İki kadın bir adam, insaf çekilir aradan!

İki kadın bir adam, insaf çekilir aradan!
İnsan gözlerini ne zaman sımsıkı kapatır?

İstanbul'u dinlerken mi? İçli bir şarkı dudaklarından dökülürken mi? Tutkulu öpüşmeler sırasında mı? Yoksa en gerçek duaların yankılandığı bir hastane koridorunda beklerken mi?

İnsanın gözlerini en sıkı yumduğu an, sevgiye kapıldığı andır. Klişe, ama tabiat.

Peki kaç kişiyle?

Geçmişte aşk, önce muhatabının ciğerine, oradan da işlemeli mendillere uzanan zarif bir kan damlasıydı. Bunun etkilerine sinema ve televizyonda da sıkça rastlanırdı. Kadın ve erkek, aralarına jilet gibi inen engeli aşıp birbirlerine ulaşmak için çabalardı. Eski ceketler atılmaz, kollarına yama yapılırdı. Aşkların da öyle...

Günümüzde ise ekranlar, cat fight gösterilerinin uğultulu arenasına dönüştü. Dramanın cilalı parkelerini, bir erkek uğruna birbirlerine pençe savuran iki kadının tırnakları çizdi. Bunu 'aşk için' sloganıyla lanse etmek de işin en tatlı sosu hâline geldi.

Adam taş gibi dayanıklıdır, taş yerinde ağırdır, ceketini savurarak belaları karşılar. Kadının kalbi ise koşulsuz güvenle donatılmıştır. Fakat o ne öyle canımdır, kadın erkeğini gözünden tanımalıdır. Ya kadının işi gücü de yerindeyse? Öyleyse hanımefendi oldukça tekinsiz ve fenadır. Sevdiği adamla fotoğraflarının asılı olduğu duvarların arasında ömrünü tüketmeye hazırdır. Eh, bunun altında da mutlaka psikolojik bir travma uyuklamaktadır.

Kısacası kadın mutlak surette haksız, yanlış ve zararlıdır. Çünkü ikinci kadın için sahneye çıkma zamanıdır.

İkinci kadın mümkün mertebe korunmaya muhtaç, yaldızlı iltifatlara aç, nispeten sakar ve erkeğinin göğsüne kafayı sorgusuz gömecek kadar leylâdır. Ne erkeğin yan şeritte akıp giden ikinci yaşamının ne de yaşamı az sonra üzerine üzerine yıkılacak olan birinci kadının önemi vardır.

Erkek can yakan gülümsemesini masaya koyar ve savaş başlar.



İki kadının bir adama ulaşmak için birbirlerini insafsızca kanatmasını bin yıl daha verebilirsiniz. Ama kaç defa gerçek aşkı temsil eder? Kalabalık ilişkilerin yücelttiği tek şey, erkeğin daha doğduğu gün cebinde getirdiği egosudur.

Peki olması gereken ne?

Kadının mutfaktaki bulaşık makinesinden bir farkı olduğunu dramada ortaya koyabilmek. Kadınlar çok iyi araba sürebilir. Kavanozun kapağını tek hamlede açabilir. İki kadının birbirleriyle mücadele etmesinin tek nedeni her zaman bir erkek değildir. Kadınlar şirket veliahtının fesat kız kardeşi, sakar sekreteri ya da evi karıştıran mikseri olmaktan daha fazlasıdır.

Allah sizi inandırsın, kadın başarılı olunca da sevilen bir varlıktır.

Televizyon, okuldan daha hızlı kana karışır. Çünkü okula senin gitmen gerekirken, televizyon sana koşar. Yatak odana kadar sızar ve sen daha farkına bile varmadan tercihlerini ele geçirir. Bu yüzden dramanın gerçek değil, inandırıcı olması önemlidir. Anne babalar, siz çocuklarınıza; senaristler, siz karakterlerinize önemli bir şeyi öğretmelisiniz:

Kalabalık değil, mutlu olmayı...

Çünkü ekran, vicdanımızla kalemimiz arasındaki yerdedir.

Güzel günler.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER