İstanbullu Gelin: İstenmeyen gelin

İstanbullu Gelin: İstenmeyen gelin
Yolda yürürken, otobüste giderken, alışverişe çıktığında veya vapurda martılara simit atarken hayatın akışına kapılıveririz. Bazen ruhumuzu uzak diyarlara göç etmiş hâlde buluruz. Sonra önümüzden geçen, yanı başımızda yürüyenlerin dış görünüşlerine kapılıp hayâl kurarız. Hayatlarının işleyişi hakkında fikir edinmeye çalışırız. Giyim tarzı, yürüyüş şekli ele verecekmiş gibi önyargıda bulunuruz.
 
Hayranı olduğun, ölümüne taptığın bir artistin bile geçmişini öğrendiğinde ya da hiç tasvip etmediğin hareketine şahit olduğunda, aslının hiç de öyle olmadığının farkına varırız. Hoşlandığın çocuk veya kız için de bu böyle değil midir? Tek bir hareketinden kişiliğini ve geçmişini öğrendiğimizi zannederiz, fakat işin iç yüzüne girdiğimizde bir o kadar da yanılgıya düşeriz.
 
Faruk’un (Özcan Deniz) da Süreyya’ya (Aslı Enver) bahsettiği konu buydu. Fragmanda izlediğimiz planın hangi sahnenin devamı olduğunu henüz bilmesek de, İstanbullu Gelin hakkındaki önsezilerimizin oluşmasına önayak olmakta. Bir kadın ve O’ndan yaşça büyük bir adam... Hikâyenin ana fikri hiç de bu kadar basit değil. Eğer yanılmıyorsam, Süreyya şarkı tutkunu genç bir kadın ve hayatının aşkıyla da bu tutkusu sayesinde tanışacak. Faruk ise genç kadını ilk gördüğünde, sesini ilk kez işittiğinde aşk denen varlığın divaneye dönüştüreceği bir adam. Faruk yıllarca anaerkil bir ailenin işleriyle uğraşmaktan gönlünün istediğini bulamamış. Bu nedenle Süreyya’nın aşkı Faruk’a iyi gelecek. Faruk’unki de Süreyya’ya… Peki, O’nlar çevrelerine, hayatlarına, en çok da ailelerine iyi gelecek mi?
 
Altınlarına talibim hanımanne^.^

Faruk tarafından aşka zorlanan Süreyya olacak ve bu aşka bir defa kapısını açtığında geri dönüşü olmayacak. Faruk aşkından, Süreyya’dan vazgeçmeyecek. Süreyya’yı da bu inadı sayesinde elde edecek. Sonrası ise rüya gibi bir Uludağ tatili olacak. Ama iki âşığın hayatı hiç de bu kadar tozpembe sürmeyecek. Hikâye de tam olarak burada etkisini göstermeye başlayacak. Hattâ her şey rayından çıkacak. Aşklarını büyük bir sınavdan geçirecekler. İlişkilerindeki en büyük ve belki de başa çıkılması zor olan sınama ise Faruk’un annesi (İpek Bilgin) olacak. Konağın heybetli duruşu altında gencecik kadın ezilecek. Aşklarının yanı sıra birbirlerine olan bağları da gün geçtikçe zedelenecek.

Bu hikâyede kız tarafı olacağım gibi geliyor. Faruk’un annesinin sert ve baskın tarafı yetmiyormuş gibi canımı sıkan ayrıntılardan biri fal baktırması. Falcının demesine göre konağın kapısında yılanlar olacaksa, buradaki en büyük yılan da Süreyya olacaktır. Yılan olarak görülmesindeki etki büyük ihtimalle ailenin köklü geçmişine zeval getirecek olması, işleyişine ve düzenine aykırı davranması. Üstüne İstanbul gibi bir şehirden gelmesi de başlı başına sorun yaratacak gibi. Böylelikle İstanbullu Gelin'imiz Süreyya, Faruk’un annesinin radarına daha çok takılacak. Hâlbuki Süreyya’nın tek suçu oğluna gönlünü kaptırmış olmasıydı.
 

İpek Bilgin, İstanbullu Gelin'de Faruk'un annesine hayat katıyor

İpek Bilgin'i Kozahan’ın heybetli kapısından içeriye girdiğini gördüğüm ânda, bu diziyi çok seveceğimi bir kez daha anladım. İpek Bilgin’in oyunculuğunu her daim beğenerek izlemişimdir. İpek Bilgin, fragmanda oyunculuğunun, büründüğü karakterin varlığını bakışları ve yürüyüşü ile iyi bir şekilde ifade ediyor. Sanırım İpek Bilgin’den dolayı "kayınvalide" karakterine fazla kızamayacağım. Yine de bu hikâyede kız tarafı olacağımı şimdiden belirtmek isterim. Hayatımın beşte birinin Bursa’da geçmesinin de etkisiyle İstanbullu Gelin’e olan ilgim daha farklı olacak ve taraflı izlememe sebebiyet verecektir.


Siz aşkı meleklerden mi çaldınız? 

Hâlâ Faruk – Süreyya cast’ına olumlu bir şekilde bakamıyorum. Aslı Enver için diyeceğim hiçbir yorum yok. Hangi projesinde izlediysem oyunculuğuna inandırdı ve son damlasına kadar ardında durdu. Beni düşündüren tek soru işareti Özcan Deniz. Hikâyeye tam olarak vâkıf olmadığım için de pek yorum yapamıyorum. Aklımda partner olarak “Nasıl olacak?” sorusu dört dönüyor. Sanırım ekibin, hem beni hem de diğer izleyicileri ikna edebilmesi için epeyce uğraşması gerekecek. Dip not olarak belirtmek isterim ki; Özcan Deniz’in saç kesim şeklini veya tarama stilini değiştirseler hiç fena olmaz. Eğer oyunculuğuna plastik malzemesiyle birlikte inandırmak istiyorlarsa, saçlarına bakmaktan sahneyi izlemeye odaklanamayacağımızı bilmeleri gerekiyor. İzleyici olarak fragmanda dahi bu rahatsız edici detay gözümüze çarptığına göre bölüm yayınlandığında saç zehirlenmesi yaşamamak elde değil.
 
İzleyiciye teaser’da tozpembe düşler, karın havaya düşen naifliğindeki gibi bir aşk sunduktan sonra gelen ilk fragman ile tatmin seviyesine ulaştırdılar. En azından iyi veya kötü herhangi bir görüş beyan edebiliyorum. Reji ve senaryo ekibinin de anlatmak istediği etkiyi servis ettiklerini görebiliyorum. İlk bölüm yayın gününe kadar iki tane daha tanıtım geleceğini tahmin edebiliyorum. Böylece bu tanıtımlar sayesinde, İstanbullu Gelin’in senaryo ve ana hikâyesi hakkında biraz daha fikir sahibi olacağız.




BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER