Her yerli dizi izleyicisi gibi
ben de dizi sürelerini çok uzun bulanlardanım. Oynayana da, çekene de, izleyene
de yazık. Süre uzasın diye seyrettiğimiz uzun uzun bakışmalar, dizi bitmesin
diye bin türlü manasız tesadüfler yaşayan kahramanlar, ilk sezonunda bayılıp
ikinci sezonunda izlediğimize pişman olduğumuz dizilerle dolu ekran. Bu yüzden
elbette daha kısa dizi süreleri hayal ediyorum, bir tanesi hariç; o da Bodrum
Masalı ve gel gör ki 2 Nisan Pazar gününden itibaren 60 dakikalık bölümler
halinde yayınlanacak.
Buradaki portakal kokusu bildiğin burnumda misal
Bodrum Masalı’nı izlemeye
doyamamamın anlatması zor bir nedeni var; bu dizi gündüzlerimi uzatıyor. Çekim
tekniği midir, yönetmenin tarzı mıdır yoksa Bodrum’un havasından suyundan mıdır
bilmiyorum ama Bodrum Masalı’na bakarken pencereden güneş ışığı giriyor resmen
odaya, yanında bol portakal kokusuyla birlikte. Kahramanlarımız ne yaşarlarsa
yaşasınlar umutsuzluk yanlarına bile uğramıyor. Evren’in kötülükleri silinip
gidiyor mesela, Gözde’nin sinsiliklerini unutuyoruz. Faryalı’nın binbir türlü
derdi, Yıldız’ın yaşı dinmeyen gözleri, Aslı’nın ailesinden uzak geçirdiği
yılları güneşin altında içilen bir bardak çayla birlikte uçup gidiyor.
Sevdikçe sevesim geliyor
Bu ışıklı ortamdaki en büyük etmenlerden
biri de genç çiftlerin gözlerinden taşan aşkları elbette. Uzun zamandır izlediğim diziler arasındaki en inandırıcı sevgili elektriği onlarda var. İçlerinin kıpır kıpır olduğunu bin kilometreden hissediyoruz. Ateş Aslı’ya
bakarken, Kelebek Su’yu öperken onları pamuklara sarıp sarmalamak, kem gözlerin
cümlesinden uzak tutmak için gökyüzüne dualar göndermek istemeyen varsa taş
kalplidir, biraz çözdürsün kendini.
Yanlarına oturuversek misal
Sahnelerdeki o aydınlık tarifsiz
hoşuma gidiyor. Diziyi izlerken bizim de Pazar sendromu namına bir şey kalmıyor
üstümüzde başımızda.Sanki ilk uçağa atlayıp Bodrum’a gitsek elimizle koymuş
gibi Yıldızlı Otel’i bulup Kelebek’e uyandırma yazdıracak gibiyiz. Uzay’ın
pideciden bir pide alıp yiye yiye Bodrum yollarında yürüsek adeta hiç derdimiz
tasamız kalmayacak. Camı açıp derin bir nefes çekiyor gibiyim içime Bodrum Masalı’nı
izlerken. Şimdi süresi yarıya düşünce haliyle bir düşünce aldı beni, gireceğim
herhangi bir Pazar sendromundan sorumlu değilim. Neyse, hiç yoktan iyidir. ‘Bir
sıfır olsun bizim olsun’ diyelim ve iyi seyirler dileyelim.
*Cahit Sıtkı Tarancı