Aras Bulut İynemli ve Çağatay Ulusoy... Siz muhteşem detaylarsınız. Bu haftaki yazıma bu iki mükemmel
oyuncuya haklarını teslim ederek, hayranlığımı dile getirerek başlamayı borç bildim. Bu bölümü Mert ve Sarp olmak üzere ikiye ayırarak yorumlamayı
planladım. Fakat hepsinden önce fragmanlara inanmayıp, ters köşeleriyle
paranoya yaptığım İçerde’nin beni ilk kez böylesine şaşırttığı büyük olaydan
bahsedelim: Melek!
Geçtiğimiz hafta vurulduğu andan
itibaren ‘Oh bir bölümde böyle boşa geçecek kesin!’, ’Melek’i öldürür mü onlar
ya?’ diye düşünce ve tahminlerim bir önceki yazımda mevcuttur. O yüzden ne
kadar şaşırıp şok olduğumu tahmin edebilirsiniz. Hatta nasıl bir ters köşe
algısı yarattılarsa ciddi anlamda cenaze sahnesine ve Bensu Soral’ın sosyal
medya paylaşımlarına kadar öldüğüne inanmayı reddetmiştim. Fakat Melek
gerçekten öldü. Biz vurun dedik de adamlar ciddili öldürdüler kızı. Daha Sarp
ona iğrenç bir çorba yapacaktı oysa ki. Şaşırmayla, üzülmeyi bir arada
yaşadığımı söyleyebilirim. Umut’u öğrendiği anda nasıl bir çıkmaza girdiğini
belliydi onun hikayesinin ama ölmesini hiç ama hiç istemezdim. Dizinin en
başından beri avukat rolünü etkili kullanamamalarına kızmam haricinde Sarp ve
Mert için ortak olan, en sevdiğim karakterdi. Her ne kadar bir telefon açıp
‘Umut aslında Mert’ demeyip kanser etse de vedasına üzüldüm. Tabi ona veda
edenlere daha çok üzüldüm ama birazdan geleceğim o şahıslara. Bensu Soral’ın
kendisinin de dediği gibi her veda bir başlangıçtır. Yolu açık olsun!
Hoşça kal Melek…
Bölümü Sarp ve Mert olarak ikiye
ayırarak yorumlamanın daha mantıklı olacağını düşündüm çünkü bu bölüm ikisi de
ciğerleri masada bırakıp ortamı terk etmemize sebep oldu.
İlk olarak Sarp! Daha önce de çok
yazdığımı hatırlıyorum, şu çocuğu ağlatmayın diye. Sanki adam gerçekten bunları
yaşamış da, yoldan geçerken sete uğradığında hazır burdayken şu haliyle birkaç
sahne çekelim demişler gibi. O kadar gerçekçi, o kadar yürek burkan. Bölümü
Sarp-Mert olarak ikiye ayırmışken diğer yandan da, cenazeye kadar olan ve
cenazeden sonra olan kısım olarak ikiye ayırırsak yerinde olur aslında. Sarp’ın
yasından ve Mert’in İçerde olduğunu öğrenmesinden başka bir şeyini izlemedik
çünkü cenazeye kadar olan kısımda. O da haftalık içimizi deşme kotamıza yetti
zaten Çağatay Ulusoy’un.
Gelelim Mert’e! Mert bambaşka bir şey
gerçekten. O kadar basit bir tarifi var ki aslında: Deli. Ama açıkça
söylemek istiyorum, asıl deli olanın Aras Bulut İynemli olduğu çok bariz! Bir
sonraki projesinde gerçek bir deliyi oynasa nasıl keyifle izlenir oturdum ve
bunu düşündüm bütün bölüm. Bugüne kadar Mert’i de, Sarp’ı da ailesi veya
kardeşi söz konusu olduğunda çektikleri acıyı, özlemi ayrı zamanlarda ayrı
sahnelerde izlemiştik. Bölüm başında hastanede önde Sarp, arkada Mert ikisini
aynı anda, aynı karede kahrolurken izlemek muazzamdı demek istiyorum ama dilim
varmıyor çünkü o kadar hüzünlü bir sahne yaşadılar ve yaşattılar ki, tarif
edebileceğim bir kelime bırakmadılar. Hatta o kadar uyuşturulduk ki o sahnede
Mert, Sarp’a İçerde olduğunu kendi ağzıyla itiraf edişinde bile ‘Ya bir dur
şimdi ne içerdesi, itirafı..’ dedirttiler bana bile. Sarp’ın dramatik
sahnelerinin ne kadar etkileyici olduğunu kabul ediyorum tabii, ama Mert
sanırım benim için bir tık daha önde bir tık daha özel. Onun daha derin ve
yalnız bir hikayesi var çünkü. Mert’in dramına, yalnızlığına, aslında
deliliğinin altında yatan o masumluğuna burda destan bile yazarım; ancak
dramatik yazılardan hoşlanmadığım için kendimi frenliyorum.
Yine de bölümün zararlı çıkanının Mert
olmasını yüreğim kaldırmıyor. İsyanlar edesim geliyor. Sarp vakti zamanında
Mert’i yalnız oluşuyla eziklediğinde, olmayan ailesine laf söylediğinde bile
içimde direkt bir savunma mekanizması devreye giriyordu. Yusuf Müdür de vur deyince
öldürenler de level atladı bu bölüm resmen. Asıl şimdi gerçekten yalnız
kaldı Mert. Yapmayın yazıktır. Tamam abisiyle dip dibe artık ama üzüldüğünde,
anne yemeği istediğinde koşup gideceği tek kapıyı almayın elinden yazıktır,
içim gidiyor. Kapının önüne konulmuş yavru köpek gibi bakıyor, ağlıyordu bir
de. Şu durumu elden ele bir düzeltelim benim içim almıyor, büyük rica ediyorum…
Bölümün bu iki büyük detayından sonra
gelelim ara detaylara ve önümüzdeki maçlara. Yusuf Müdür tüm
çılgınlığını göstererek elinde kanıt olmaksızın Mert’ciğimizi tuttuğu gibi
kolundan organizenin ortasına fırlattı. Mantıksızdı kötü bir durumdu fakat
gerekliydi. Öyle yapmasa tee kaç bölüm sonra Mert’i ifşa edebilirdi kim bilir.
-Hatta muhtemelen edemezdi.- Başka türlü de Mert bu kadar ucuz yırtıp
organizeyi atlayıp Calal’ın yanına dönemeyeceğine göre iyi oldu denebilir.
Aslında bakarsak bu bölüm İçerde’nin kendini müthiş aştığı bir bölüm olarak
tarihe geçmeli. Hem Melek’i öldürdüler, hem Mert’i ortaya çıkardılar hem de
Yılmaz Brothers’ı birleştirdiler. Bir alkış göndermek istiyorum fakat haftaya
bu büyü bozulur diye korkuyorum.
Yılmaz Brothers bir araya gelsin diye en
çok kendini yırtan kişilerden biri de bendim. Şu kardeşleri bize takım olarak
gösterin derken kastettiğim Celal’in tarafında olmaları değildi tabii ama bunu
başlangıç saymak istiyorum. Hatta güzel bir başlangıç olacak herkes için. Yani
umarım. Daha da suça batmazlarsa iki kardeş fena olmaz hani.
Melek ve Celal Baba’ya değinmeden bu
yazı eksik kalır tabii. Kızının asıl katilinin kendisi olduğunu bilemeyecek
kadar bencil olan şahısa Kebapçı Celal diyoruz. Zaten sevmezdim ama artık gitgide kalan sabrımı da tüketiyor kebapçı. Herkes ölür, o ölmez. Herkes kaybeder,
o kaybetmez. Şu kafalardan çıkmak için n’olur finali beklemeyin yalvarırım.
Biraz da Celal güç kaybetmeye başlamalı artık. Öz kızı onun gerçek yüzünü
öğrenerek gitti en azından. Bu da ona yeter diyeceğim ama vicdanı olsa iki
kardeşi bir araya getirip kendi için çalıştırmazdı zaten.
Artık Melek yoksa, Eylem’de bir süre
Mert’e sırt çevirdiyse, işin ilişkisel boyutlarını kendi elleriyle rafa
kaldırdılar demektir. Bu da bizlere daha aksiyonlu, daha aile odaklı hikayeler
açmaları gerektiğini gösterir. Kudreti yakalayan Celal’in onu orada öldürmemesi için
durduracak şey yine Umut sırrı mı olacak acaba? Daha doğrusu bu soruyu şöyle
sormak istiyorum: Kudret, Umut olayını biliyor mu? Büyüğü mü, küçüğü mü
göndermesini bu yüzden mi yapmıştı? Yoksa bizi bu kara delikten kurtaracak kişi
olan Coşkun’a mı kaldık yine? Kudret’ten de bir şeyler çıkar elbet ama bence
bizi yine Coşkun Reis paklar…