“Hayat; siz planlar yaparken başınızdan geçenlerdir derler yani biz her
şeyi planladığımızı sanıyoruz ama kader oyununu istediği gibi oynuyor ve kendimizi
hiç bilmediğimiz bir yerde buluyoruz. Mesela bazen hayat bizi alıp bir kuyunun
dibine atıyor sonra birden bulutların üzerine çıkarıyor. İşte bu yüzden
mucizelere inanmak lazım. En kötü günde bile burada bittim hiç çıkış yok
dediğimiz anda bile mucizenin gelip kapınızı çalacağına inanın. Bunu size
mucizeyi gerçekten yaşamış biri olarak söylüyorum. Bu benim hikâyem...”
Hangimiz bunu duyduğunda 69 haftalık bir maceranın özeti
olacağını tahmin ederdik. En azından ben hiç tahmin etmeyenlerin safındayım sevgili
gönüldaşlarım. Zamanın bizi alıp diyardan diyara savurduğu rüzgârların içine
hapsolmamışken daha içimi kaplayan kelebeklerin nedenini kavrayamamışken buldum
kendimi masalın içinde. Çok başka bir maceraya demir attığımı için için
sezerken birden çok farklı bir adam karşıladı beni;
“Koray bu kız bizim ayakkabıları giymesin. Bir kere boş bakıyor yani
gözlerinin arkasında beyin olduğuna ikna olamıyorum. Kadın dediğin seçilmez
seçer.”
Değişik olma yolunda ilerleyen bu masala kendimi kaptırmaya
başlamıştım. Saçları güneşten izler taşıyan, ışıl ışıl bakmayı çabalamadan becerebilen,
hafif arızalı, bolca atarlı sakar ama bir o kadar da tatlımı tatlı, kızıl beyaz
uyumunun büyüsünde Defne Topal adında bir masal kahramanı.
Yanında kara yağız mesafeli ama sanki içinde açmak için bekleyen tomurcuğa ait
bakışları olan, disiplin ve çalışma kumkuması, kahve bağımlısı esmerlerin şahı
olmasına aday ileride cillobistan başkonsolosu ilan edilecek olan Ömer
İplikçi namı-diğer Sinyor İplikçi.
İleride bu tanımlamalara defaatle değineceğim için şimdilik
bu kadar yazsam yeter galiba. ^^
“Ben nasıl başlayayım, nerden anlatayım bilmiyorum ama benim için hayat
buralarda değil yani nasıl göründüğün, kaç takipçinin olduğu beni hiç ilgilendirmiyor.
Ben gerçek bir şey arıyorum evin kapısını kapattığında içeride de gerçek
olabilen bir şey anlatabildim mi?"
Ne istediğini bu kadar iyi bilen bir adamla hayat kafa
bulmaya kararlıdır aslında ve karşısına çıkan garson bir kızla şunları yaşar;
“Allahın manyağı bıraksana kolumu. Ne aşkı, ne sevgisi ne diyorsun sen
kardeşim böyle bir hizmetimiz yok bizim ne sandın ya. Tamam, kızma kızdan
kurtulmam gerekiyordu amma abarttın ya. Kızdan mı? Bak kıza yazık değil mi ona.
Sen ne hakla böyle numaralar çeviriyorsun üstüne bide beni kullanıyorsun. Ne iğrenç,
ne mikrop, ne pis bir herifmişsin. “
Ömer Beyi'n zorla öptüğü o garson kız neticede okkalı bir Defne
tokadı ile cevap verir Ömer İplikçi'nin narin yüzüne.
Sahneye iyi mi kötü mü çok da kestiremediğim içimde bir
yerlerde gizli gizli nedensiz sevdiğim aslında kötü cadı postuna bürünmüş
şefkatli bir anne olma potansiyeline sahip THE KADIN Neriman İplikçi kısaca
Nöro dahil olur. Ona göre safoz olan Defne'ye cilt cilt erkekleri çözme(tavlama)
kılavuzu sunar.
“Erkek dediğin teknik taktiktir. Teknik taktik dediğinde kılık
kıyafetten başlar. Bizim ki zevk sahibi kadınları beğenir. Teknik taktik
kitabının ikinci kuralı topuklu ayakkabı giyeceksin ama o topukların üzerinde
spor ayakkabı giymiş gibi rahat olacaksın. Süzülerek yürüyeceksin. Şekerim bir
kadın için güzellikle rahatlık ters oranlıdır. Yani ne kadar rahatsızsan o
kadar güzelsindir. Gülümse cam kırıklarının üzerinde yürürken bile gülümseyeceksin.
Erkekler yanlarında mutlu pozitif kadın görmek isterler o yüzden biz kadınlar
evlenene kadar gülümseyip, evlendikten sonra ömür boyu surat asarız.
Haaaahaaayt bide erkekler böyledir kendilerine benzeyen şeyleri severler bu hiç
sekmez.”
Dert ortağımız Şükrü abimizin Defne ile ilgili ilk
tespiti şahanedir.
“Aferin hayatta neyin önemli olduğunu bilen bir kızsın.”
Yazı devam ediyor...