Küçük Hülya’nın sırtında el, gözyaşlarına omuz, kalbinde
sevgi tohumu oldu Bayram Bey. En derin yaralarından birine dokundu, onu
iyileştirdi. "Ne biçim babasın sen be! Hep kendini dövdürttürüyorsun...”
diye haykıran Hülya’nın sesine yeni bir soluk oldu. Bayram Bey, Hülya’yı
büyüttü; Hülya’yla beraber kendi de büyüdü.
Bir kız çocuğuna, hem de kendi gibi bir kız çocuğuna sahip
olmanın anlamını hissettirdi satır satır. Yeri geldi kızdı, yeri geldi şaşırdı,
yeri geldi üzüldü. Fakat o küçük kız ne zaman başını yaslayacak bir omuz arasa,
bir an bile düşünmeden açtı omzunu.
Gözlerinin derininde hüzün otururdu o küçük kızın. Ve acı
bir yoksunluk hali. Yoksullukla sınandığı çocukluğunda sevgisizlikle
bocalamıştı bir de. İnsanlar ona babası tarafından hor görülen, fakir, yaramaz
bir kız çocuğu diye acınası gözlerle bakarken yüreğinde öfke biriktirirdi.
Halbuki küçük kızlar sevgiyle büyümeliydi, öfkeyle değil. Hülya, Bayram Bey’in
kızı olduğunda da sevgiyle öfke rekabet halindeydi.
Hülya’nın Cevher Ailesi’ne girişi Bayram Cevher sayesinde
olurken, Cevher Malikanesi’ne girişi de yine Bayram Bey’e hizmet ediyordu.
Hülya’nın gelinden öte evlat olması belki de birbirleriyle gizli
anlaşmalarından kaynaklanıyordu. Birbirlerinden habersizce yaptıkları her şey
birbirlerine katkı sağlıyordu neticede.
Hülya ile yolları kesişen Kerim, babasının istediği gibi bir
evlilik yapmış oldu. Yetmedi ailesinin yanına taşındı. Sonra işlerin başına
geçti. Cevher Ailesi’ne bir veliaht verdi. Anne, babasının dizinin dibinde
oturdu, kalabalık aile sofralarının daha da kalabalıklaşmasına
neden oldu.
Babasını gururlandırdı, annesinin yüzünü güldürdü. İşte tüm bunlar Kerim’in
Hülya ile evlenmesi ile oldu.
Tüm bu yaşananlar Kerim’i mutlu ediyor mu, istediklerini
veriyor mu diye düşünmedi Bayram Cevher. Olması gereken buydu ve oldu. Aynı
Hülya’nın Kerim’i düşünmediği gibi. Zaaflarıyla, bencillikleriyle bile aynıydı
baba- kız. İkisi de değer verdikleri kişilerin mutsuzluğuna bile gözü kapalı
‘evet’ derdi, kendi çıkarları uğruna.
Fakat her ne kadar öncelikleri kendi benlikleri olsa da
sevdikleri insanları pamuklara sarıp saklama konusunda da bir dünya markası
olarak boy gösteriyor baba- kız. Sevdiklerinin kılına zarar verenler kara
listeye alınıyor, türlü karşılıklar düşünülüyor ve hatta uygulanıyor. Ayağına değen
taştan sakınıyorlar sevdiklerini. Kerim Cevher, ikisinin de hassas noktası.
Birinin evladı, umudu, geleceği; öbürünün sevdiği, kalbi, hayalleri… Kerim’e en
büyük zararı kendileri verseler de bir başkasının zarar verme ihtimali bile
tüylerini diken diken ediyor.
Sevgisizliğin duvarlarına çarpa çarpa kendini bulan
Hülya’nın, Bayram Bey’in kanatları altında büyümesini seviyorum. En derin
yaralarından birine merhem olan Bayram Cevher ile çocukken döktüğü gözyaşlarını
anımsıyor Hülya, hatta yine gözyaşı döküyor ama bu kez gözlerine hüzünle beraber huzur da yansıyor.
Tek dileği mutlu, huzurlu bir yuva olan Hülya’nın,
mutluluğu, huzuru Cevher Ailesi’nde bulması tesadüf değil. Tabii bu mutluluğu,
huzuru muhafaza etmek için türlü maceralar peşinde koşması da. Bazen onlara
uzaktan baktığımda Dünya yıkılırsa yıkılsın, aman Hülya’nın ailesinin huzuru
bozulmasın diyorum. Doğduğu andan, o kasabadan ayrıldığı güne kadar
çevresindekilerin acınası bakışlarına maruz kalan bu kız çocuğunun gözlerinin
harelerinde huzuru görebilmek güzel şey. Yine bazen “Akıllan artık Hülya,
dizginle kendini!” diyorum. Sonra durup düşünüyorum. Hülya, kendini dizginlese
Hülya olur mu? Ya da Bayram Bey, Hülya’nın kalbine ayna tutmasa, onun yanında
olmasa Hülya, bu denli güçlü kalabilir mi?

Hülya ve Kerim’in aşkını, Hülya’nın anneliğini, Hülya’nın
dostluğunu, Hülya’nın her şeyini izlemeyi çok seviyorum ama Hülya’nın geçmişine
dokunmayı tüm bunlardan çok sevdiğimi de inkar edemem. Hülya'nın geçmişine tanık oldukça bugününü anlıyor, geleceğiyle ilgili hayaller kurabiliyorum. Ne büyük şans ki; Hülya ve Bayram
Bey’in bir araya geldiği her sahne, geçmişe atıfta bulunuyor. Gözümün önüne
Emine’nin hüzünlü gözleri geliyor. Bayram Bey’in Emine’ye mahcup bakışlarını
görüyorum tam karşımda. Salih’in öfkeli ama korkak duruşuna bakıyorum. Sonra
bir köşeden küçük bir kız çocuğunun baktığını görüyorum. Bana doğru koşuyor,
tüm hüzünleri kuşanmış… Derken bir adam elini uzatıyor ona, tutup kaldırıyor
düştüğü yerden, kanayan dizlerine pansuman yapıyor, kalbini ellerinin içine
almış ısıtıyor. Büyüyor Küçük Hülya, Bayram Baba’nın desteğiyle büyüyor. İşte
ben o zaman bu hikayeye daha da bağlanıyorum.
Hayat Şarkısı, birçok meselenin iç içe geçtiği bir hikaye
olsa da ben en çok bu kız çocuğunun büyüme telaşını seviyorum. Büyürken omzuna
yaslandığı, gözyaşlarını akıttığı Bayram Cevher’i bir de. Türlü şeyler peşinde
koşarken en çok bu ilişkiye zarar gelmesinden korkuyorum. Çünkü Bayram Cevher,
sırtını çevirirse Hülya, gözyaşlarını akıtacak bir omuz bulamaz. Ve Hülya, işte
asıl o zaman yıkılır…
Burcu Biricik hüzünle bakıyor, yutkunuyorum. Ahmet Mümtaz Taylan bir iç çekiyor, gözlerim doluyor. Sonra bir kez daha, bir kez daha baba ve kızına hayran oluyorum. Çok seviyorum...