On sene evvel çok sevdiğim bir sanatçıyı Temmuz ayında kaybettiğimden beri hiçbir Temmuz’um güzel geçmedi benim. Her Temmuz’da ama büyük ama küçük kötü bir haber aldım, hiç şaşmadı bu gelenek. Büyüklerin sayfasının kapandığı ve gençlerin mücadelesine odaklanacağımız 2. Devre’de bu kör talihin değişmesini umut ediyorum. Hadi bana Temmuz’u sevecek bir neden verin. Salı geceleri, gönlümün deniz manzaralı odasını ayırdığım Tayfa’ya güzel kapılar açsın.
Mesela hazır artık konumuz gençlerin hikayesiyken ilk tanıştıkları zamandan bir şeyler izleyelim. Birbirlerine güvenmeleri için nasıl yollar aşmışlar, hangi denizleri geçmişler?
Fikret ve Hakan’ın nasıl kardeş olduklarını onlar sırtlarını yarısı yıkık bir duvara dayamışken, ‘Sen beni böyle aldın.’ cümleleriyle ne güzel dinlemiştik. Tayfa’nın nasıl Sadık’ın ailesi olduğunu da izlemek istiyorum, bir şeye ihtiyaçları olduğunda kendini yakma pahasına gözünü karartan Ali’yi görmek istiyorum. Elbette hepsinin gönlündeki yangını da görmek istiyorum. Ali’nin Mercan’a daha çok “Yavrum” demesini, Sadık’ın kendi gibi yemek yemeye düşkün birini bulmasını hatta yemekler üzerinden kavga ederek tanışmalarını, Fikret’in kalbine batan gül dikenlerinin yerini kızıl güneşe bırakmasını istiyorum. (Selam olsun FikÇil fandom)
Ama istemediğim, çok kesin ve net sınırı olan bir durum varsa o da Hakan’ın yanında birini görmek. "İnsan bir kez sevdi mi hep sever", diyen Melis’in bir anda “Olmaz Hakan, uzaktayken olmaz.” demesini sindirip bir mantığa oturtamamışken; yirmi bölüm boyunca serseri ama yeri gelince efendiliğinden de ödün vermeyen, sevdiği kızı gördüğü ilk andan son ana kadar gözlerinin içi gülen Hakan’ın Melis’i hemen unutmasını izlemek istemiyorum.
Sadık’ın bir gece kulübünde içki içip sokakta nara atmasından, Fikret’in duvarlara bir şeyler yazmaktan vazgeçmesinden, Ali’nin Mercan’ı sorunsuzca hayatından çıkartmasından bir farkı olmaz çünkü bu unutmanın. Ömer’in sakarlık yapmadan durması kadar da imkansız hatta... Öyle güzel seven insanlar bir anda başkasının elini tutmazlar, tutamazlar. Bu durumu; üzerinden geçen zaman, eski sevgili ya da ilk aşkın geri dönmesi gibi nedenler de aklayamaz gözümde.
Madem Melis hikayeden dengesiz bir şekilde çıktı ve kendiyle çelişen bir karakter olarak kaldı akıllarda, madem Hak-Mel harcandı bari yasımızı yaşayalım biraz. Her şey bizim de kafamızda yerini bulsun, biz de ayrılık acısı yaşayalım. Sonra yaralar sarılır nasılsa…
Karakterlerin üzülmesini istemiyorum elbette, yanlış anlaşılmasın. Bana kalsa okulun bahçesinde kasap havasıyla halay çeksinler, tavukları pişirip hacıyı çarşıya göndersinler, maç kazandıktan sonra altta kalanın canı çıksın yumağına dönüşsünler ama öyle al takke ver külah yaşananları unutmasınlar. Onlara olan inancımı kaybetmek istemiyorum. Total’e göz kırparken evdeki AB’den olmadık mı yeterince? Bence olduk. Bana yetti yani en azından.
Olaylar; maçlar, deplasmanlar hatta mümkünse sporcu bursları üzerinden ilerlese kötü mü olur yani? Biraz da Kıvanç ve Sibel’in suç ortağı hallerindeki hırsları kalplerine düşseydi, azıcık da onlar yansaydı fena mı olurdu? Sevinci dozunda gençlik hikayesi görmek istemez miyiz?
İstemiyorsak da isteyelim lütfen. Liseli dediğin kaç beden giyer? Üstlerine hiç yakışmayan aksiyonların peşinde koşan karakterlerden gına gelmedi mi, artık yetmez mi? Kenar mahalle diye tabir edilen bir yerde oturuyorlar, maddi durumları kalbura teğet geçiyor diye illa başlarının bu yönde mi belada olması lazım?
Bu çocuklar okulu nasıl geçecek, geleceklerini kurtarmaları için öğrenciliklerine asılmak zorunda olduklarını ne zaman fark edecekler? Biraz ders çalışsalar ya? Ders çalışmak çok sıkıcı bir şey de değil üstelik. One Tree Hill’de Haley ve Nathan’ın buluşup ders çalıştıkları sahneleri hala gözlerim uzaklara dalarak hatta iç çekerek hatırlarım. Romantik olması da gerekmiyor ayrıca. Mercan’ın çocukları bir araya topladığı ve önemli bir yazılı için depoda çalıştığı bir sahne görsek... İlla kıvılcım olsun deniyorsa da ders notları yerine Mercan’ın gözünün içine bakan bir Ali bize, tahminen, bir hafta yeter. ^^
Kısacası hikayenin; gençlerin genç olduğu, biraz da okulları ve gelecekleriyle ilgilendikleri, her şeyin yeriyle ve zamanıyla yaşandığı kısımlarını izlemek istiyorum ben "2. Devre"de.
Kurgu ne yönde gider, kaldığımız yerden mi devam edeceğiz, zaman atlaması yaşar mıyız hiçbir bilgim yok bu konuda. Bekleyip göreceğiz bakalım kahramanlarımızın başına neler gelecek?
2. Devre’ye çeyrek kala sizce neler olur yeni bölümlerde?