Vatanım Sensin: Sevda çarkının içinde

Kurşun gibisin ey aşk, kalsam göğsümden vuracaksın gitsem sırtımdan...**
Ancak geçmedi korkuları ve iyice derinleşti. O yüzden çıkıp geldi hastaneye, yine bir eli yakasında, yine heyecanlı ve tedirgin bir şekilde. Akıllarında hala o öpüşme varken, hala heyecanı içlerini titretirken geçip gitmek istedi Hilal. Bir küçük adımla kesti önünü Leon zira uyarması gerekiyordu. O tuttuğu, okşadığı elleri kesme ihtimalleri vardı. Hilal önemsemiyordu bunları, korkmuyordu onlardan ama o önemsiyordu. Sonsuza dek tutmak istediği ellerdi onlar, bırakır mıydı öyle kolay kolay?
 
Leon aslında delice aşık bir romantik, sevdiği kızı kurtarmak için planlar apan, bir yandan da başka bir masumu harcamamak adına bir ölüye iftira atan, zeki ve merhametli, vicdanlı bir romantik. Karşısında yakaran bir annenin üzüntüsünü kitlenen çenesinde, yutkunan boğazında hissedecek kadan vicdanlı bir aşık. Lakin çok yalnız ve yalnız ruhuna eşlik eden sadece sevdası var. Oysa "Aşk iki yalnızlığın birbirine dokunması, birbirini koruması ve selamlamasıdır." demiş R. Maria Rilke. Bu hikayede de hem Hilal hem Leon o kadar yalnız ki içlerinde büyüyen aşk tek arkadaşları ve birbirlerinin yalnızlıklarını selamlıyorlar.
 
Leon'un kendince Hilal'i durdurmak için yaptığı planlar tekrar karşılaştırdı onları, bu kez daha önce hiç birlikte bulunmadıkları bir yerde, Teğmen'in pür dikkat çalıştığı ofisinde. Kapıda beliren Hilal'i gördüğünde ayağa fırlayan ve bir anlığına da olsa umut dolan o küçücük çocuk aslında Leon, ciddi teğmen maskesinin altında. Korkuları ve karşısında sürekli isyanıyla var olarak onu aslında tam olarak tanımayan Hilal içinde fırtınalar yaratırken, gözünü kırpmadan onu izleyen de o. "Seni müdaafa etmek için yapmak zorundaydım." dedi, bir nevi ikinci itiraf sayılabilecekken sonrasında gelen cümleler yüzünden gölgede kaldı bu sebep. Ciddi bir maske takınmak zorunda kaldı Leon, sözlerinin dinlenebilmesi için yapması gerekenin bu olduğuna karar vermişti.
 
Affet beni akşam üstü/ Gölgem uzarken/ Öğleden sonra affet/Ne zaman istersen...***
 
Hasretle yanıyorken ikisi de, bir türlü sakin cümleler kurdurtmayan imkansızlıklar en büyük düşmanı bu aşkın, Leon'un ağzından çıkan "İsyancı bir Türk kızına his beklemem kabil değil." cümlesi değil. Ben bu savaşta mağlubum diyen Leon'un gurur için söylediği bir söz de değil bu, her şeyin ciddiyetini anlaması için, ona güvenip kendini yakmaması için, hem kendini hem Hilal'i derinden sarsacağını bilmesine rağmen, yanlış kelimelerle söylenmiş derin bir "Korkuyorum kaybetmekten seni." idi bu cümle. Hilal ve Leon'dan çıkıp tekrar Teğmen ve İsyancı Türk Kızı olacağını bile bile söyledi bunu, söylerken yüzüne bakamayacak kadar derinden etkilenip,söyledikten sonra ise ayakta dahi durmakta zorlanıp pişmanlığın en güzel örneğini tüm vücuduyla göstererek üstelik. Ancak göremedi Hilal'in yüzündeki hayal kırıklığını, belki görseydi içine bir umut tohumu daha atılırdı ama görmedi.
 
Şu an akrebin yelkovandan kaçışı, yelkovanın akrebi kovalayışı gibi, amansız bir kaçma kovalamaca içindeler hayatla ve birbirleriyle. Arada bir yerlerde buluşuyorlar fakat sonra yine uzaklaşıyorlar. Yine de sevda denen aynı çarkın içindeler, köklerinden bağlılar birbirlerine, ayrılamazlar.
 
Bu yokuşlar düzlüklere çıkacaktır, denize çıkan ve onları karşılaştıran sokaklar gibi. Önlerindeki çetrefilli yolda aralarındaki mesafenin azalması için, Hilal'in onu gerçek anlamda tanıması, Leon'un içini, ruhunu görmesi gerekiyor. Hilal'in, Leon'un onu müdafa etmek adına göze aldığı tehlikenin farkına varması, eğer öğrenilirse en az kendisi kadar ağır bir suçtan yargılanacağını ve bu riski salt onu korumak için göze aldığını görmesi lazım. Elbet görecektir de, "Ama gözler kör, yüreğiyle bakmalı insan." demiş Küçük Prens, Hilal de yüreğinin kapılarını mağlup olduğunu kabul edip açtığında, her şeyi daha net görecektir. İşte o zaman iki karşıt taraf olmaktan çıkıp, birbirine aşkla bakan iki insan olarak devleşecekler. Bütün imkansızlıklara kafa tutup, kendilerine mağlup olsalar dahi hayata karşı mağlup olmayacaklar. Hala bir umut var, hala...
 

* Nazım Hikmet-Piraye'ye mektuplar
** Twitter'dan alınmıştır-Anonim
*** Tuna Kiremitçi- Affet
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER