Hiç onun
yanındayken manzaranın fotoğrafını çekmeyi unuttuğunuz biri oldu mu? Sarıldığınız
an, kalbinizde sonsuz kapılar açıldığını hissettiren biri? Kendini dahil
etmeden, sadece sizin fotoğrafınızı çekmek isteyen biri? Küçük bir gülüşüyle bütün
organlarınızın yerini değiştiren, baharın her santimini kanınıza karıştıran
birinden söz ediyorum. Cevabınız evetse, dünyanın %90'ından daha şanslısınız
demektir. Çünkü çoğunluğun yaşadığı sıkıcı gerçekliğin aksine, siz eşsiz bir
rüyadasınız.
Çünkü rüyaların
aksine hayat, sonsuz zannedilen bir klişe. Tıpkı Sonsuz Aşk gibi...
Sonsuz
Aşk dünyanın en garantici teması olan aşk duygusuyla vizyon yolculuğunu
sürdürüyor. Ezberlediğimiz tüm klişeleri, sırasını bile bozmadan, masamıza
servis ediyor. Bin yıldır dinlediğimiz Külkedisi masalı, bir kez de bu yapımda
karşımıza çıkıyor. Klişelerle karşılaşmaya hiç itirazım yok. Hatta çoğumuz, bu
tanıdık duyguların peşine düşüp o perdenin karşısına kuruluyoruz. Ama klişenin
bile 'hissettireni' makbul.
Kızımız
yarınlar yokmuşçasına çaresiz... Hastalık, yoksulluk ve yalnızlık bir çember
gibi etrafında dönüyor. Oğlumuz ise tıbbi şövalye... Bilim dünyasını tir tir
titretiyor. Zoraki bir yakınlaşma durumu, geçirilen birkaç güzel gün ve bum! Romantizm
dolgulu filminiz hazır. Beni asıl şaşırtan şey, kimyası bu denli uyuşan bir çift ve
böylesi güzel manzaralar yakalayan bir filmde yeni hiçbir şey söylenmemesi.
Öykünün aksine ikilinin kimyası göz dolduruyor...
Anayasanın
4. maddesinde ''Aşk filmlerinin isminde aşk kelimesinin geçmesi zaruridir.''
diye bir cümle mi var acaba? Murat Yıldırım'ın seslendirdiği parçaya da adını
veren 'Son Şarkı' çok daha zarif ve etkili bir seçenek olabilirdi. Çünkü
sevdiği kadını kaybeden adamın devam eden yaşamını izlemiyoruz. Ya da şiddetli
bir ayrılığın ardından birbirlerinin yokluğuna bile sadık kalan bir çifti
anlatmıyor bu öykü.
Sonsuzluk
ibaresi, Zeynep karakterinin yaşamı algılama şekli olabilir. Güzel anları
kaydetmek yerine ruhunda hissetmeyi seçiyor çünkü. Günümüzde sevilme kriteri olabilecek
kadar önemli bir şey bu. İnsanlar karşıdakine ''Aşkım ben mi yoksa cep
telefonun mu?'' diye sorsa yeridir. Bu aletlere üçüncü elimiz gibi bağlıyız. Yine
de sonsuz aşk ismi havada kalıyor.
Fakat
serin bir bahar akşamında Fahriye Evcen'in her filminde başarıyla canlandırdığı
hasta kadını, Murat Yıldırım'ın yakışıklı gözyaşlarını ve Cunda'nın büyüleyici
atmosferini aynı karede görmek isterseniz, bu film imdadınıza yetişebilir. Evden
çıkarken beklentilerinizin yarısını evde bırakmanız yeterli. Filmin final sahnesini ise son derece etkileyici buldum. Yağmurla başlayan hazlar, yağmurla son bulurlar demek gibiydi...
Bir de
yazar tavsiyesi: Eğer hâlâ rüyadaysanız, onu anlamaya çalışmak yerine yaşayın.
Çünkü
rüyalar sona ermek içindir.
Güzel
günler.