Ruhumuz ve bedenimiz birbirinden bağımsız büyür. Vücudumuza yaş
aldıran zaman ise, ruhumuza yaş aldıran da yaşadığı olaylar karşılaştığı
zorluklar. O yüzden bazı çocukların gözleri büyük büyük bakar.
Ne dedi Bayram Bey Kerim’e? “Pek cefa
bilmezsin. Sen büyürken ayağına taş değmesin diye bir ordu insan peşinden
dolaştık. İşte bu yüzden
Allah senin eksiğini sana Hülya’yı göndererek kapatacak. Senin imtihanın Hülya
olacak. Ama zaten aşk dediğin şey kolay bir şey değildir.” İşte böyle böyle
yontulacak Kerim Paşa. Eğer bu bir sınav ise şimdilik, otur sıfır!
O gece Kerim nezarethanede, ben dosdoğruyum,
tek suçum
insanlara güvenmek diye ağlamak yerine ameliyathane kapısında acaba çocuğuma,
sevdiğime bir şey olur mu diye endişe duymalıydı. Ama duyamadı. Her şey olup
bittikten sonra bir bebeği daha hazır bir şekilde sunuldu kendisine. Tıpkı
doğduğundan beri sahip olduğu serveti gibi. Tıpkı başından istemese de aşık
olduğu karısı gibi. Tıpkı doğmasını bile istemediği ama şimdi canından çok
sevdiği Mehmet gibi.
Süper Hazer Bey vardı hastane kapısında onun
yerine. Ah canım Mahir, duyduğu endişe ile bütün hırsını ondan aldı. Doktorun iyi
haberleri ile yaşadığı rahatlama ne bizim gözümüzden, ne de süper Hazer Beyler’in
gözünden kaçtı. Öngörüsü yüksek, insanı gözünün içine bakınca tanıyan canım
Mahir’in de bütün tespitleri gayet doğruydu. Asansör mesela, ne çok konuşuyor.
Susmadı bir türlü. Hülya’nın elbisesinin rengi gerçekten çok kötüydü. Ve adam
“Var!”Adamın
kafası Hülya’ya kalıyor. Evet, bu da çok doğru ama sorun adamın var olmasından çok
aslında Kerim’in yok olması.
Sancılanınca hastaneye giderken; Hülya’nın elini sımsıkı
tutan Kerim yok.
Doğumhane kapısında acaba nasıl olacak, iyi
olacaklar mı diye endişelenen Kerim yok.
Hastanenin doktoruna en ufak bir sorunda
mutlaka beni haberdar edin diyen Kerim yok.
Riskli bir doğum yapan, belki de neredeyse
hayatını ya da bebeğini kaybetme tehlikesi yaşayan karısına okuması için kitaplar, müzik
dinlemesi için İpod alan, ya da durun en azından bir geçmiş olsun diyen Kerim
yok. Hem de gözler yollardayken.
Güllerden şüphelenip, kimmiş diye araştıralım diyen Kerim
yok.
Oy Paşam! Yine Mahir’in deyimiyle
(canım^^); dünyası başına yıkıldı çünkü biri ona torpil
yapmış o da buna o kadar içerlemiş ki, içip içip metruk bir yerde sızıvermiş.
Geceyi nezarethanelerde geçirmiş. Tamam insan kızar böyle bir şeye de, bu kadar
mı olur diyorum, neden bu kadar abarttı. Hülya’nın başında gelenleri duyduğunda
bile daha sakin durdu.
Ne Hülya’ya ne de Düğme Cevher’e bir şey
olmayacağını en başından öğrendiğimizden doğum süreci duygulu ve bol gülmeli
bir macera oldu benim için. Hülya’nın lohusa halleri, anayım ben diye
ağlamasından, camın arkasından kuvözdeki (Yanlış yazdıysam affedin
Süheyla Hanım.) minik Düğme’ye
yaptığı şirinliklere, şahaneydi. Mahir’in sanki kendi karısı doğuruyormuşçasına
endişelenmesi, kırmızı kurdele ve diğer adetler ile tanışmasını izlemek ayrı
keyifliydi.
Ama diğer yandan, başka bir olay öyle bir ilerledi ki,
içimizi sızlata sızlata. Hülya’nın nasıl tecavüze uğradığını, ölesiye dövüldüğünü,
ne şartlarda çocuğunu doğurup öldü sandığını bütün aile gözyaşları ve öfke ile
dinledi. Hüseyin tane tane yutkunarak anlattı her şeyi. Bir kadının kendi ile
bile konuşmaya zorlanabileceği en büyük acısı ortaya dökülüverdi böylece Bayram
Beyler’in oturma salonunda. Bundan sonra Bayram
Bey’in ve Süheyla Hanım’ın ne tepki vereceğini göreceğiz. Bitiremediği cümlesindeki
gibi dilim dilim doğrayabilecek mi Hülya’yı bakalım. Ya da Süheyla Hanım
gelinim diyebilecek mi ona bundan sonra.
Ve nihayet Kerim de bütün olan biteni öğrendi.Hülya’nın ne kadar acı olaylar yaşadığını, nelere göğüs
gerip de bu günlere geldiğini detayları ile öğrendi. Geçmişte olan konuşmaları
düşünüp, nasıl da onu yersiz yere suçladığını anladı. Yani ben yetişkin bir
Kerim Cevher’den bunu beklerdim. Yetişkin bir Kerim Cevher’den başka neler
beklerdim peki? Erken doğum yapmış karısını ziyaret etmesini, uyuyor olsa bile
uyandığında artık nihayetinde onun yüzünü görebilmesi için yanında kalmasını.
Hatta Hülya onun göğsünde huzur bulabildiği için belki de yanına
kıvrılıvermesini. Camdan Kerim’i gördükten sonra
yatakta Kerim Cevher bekleme pozları veren Hülya kadar safmışım demek ki.
Bu yazı için notlar alırken şöyle yazmışım son sahneye
ithafen. “Büyüyünce insan sevdiğinin elini beyazlatacak
kadar sımsıkı tutar ve gözünün içine bakar işte”. Ben sanmıştım ki, sabaha kadar
hastanenin kapısında bekleyen Kerim artık biraz pişer, yaşadıklarını bir ölçer
tartar, biraz daha büyür. Bu tabii 2. fragmanı
görmeden önceydi. Kerim Paşa henüz büyümemiş. Bu dünyadaki sınavını verirken büyüyecek
umut ediyorum, yoksa bizlerin süper Hazer Beyler için tezahürat yapmamıza çok
az kaldı.
Sevgiler.
Kısakısa…
*Minik Bahar’ın da oy kullanması suretiyle Hala’nın
zapt edilmesi ve ufacık bebeğin bu kadar akıllı olması ^^
*Ölmüş adamın arkasından, ben onu kendi
ellerimle boğmalıydım diyen Bayram Bey. Tam bir soru
işaretisin şu an, Cem’i kurtardın mı?
*Bayram Bey ne güzel kızıyor
Hatice Hala’ya. Gülmekten
gözümden yaş geldi. “Biri şunun ağzını
diksin de, serumla besleyin.”
*Küçük Bahar şimdi böyle konuşuyorsa, 3 aya daha nasıl döktürür
merakla bekliyorum.
*#ilknefes şahane bir hashtag olmuş. Duygulu ve
naif. Düğme
bebek hoş gelmiş.