusoy

RaniniTV Ekspres: 15 Soruda Başar Doğusoy
Aslında bu yazıyı zihnimde iki kez yazdım bu iki hafta içinde ve büyük ihtimalle son noktayı koyduğumda, “Ah be! Keşke saniyesinde bunları oturup not etseydim ya da ses kaydı alsaydım” diyeceğim. Çünkü Kalp Atışı’nın şahsına münhasır, şekeri düştüğünde Haydar’a (sopa olan) dönüşen Samo’su olarak tanıdığım ve de zihnime iğnelediğim Başar Doğusoy, bu röportajın ardından “Tanışmayı en çok istediğiniz ünlü isimler kimler?” sorusunun cevaplarından birine dönüştü benim için (Ki aslında günümüz popüler kültür sözlüğüne göre kendisi “ünlü” değil, “semi-celebrity” (yarı ünlü) terimiyle özdeşleştirilenlerden. Popüler kültür de olmasaydı halimiz dumandı.) Maalesef çekim günü orada bulunma şansını yakalayamadığım ve de sorularımız sabit olduğundan röportajı mail yoluyla yaptığım için kendisiyle tanışamadım. Merakınızı anında gidermek isterseniz vakit kaybetmeden Başar’ın cevaplarını okumaya başlayın. Zira bu röportajı iki kez okudum ve ikisinde de hunharca güldüm (Evet, öyle bir meziyetim var.) Onun gibi tabiri caizse bir alık Balık olduğum için yer yer kendimi gördüm, özgüvenine hayran kaldım ve kendiyle dalga geçme şekline saygı duydum. Yeşilçam’ın daha gölgede kalan isimlerini ifade biçimine şapka çıkarırken, hayalgücüne goygoy yaparken telefonu icat ettiğini düşündüğü bir Graham Bell sığdırdığı için hayatın bir filtresi olsaydı bu kesinlikle Başar Doğusoy olmalıydı dedim. “Bu röportajı okuyunuz, okutunuz” kamu spotuyla bu sayfayı terki diyar etmeden önce buradan Başar Doğusoy’a sesleniyorum: “Sevgili Başar, parti kur oy verelim; goygoyizmin fikir ve isim babası ol Barok tarzını bir kalemde silip bu akımı benimseyelim.”


 
1- Canlandırdığın karakteri özetleyecek beş anahtar kelime.
Aslında bu soruyu sırf bana değil, izleyen 10 kişiye sorsak aşağı yukarı benzer cevapları alırız. Çünkü oynadığım Samo karakterinin çok belirgin özellikleri ve olmazsa olmazları var ama öncelik verirsek karakterle özdeşleşen beş anahtar kelime: Yemek, alık, platonik âşık, kararsız, duygusal.
 
2- Karakterinin tek bir özelliğine sahip olacaksın; hangisini seçerdin?
Canlandırdığım karakterin tek bir özelliğine sahibim zaten; alıklık (gülüyor.) Balık burcuyum. Balık burcu olanlar için de alık yakıştırması yapılır çünkü sürekli hayal aleminde yaşama durumu vardır. Benim için de bu durum geçerli. Gerçek hayata zar zor dönüyorum. Böyle olduğu için de elle tutulur, gözle görülür şeyler bazen garip gelebiliyor ya da söylenilen bir şeye o anda kafa başka bir yerde olduğu için garip cevap verme veya eyleme geçirme durumum oluyor. Mesela annem, “Gelirken yoğurt al” der. Artık o ara ne düşünüyorsam ceviz alıp giderim (gülüyor.) Şimdi ben bunları söylerken “He canlandırdığın karakterin yemek yeme özelliği hiç yok sende? Tamam canım, teşekkürler. Arkadaşa bir taksi çağırın çabuk” laflarını duyar gibi oluyorum. ’96 Vücut Güzeli olduğumu söylemeyeyim buradan, sette bilirler. O yılki jüri sonra tutuklandı ama (gülüyor.)
 
3- Oynadığın diziyi / filmi bir yemek, rolünü de bu yemeğin malzemelerinden biri olarak düşünecek olursan ortaya nasıl bir lezzet çıkardı?
Bu soruyu görünce aklıma hemen ameliyat kostümünü giydiğim ilk an geldi. Steril kostüm de diyoruz. Ameliyat bandanasını takınca bildiğin yer mantarına benzedim. Meşe ağacının dibinden fırlayacak gibi oldum. Buradan yola çıkarsak Kalp Atışı pizzaysa, ben de mantarı olabilirim. Mantarsız da olur ama mantar farklı bir tat verir. Bence dizideki her karakterin farklı bir lezzeti var ve bu tatlar birleşince ortaya şahane bir yemek çıkıyor. Birini bile çıkarsan, hani ilk çatalı aldığında “Bir eksiklik var bu yemekte” dersin ya; işte aynen o durum yaşanır. Belki çok küçük bir şeydir; zencefildir ama eksiktir o işte. Başka tatla yeri dolmaz. Öyleyiz bence.
 
4- İlk audition’ını hatırlıyor musun?
İlk audition’ımı hatırlıyorum, konservatuardaydım ve bir reklam audition’ıydı. Bizim okula geldiler. Biz de ders arasında audition vereceğiz. Sıra bana geldi. Çekimler okulun stüdyosunda yapılacaktı. Çekerken kamera arkasındaki arkadaşla öyle bir güldük ki gözümüzden yaşlar geldi. Hatta bir ara olaya yabancılaşıp şunu düşündüm; “Ulan bu işte bir hata var. Bu kadar eğlenmememiz lâzım. Sonuçta bu bir iş görüşmesi. Bu adam çekmedi galiba, sırf gülmek için aldı beni içeri” (gülüyor.) Sonra beni gece yarısı reklamın kostüm şefi aramıştı, “Beden ölçülerinizi alabilir miyim?” diye. Onu da anlamadım; iş oldu mu olmadı mı, bu kız niye benim beden ölçülerimi istiyor… Meğer olmuş! Heyecandan tüm ölçülerimi de yanlış vermişim. Diz kapağında kaldı pantolon (gülüyor.)
 
5- Tüm işlerini düşünecek olursan bugüne kadar sette yaptığın en komik hata nedir?
Kalp Atışı’nda hepimizin olduğu bir sahne vardı. Oyun gereği hastanenin konferans salonundan çıkacağız, koridorda yürüyeceğiz ve kameranın solundan çıkacağız. Olay bu kadar basit yani. Oyundan önce de bunun goygoyunu çok yaptık. “Sen kesin kameranın sağından çıkacaksın. Yok, sen üstünden atla, ben kameraya bakacağım” diye gülüp eğlenirken benim kafadan gitmiş nereden çıkacağım. Yürüdük yürüdük, tüm doktorlar soldan çıktı, bense kameranın sağından çıktım ve hocadan şöyle bir ses geldi: “Başar ne yapıyorsun?” Yemin ediyorum ağladık gülmekten ve hâlâ da gülerim ona.
 
6- Şu an veya son olarak oynadığın dizide ya da filmde senin veya başka bir karakterin söylediği, en sevdiğin replik nedir?
Öykü’nün (Karayel) söylediği “Allah Allaaah” repliği. Böyle yazınca düz duruyor ama Öykü’nün tonlaması, lafın Eylül karakterine uyumu çok güzel bence. Böyle küçük nüanslar karaktere can katıyor. Tam bir Eylül lafı o (gülüyor.) Bir de Burcu Türünz’ün yani Esma karakterinin “İçim yanıyor” repliğini çok sevmiştim. Bence replik ne olursa olsun Kenan Doğulu’nun dediği gibi “Ne dediğin değil, nasıl dediğin olay” (gülüyor.) Çok basit duran, hiçbir alametifarikası olmayan bir söz, onu söyleyen kişide, karaktere de oturursa mücevhere dönüşebiliyor. Hatta size bir sır vereyim; o repliği Esma’dan çalıp bir sahnede ben de söylemiştim (gülüyor.)
 
7- Bir bölümlüğüne / sahneliğine senin karakterini ekipten başkası canlandıracak ya da dublörün olacak diye düşünelim. Kim canlandırsın? Aynı şeyi sen yapacak olsan, hangi karakteri canlandırırdın? (Yaş, cinsiyet vb. düşünmeden; salt karakteri yorumlayış biçimini görmek isteyeceğin kim olur?)
Oynadığım karakteri dizideki ekürim Selahattin Paşalı’nın oynamasını isterdim. Nedeni de sırf yakışıklılığına uyuz olduğum için. Göbek de taksınlar ki görsün gününü. Çok sinirimizi bozuyor adam. Yakışıklı, uzun boylu, oyunculuğu çok iyi, bebek yüzlü… Bak sayarken yoruldum. Geçen boş günümüzde, “Dışarı çıkalım, bir şeyler yapalım” dedi. “Yok. İşim var, çıkmam Selo’yla bir yere” dedim. Hiçbir karizmam kalmıyor yanında (Sanki onun yanında değilken karizmadan ölüyorsun.) Kendime laf atasım geldi (gülüyor.) Şaka bir yana hakikaten Selahattin’in yorumlamasını isterdim çünkü kendine has doğal bir yerden oynuyor, yani oynamıyor yaşıyor. Merak ettim Samo’yu nasıl yorumlayacağını. Ben de Ali Burak Ceylan’ın canlandırdığı Oğuz karakterini oynamak nasıl bir his merak ediyorum. Çünkü güçlü bir alt metni var Oğuz’un. Sinirli mizacı, babacan tavırları, hastalarla olan iletişimi… Dominant bir karakter ve ona bürünmek insana can katan bir his olur.
 
8- Ergenlik yıllarına döndük; sevdiğin bir ünlünün fotoğrafını tişörte bastıracaksın. Bu kim olurdu?
Çocukluğumda ve ergenliğimde Yeşilçam hastasıydım. Keza şimdi de öyleyim ve bence bu sevda hep kalacak. O dönem sanki bir hayal dünyası, bir rüya, başka bir ruhu yansıtıyor. Yani bu dünyada yaşamamış onlar, hiç sete gidip gelmemişler, gerçek değiller ve sadece oynadıkları karakterler gibi. Kemal Sunal hayranlığımı beni tanıyanlar bilir. Hatta herhangi bir filmi televizyonda yayınlandığı an bana mesaj atarlar; “Aç şu kanalda başladı” diye. Tabii ki anında açarım ben de. Benim için Yeşilçam filmi izlemek terapiyle eşdeğer. Bir çocuğun çizgi film izlemesi gibi; hiç bıkmam, 500 kere izlediğim film vardır. Bir de o dönemin yan karakterlerini çok severim. O kadar büyük renk katarlar ki olmazsa olmazlar. Mesela Dinçer Çekmez, Macit Flordun, Ünal Gürel, Cevat Kurtuluş, Feridun Karakaya… Saymakla bitmez ama içlerinden Macit Flordun’u ayrı severim. Kendimi bildim bileli de taklidini yaparız. Onun için tişörtüme bastıracaksam kesinlikle Macit Flordun’un oynadığı Marmara Kazım karakterini seçerdim. “Fatma Anneee, bana bi birinci sallaaaa…” (gülüyor.)
 
9- Karşında zaman makinesi var. Hangi dönemde, hangi şehre ışınlanmak isterdin?
Ooooo süper! Karşımda zaman makinesi varsa iki jeton atıp hayal gücümü zorlarım. 1960 veya 1970’li yılların Küba’sına ışınlanmak isterdim. Küba her zaman ilgimi çeken, tarihiyle, yaşanılan olaylarıyla, kimliğiyle, yapısıyla ilginç tecrübeler edinebileceğin bir yer. Hatta en kısa zamanda da gitmeyi düşünüyorum.
 
10- Bugüne kadarki en büyük çılgınlığın nedir?
En büyük çılgınlığım için oyunculuğa adım atmayı söyleyebilirim. O yolda olmak ve bu yolda başına gelenler… İlkokulda sınıfımızda iki kapılı dolap ile küçük tüplü bir televizyon vardı. Öğretmen olmadan hayatta açamazsın. Dolmabahçe Sarayı’nın kapısı gibi altı kere kilitleniyor. Orada dersle ilgili izletiler, öğretici şeyler gösterilirdi. Benim de hayalim, “Bir şey yapayım da, şu televizyonda bütün sınıf izlesin ve gülsün” derdim içimden hep. Sınıfa girince onu düşünürdüm. Sonra ilk defa ilkokulda sahneye çıktım ve devamında da okulda hep sahnede oldum. Yıllar sonra bir şeyler yapıp insanların izlemesi, takdir etmesi, sevmesi… Hayalimin gerçek olmasının tarifi imkânsız benim için. İşte, bu hayalin gerçek olmasına kadar geçen süre ve bu süreçte yaşadıklarım en büyük çılgınlığım. Bir kez daha dünyaya gelsem yine bu çılgınlığı yaparım.
 
11- Hangi dizileri takip ediyorsun ve onları izlerken yanında yemesem olmaz dediğin abur cuburlar neler?
Şu an izlediğim üç dizi var: Kalp Atışı, Game of Thrones ve Narcos. Genelde dizi izlerken bir şeyler yemekten çok içmeyi seviyorum; kahve ve soda mutlaka içerim. Atıştırmalık bir şeyler yiyeceksem de badem şekeri ve Girit leblebisi favorim.
 
12- Güne bir kitabın dünyasında başlayacaksın; öğlen bir dizinin, akşamı da bir filmin dünyasında geçireceksin. Hangilerini seçerdin?
Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sını okuduğumda olayın geçtiği yerlerden, evlerden, o dönemin Rusya’sından, karakterlerden ve konuşma tarzlarından çok etkilenmiştim. Geceleri çok kasvetli ama gündüzleri çok destansı. Sadece gündüzü olursa Suç ve Ceza’nın dünyasında başlarım. Dizi için de Cosby Ailesi diyebilirim. Öğlenimi Cosby Ailesi’nin evinde geçirebilirdim. Film de tabii ki Hababam Sınıfı. Orada sadece akşamımı değil, bütün ömrümü geçirebilirim.
 
13- Oyunculuğun en çekilir ve çekilmez yanları nedir?
Oyunculuğun her yanı güzel çünkü bana göre oyunculuk aşkla yapılan bir meslek. Oynamak da güzel, sette ya da kuliste goygoy yapmak da, bir role hazırlanmak da, izlemek de, ustalarla ve sevdiğin oyuncularla karşılıklı oynamak da, her sette oyunda yepyeni şeyler öğrenmek ve hep öğrenci kalmak da güzel. Kısacası her yanı güzel. Her saniyesini severek geçirdim kariyerim boyunca. İnanmayacaksın ama bence sette beklemek de güzel. Gülüp eğleniyorsun, senaryona tekrar bakıyorsun. Benim setim 8’de bitiyor ve ben de 11’de çıkıyorum. Kovalıyorlar artık, “Başar gitsene. Deli misin? Kaç saattir buradasın?” diye. Ne yapayım seviyorum. Çekilmez bir yanının olduğunu düşünmüyorum ya da çok sevdiğim için sevdiğime toz kondurmuyorum (gülüyor.)
 
14- Kapitalist, feminist, sosyalist, elitist… Tüm bunların yanına bir tane de senden “-ist”li kavram gelecek; adı ne olurdu veya neye dair bu terimi üretmek isterdin?
Bunların hepsi bir akımsa ve içinde derin felsefe barındırıyorsa benden de şöyle bir şey gelebilir: Goygoyizm akımı ve goygoyist. Dünyanın en keyifli hadisesidir işini yaparken boş konuşup gülebilmek ve diğer insanların da seninle aynı bakış açısına sahip olması. Bu, inanılmaz bir enerji verir insana, işini çok daha güçlü bir enerjiyle yaparsın. Çünkü gülmek bakış açını değiştirir. Bence her anlamda iyidir goygoy yapıp saçmalamak. Ayrıca buluşların da temelidir. Bence Graham Bell, telefonu bulmadan önce kesin çok ciddi değildir, bir iki şaka yapmıştır. Hatta belki o şakayı yaparken bulmuştur telefonu. Yani ilk kez birini arayıp da karşı taraf ahizeyi kaldırdığında ilk telefon şakasını yapmıştır; ya nefes verip kapamış ya da ne bileyim, “Hesaplarınız ele geçirildi, para yollayın” falan demiştir.
 
15-  Bir sonraki oyuncuya sormam için senden bir soru rica etsem…
Hollywood’dan bir menajer aradı ve dedi ki, “Tüm Hollywood yapımlarında oynayacaksın ama “küçük roller” olacak ve bütün dünya seni izleyecek. Galalarda dünya yıldızlarıyla yan yanasın ama rolün hep küçük kalacak. Öte yandan Türkiye’de başrol olacaksın ama hep ülke sınırları içinde kalacaksın ve Edirne’den öteye gidemeyeceksin. Hangisini tercih ederdin?”
 
Bir önceki RaniniTV Ekspres’in konuğu Elit Andaç Çam’ın sorusu:
Sevgilini şimdiye kadar oynadığın hangi karakterden kıskanırdın?
Sevgilimi şimdiye kadar oynadığım karakterlerin hiçbirinden kıskanmazdım gibi geliyor. “Neden oğlum? Geniş misin sen?” demeden önce oynadığım rollerin isimlerini sıralayayım; Balon Necmi, Kırdök Osman, Ali Sütlaç, Samo… Yani şöyle bir bakınca çok fazla kıskanılacak tipler gibi durmuyor. Hatta birlikte tatile yollarım. Denizde deve güreşi falan oynayıp geri gelirler herhalde (gülüyor.) Şaka yapıyorum canım, o kadar da değil. Samo’dan bir ince kıskanırdım, adam doğuştan platonik âşık. Önüne gelene çarpılıyor. Sonuç alamıyor gerçi, başarısız teşebbüsleri oluyor. Benim manitaya da bir içi gider bu tombiğin (gülüyor.)



Röportaj: Cansu Uras 
Fotoğraflar: Alper Özkorkmaz // Tilki Yapım 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER