Her ne kadar bir miktar kasvetli
ve üzücü hikayeler anlatsa da, son zamanlarda izledikçe en mutlu olduğum dizi
Bodrum Masalı. Bunun en önemli sebebi Bodrum’un kendisi elbette. İzlerken
insanın burnuna bir portakal kokusu gelip yerleşiyor, yazlık yerlerin o şahane
kışı, sakin hali öyle masalsı ki Ergüvenler’in başına gelenlere, Faryalı’nın
dramına ve ortalarda dolaşan kötü adamlara rağmen gidip orada yaşayasım geliyor.
Aslı’yla Kelebek’in aşırı sempatik aşkları, Ateş’le Aslı’nın birbirlerine yuva
olmaları, Faryalı ile Yıldız’ın kavuşma ihtimali de diziyi güzelleştiren diğer
mevzular. Yine de bahsetmek istediğim bunlardan başka. Dizinin en çok büyüyen,
en şahane olgunlaşan iki delikanlısı; Ateş ve Uzay’ı anlatmak istiyorum.
İlk bölümde birbirlerinin en
azılı düşmanları, ortak sevdaları Alara için dünyayı yakabilecekmiş gibi duran,
zenginlikten ne yapacaklarını şaşırmış iki çocuk olarak tanıdık onları. Ateş
arabalara ve yüzmeye meraklı, Alara’ya hissettiği sevgi mi yoksa elde etme
takıntısı mı emin olamadığımız vurdumduymaz bir delikanlıydı. Uzay derseniz
ondan farkı yoktu, en büyük derdi Ateş’i mutsuz etmek, onun başını belaya
sokmaktı, Alara’yı onun elinden almak için yapmayacağı olmazdı. Ergüvenler’in
yaşadığı o dev iflas ve bir gün içinde alabora olan hayatlarına bir tekme de
kendisi atmak için beklerdi, nitekim yollarına taş koyduğu da çok oldu. İnce zekası
(ve sonradan ne kadar kırık olduğunu öğrendiğimiz kalbi ile) kötülüğün kitabını
yeniden yazıyordu adeta.
'I think this is the beginning of a beautiful friendship' *
Yaşadığı şokun etkisiyle önce
Ateş başladı büyümeye. Yeni hayatına duyduğu nefret ve ondan kurtulma çabası
çok kısa sürdü ve yerini ailesine sahip çıkmaya bıraktı hızla. Bu şahane
olgunlaşmada elbette en önemli etkenlerden birisi de Aslı’nın sevgisiydi. Aslı
onu sevdikçe kendine güveni geldi. Yaralı bir aslanı sever gibi bekledi Aslı onun
başında, yaralarını sarmaya çalışarak ama asla bir aslan olduğunu unutmadan,
bir yandan da yelelerini parlatarak. Bir kere bile ‘Yapamazsın’ demedi Aslı
ona, gerekirse dünyayı sırtlanabileceğini hatırlattı, kendisinin bile farkında
olmadığı süper güçlerini gösterdi ona. Ateş de inandı ona, bencilliklerinden,
yaşından büyük egosundan kurtuldu birer birer. Gerçek sevgiyi, güvenmeyi ve
güvenilmeyi öğrendi, gerçek bir ateş parçası oldu.
Gerçek kötülerden bile kötü Uzay’ı
tanıdıkça sevmeye başlamamız da aynı dönemlere denk gelir. Alara’nın gerçek
yüzünü gördükçe ondan uzaklaştı önce. Birbirlerini gerçekten seven ve tek bir
çıkarları bile olmadan bir arada duran insanları gördükçe ne kadar yalnız
olduğunu görmemize izin verdi. Uzay’ın bu değişiminde de tıpkı Ateş’te olduğu
gibi Aslı’nın büyük payı var. Aslı’nın o kendini bilir hali, Alara’nın tam aksi
karakteri, Ateş’e duyduğu sevginin beklentisizliği ve elbette Uzay gibi annesiz
büyümesi Ateş’i o kadar etkiledi ki, kendinden bambaşka bir adam yonttu adeta. O
kadar ince bir zekası ve tadına doyulmayan tespitleri var ki, politik bir
doğruculuğun çok uzağında olsa da söylediklerine hak vermemek mümkün değil.
Pideci Beyto’yla dostluğunu, aralarındaki sınıf farkını sürekli yüzüne vurarak
ondan başka kim bu kadar güzel yaşayabilir?
Bodrum Masalı’nın gençleri çok güzeller,
izlemeye doyamıyoruz ama büyüyenler, gelişenler ve kendilerinin çok daha iyi
birer versiyonuna evrilenler illa ki Ateş ve Uzay. Bu iki karakteri baldan
tatlı canlandıran Alperen Duymaz ve Serhan Onat’a da tebriklerden bir demet
elbette. İyi seyirler.
*Casablanca'nın efsane repliği: 'Sanırım bu güzel bir arkadaşlığın başlangıcı'