Star TV’nin dizisi
Fazilet Hanım ve Kızları, Yağız Egemen ve Hazan Çamkıran’ı tanıştıran oldukça
olaylı bir otel odası hikayesi ile başlamıştı. Annesinin hırslarına rağmen ünlü
olmak yerine okumayı tercih eden, yolundan dönmeyen, sorumluk sahibi, oldukça
güçlü bir karakterdir Hazan. Karşısında mükemmel olarak nitelendirilen bir
altın çocuk, şirkette önemli bir konumu olan bir iş adamı, kibar ve soğuk biri
olan Yağız Egemen vardır. Senaryo bu iki karakteri öyle çarpıştırır ki kadınlığını
saklama uğraşı ile erkek gibi giyinen Hazan, hayatını bir gecede değiştirmek
için otel odasına gelmiş bir kız sanılır. Kardeşini korumak için oraya giden
Yağız ise kadınları kıyafetlerine ve makyajlarına göre değerlendiren, kadınlara
kötü davranan biridir. Yağız ve Hazan birbirlerini aslında hiç olmadıkları iki
kişi olarak tanırlar ve hikayemiz başlar.
Ancak bir sezon
boyunca bu iki karakteri çok az yan yana görürüz. Her görüşmeleri ise olay
olur. Hazan, yüzüne söylenilen hakaretleri hak etmediğini anlatmak için adını
bile bilmediği adamı bulmaya çalışır. 100 doları yüzüne atar ve haklı olmanın
gururu ile bakar. Yağız, hala otel odasında kendini pazarladığını düşündüğü
kıza aslında kendisinin kötü biri olmadığını anlatmak için Hazan’ın kardeşini
kurtarır. Kızı getirir ve yaptığından memnun şekilde bakar. Bir yandan
birbirlerinden nefret ederken, bir yandan birbirlerine kendilerini ispatlamaya
çalışan bu iki karakterin egoları sürekli çarpışır. Bazen bir çek için, bazen bir kitap için karşı karşıya
gelirler ama birbirlerine geçit vermezler. Bakışlarını indirmezler. Kendilerin
çevrilmiş bir silah varken birbirlerine yaptıkları hamleler, birbirlerini
korumaları bile refleks ile geçiştirilir. Yaptıklarından pişman bir Yağız görsek
bile özür dileme görmememizin sebebi belki de aralarındaki bu güç savaşıdır. Bu
güç savaşının kazananı kim olacak? Ya da bir kazananı olacak mı? Cevabını
beklediğimiz sorular..
Seyirci olarak bu güç
savaşının nereye gideceğini merak ettiğimiz kadar “o ilk tanışmanın affı olur
mu? Olursa nasıl olur?” sorularını da merak ediyoruz. Hazan’a söylenilen
sözlerin affedilip affedilmeyeceğini anlamak için aslında o ilk tanışmaya
dönmeliyiz. O gece otele hayatında ilk defa kadın gibi giyinerek giden Hazan,
bir konferans salonunda, çekim ekibinin de olduğu bir yerde etkilemek istediği
adamı göreceğini düşünmektedir. Önce boş bir otel odasına alınır. Evde
kardeşini asla göndermeyeceğini söylediği bir yerde, “şu halime bak” diyerek
durmaktadır. Üzerindeki elbise ile kendini zayıf hisseder, yürüyemediği topuklu
ayakkabılarından memnun değildir. Hazan endişe ile. beklerken topuklu
ayakkabıları ile düşer ve en savunmasız anında yakalanır. Karşısında adını bile
bilmediği biri vardır. Bu kişi Hazan’ın kendi düşündüklerini yüzüne tek tek
söyler. Üstelik Hazan daha kendini savunamadan döner gider. Hazan tanımadığı bu
adama karşı olağanüstü kızgındır. Bu kızgınlığın ne kadarı kendine, ne kadarı karşısındaki
kişiye karşıdır bilemiyoruz. Sadece nefret ettiğini her fırsatta belirttiği
kişiyi kurtarmak için refleks gösterdiğini; yüzüne bakmak istemiyorum dediği
kişiye yanında kimler olursa olsun uzun uzun gözlerini diktiğini; bir yandan
sen beni kıramazsın dediği kişiye diğer yandan özür dilemesinin imkansız olduğunu
söylediğini biliyoruz. Bu çelişkilerin içinde, bir sezon boyunca otel
odasındaki olaydan sıyrılamayan bir Hazan izledik. Senaristin Hazan’a sorduğu “Neden
kendine bunu yapıyorsun? Neden kendine benimle hakaret ediyorsun?” sorusu henüz
cevaplanmadı. Bunun cevabını gördüğümüzde “affedilmez kabalığın” affının
Hazan’ın dediği gibi imkansız mı olduğunu yoksa sadece Yağız’ın dediği gibi zaman
mı alacağını göreceğiz.
Ve aşk. Duygularını aldırmış,
soğuk bir karakter olarak bildiğimiz Yağız; ağlamayan, sert kız olarak
bildiğimiz Hazan. İki kapalı kutu karakterden beklenmeyecek derecede
birbirlerinin duygularını ortaya çıkarırlar nedense. Hazan’ın Sinan’a aşık
olduğunu düşünmemiz istenir ama biliyoruz ki aşk duyguların kontrol edilemediği
kadar güçlü olmalıdır. Aşık, hayal kırıklığı yaşayan, terk edilen bir Hazan
kolayca ağlamamayı tercih edebilir. Sinan, çakmağın ucundayken refleks
göstermeyebilir. Kıskanmayabilir. Aşkın en deli dolu yaşanması gereken zamanlarında
mantığı ön plana çıkar. Aşk ağlamama tercihini yapamayacağın kadar yoğun, mantığını
kullanamayacağın kadar güçlü ve ne yapsan da karşı konulamayacak derecede
olmalıdır. Yağız ve Hazan, bu derece yoğun duyguları sadece birbirlerine karşı yaşarlar.
Senaristin Yağız konuşurken bize dediği gibi nefret, aşk kadar güçlü bir duygudur.
Aşkı güçlü bir duygu olarak tanımlayan bu hikaye, Yağız ve Hazan gibi iki güçlü
karakterine neler yapacak? Egolarına, affedilmesi zor tanışmalarına,
girilen bir iddiaya, aradaki tüm engellere rağmen bu iki zor ve kapalı karakteri
ne duruma getirecek? İkinci sezonda cevabını merakla beklediğimiz sorular bunlar…