Karanlık
sularda yüzdüğünü, cesedi kıyıya vurunca fark eden kadınlar var. Çatışmayı
kazanıp, savaşı kaybeden kadınlar var. Güzel bir rüyadan uyanmak istemediği
için, uykusunda ölen kadınlar var. Bir de yarasından yarını doğuran kadınlar
var.
Asıl
soru şu; Meryem hangisi olacak?
Konumuz Meryem'in
Kore uyarlaması olması, reyting oranları ya da dizideki hukuki hatalar değil.
Bir kadının Meryem'e dönüştüğü nokta ve bunun ele alınış biçimi ilgimi çekiyor.
Biraz korkudan, çokça aşktan; ama mutlaka susan bir kadın. İşlemediği
bir suçu üstleniyor. Sessizliğinden bunalıyoruz, onun yerine bağırmak
istiyoruz. Sabrı bizi hasta ediyor. Ama fedakarlık, coğrafyamızın en kadim
geleneği. Bunu hatırlamak isteyen, annesinin yüzündeki çizgilere bakabilir.
Fedakarlıklar nasır ve yara izi olarak birikir.
Cast
seçimi oldukça başarılı. Fakat özellikle Ayça Ayşin Turan'ın yarattığı
renklerle ilgileniyorum. Kendisi Dinle Sevgili zamanından beri takip ettiğim
bir isim. Karagül'deki hırçın Ada performansını soyunup, kalbi gözlerinde atan Meryem'i ustalıkla giyinmesi büyük başarı.
Ve insan
Tanrı'nın usturasıdır.
Tanrı o
usturayla dünyaya şekil verir. İnsan acı çektikçe keskinleşir. Bu yüzden
Savaş'a inanıyorum. Hayatı boyunca mutlu olamayan bir adamın tek umudu aşksa,
bundan güzel bir masal olur. Peki o mutluluk mezara gömülürse, o zaman neler
olur? Savaş, bir gün Meryem'in masumiyetini anlayacak. Ama Meryem'in masumiyeti
bu savaştan sağ çıkamayacak.
Kostüm
seçimi, kurgu ve diyaloglar ikinci bölümde daha başarılıydı. Yurdal'ın evi,
yanlışım varsa düzeltin, Güneşin Kızları'nda kullanılan ev. Karışık ve bana
kalırsa klostrofobik bir atmosferi var. Çok sık görmeyeceksek sorun değil. Fakat
yine Yurdal'ın ofisi, Dolunay dizisinde Ferit'in kullandığı ofis. Aynı dönemde,
hele ki arka arkaya günlerde yayına çıkan iki dizi için bu detay fazlasıyla göze
çarpıyor. Müzik konusunda ise tek sorum var. Gerçekten bu kadar 'yıllanmış'
ezgiler olmak zorunda mıydı?
Hikayenin adalet vampiri Savcı Oktay... Meryem'in hayatını çalıyor. Onu aldattığı
Beliz'i yalanlara boğuyor. Derin'i parmağında oynatıyor. Yaralı babaya
saldırıyor. Önünü alamıyoruz efendim. Adalet Heykeli yerlerde paramparça... Tam da bu yüzden acı, bu yüzden inandırıcı. Savcı Oktay, bünyede sağlam bir yumruk
atma arzusu uyandırıyor.
Bugüne
kadar izlediklerimiz, Meryem'in kim olduğuydu. Bundan sonra izlemek istediğim
şey ise, kime dönüşmesi gerektiği. Çünkü Meryem gibi koşulsuz sevebilen
insanlar var. Buna şaşırmayın. Bizi asıl şaşırtan, kötülüğün bu denli
normalleşmesi olmalı. Meryem artık cam fanusunu kırıp ayaklanmalı. Karakter, onu bekleyen fırtınalı yolculuğa hazırlanmalı.
Adalet
bazen geç kalır, ama mutlaka gelir. Bir gün herkes kendi kıyısında boğulur.
Güzel
günler.