Yine “Yerli dizi, yersiz uzun.” diye haykırdığımız günlerden
birinde online dizilerin müjdesini aldık. Tabii bende bir heyecan, bir heyecan
ki sormayın. Önce Masum geldi, ardından Fi ile tanıştık. Hatırlıyorum da Fi’den
ilk fotoğraflar yayınlandığında kalbim küt küt atmıştı.
Dijital ile yatıp dijital ile kalkan biri olarak dijitalin
girdiği her şeye açığım. Sevsem de sevmesem de mutlaka deneyimlemeyi tercih
ederim. Ve bu deneyimlerimin alışkanlığa dönüşmesini dilerim. Meseleye de Masum
ya da Fi özelinde değil, bir yenilik bağlamında bakmayı tercih ediyorum. Masum’la
ilgili daha önce de yazdığım için konuyu uzatmadan Fi’ye gireceğim.
Dijital dünya, hız sever. Nasıl ki bilgiye ulaşmak için bir
‘tık’ yeterse, içeriğe ulaşmak için de yetmelidir. Televizyon kanallarında ayda
4 bölümün yayınlandığı bir ortamda, bir dijital içeriğin ayda 3 bölüm halinde
yayınlanması, ardından yeni 3 bölüm için seyircinin 1 ay bekletilmesi ne derece doğrudur? Öncelikle bunu çok merak ediyorum. Dijitalci
olsam da dizi bağlamında daha farklı parametrelerin de etkili olabileceğini
düşünerek kapıyı aralık bırakıyorum. Ama Fi’yi başka sebeplerle vazgeçilmez
gören kitlenin sezon sonuna kadar aynı heyecanla puhutv’yi tıklayıp
tıklamayacağını merak ediyorum.
Çok okunan bir serinin, ses getirecek bir kadroyla buluşması
Fi’nin en büyük avantajlarından biriydi. Dizinin ücretsiz bir şekilde
yayınlanıyor olması da bir başka avantaj. Artık hemen hemen her evde internetin olduğunu
düşünürsek televizyondan izlemekten farksızdı Fi ile buluşmak. Bu avantajlarına
yenilerini eklemek ise içerik sayesinde mümkün olacaktı.
Öncelikle, Mert Baykal Fi’nin avantaj hanesine
kocaman bir puan ekledi. İlk defa alıcı gözüyle rejisini izliyorum ve çok
beğendim. Kurduğu dünyaya inandım, duygusunu aldım. İlk bölümdeki dans
sahnesini ise döndürüp döndürüp izledim. Ellerine sağlık.
Serenay Sarıkaya da bir diğer avantajı Fi’nin. Yetenekli bir
oyuncu Sarıkaya, Duru’yu muazzam bir şekilde giyinmiş. Dans sahnesine ek olarak
sarhoşu oynadığı o sahne kalbimde kocaman bir yer edindi. Güçlü bir fan
kitlesinin de olduğunu düşünürsek öncü olarak anılabilecek bir proje için ‘cuk’
oturmuş bir başrol kendisi.
Yıllardır keyifle izlediğim Ozan Güven de fenomen olacak -hatta olan- bir
karaktere imza atmış Can Manay’la. Sinir bozucu bir karakter Can Manay ve Ozan
Güven gülümserken bile bu sinir bozuculuğu hissedebiliyorum.
Fakat artık Can Manay’ın sinir bozuculuğundan öte psikolojik
rahatsızlıklarının kökenine inmeyi, Duru’nun tanınma isteğinden öte bu durumun
nedenlerini öğrenmeyi istiyorum. İlk bölümde karakterlerimizin ipuçlarını
aldık, sonraki 5 bölüm boyunca da yeni bir şey öğrenemedik.
Hani 60 dakika gelecek, dertler bitecekti? Hani uzun uzun
bakışmaların tek sebebi uzun dizi süreleriydi? Madem öyle ben neden daha ilk
bölümde uzun uzun bakışan karakterler gördüm?
Bu hikayeyi anlatmanın tek yolu bu mu sahiden? Can Manay’ın
tedavi gördüğünü, Eti sayesinde bugünlere geldiğini biliyoruz ama nedenlerini bilmiyoruz.
Peki Sadık Murat Kolhan neden Can’dan bu kadar nefret ediyor? Toplantı yapacağı
adamı helikopterle aldıran Sadık Murat Kolhan, bugüne kadar Can’ın geçmişini
araştıracak birini bulamamış mı da Özge’den medet umuyor? Peki ya Deniz? Deniz,
neden bu kadar amaçsızca dolanıyor ortalıkta? Deniz’in geçmişine, hayallerine
dair neden bir çentik yok? Şan, şöhret sevmeyen; eski sevgilisinin düştüğü
durumdan ötürü Duru’nun da ünlü olmasını istemeyen bir adam Deniz. Eee?
Fi, çok büyük heyecanla karşısına geçtiğim fakat 6 bölüm
sonunda elimde hayal kırıklıklarının kaldığı bir iş oldu. Gelecek ay
yayınlanacak bölümleri izlemek için bir heyecan duymuyor olmam üzücü. Zira
Fi’nin kalbimi küt küt attıran bir iş olmasını gönülden dilemiştim. Umarım öyle bir fragman yayınlarlar ki yeniden heyecan duyabilirim. Çünkü Fi'nin keyifli bir yolculuğu olmasını ve ona sonuna kadar eşlik etmeyi gerçekten çok istiyorum.