Dizi en son isyan anında kalmıştı. İsyancıların isteklerini duyunca yaptıklarına hak vermemekle birlikte aslında onları da bir nebze anladım. Mesela haftada bir defa duş almak istemiyorlardı. Ziyaretçi hakkı artsın istiyorlardı. İnsancıl olan her şeyi kabul etmekle beraber iki gence bunu yaşatmalarına, insan yaralamalarına kabul getiremiyorum.
Onur, korkudan Fırat’ı öne sürerek ilk kazığını attı. Sonrasında ellerini çözdürüp Fırat’ı orada bırakmayı göze alarak ikinci kazığını atsa da hayat işte. Kaçmaya cesaret edip sonra korkudan yarı yolda kaldığında Fırat kurtarır. O da yetmez kaçarken yakalanırsın yine Fırat kurtarır. Neyse ki sonrasında bir hafta kadar duruldu da rahatladık. Yani en azından günler sakin geçti. Yoksa içten içe kendini yediğine eminim derken arkadaşının sözü ile iyi polisliğe karar verdin Onur. Annesiyle olan konuşmasında o kadar gerçekçi ve özellikle sevgi arayışında idi ki benim bile etkilenip inanasım geldi.
Cezaevinin o soğuk ortamında İnci Hoca’nın yanında olan öğrenciler cansınız. Burada anlatılması gereken sahne Peri ve İnci Hoca’dan geçiyor sanırım. Peri resmi görünce çıldırdı. Ama farkında olmadığı şey İnci Hoca’nın âşık olduğu şey projesi değil, öğrencileri. İsim yapmak için bu projede değil. Gönül bağı var. O resmi anlayıp sorun çözüp iyi olmak değil ki derdi. Acımak değil ki bu. Anlamaya çalışmak, empati yapmak. Karşıdakiyle birlikte üzülmek, ortak duygular hissetmek. Ortalığı kırıp dökmekle çözülmüyor dertler. Paylaştıkça azalıyor. Sevgiyle iyileşiyor. Birlikte iyileşiyor. Herkesin kendince derdi var ama göstermediği oluyor. Kırıp dökmüyor ama yaşıyor işte İnci Hoca gibi. En azından öğrencilerine destek olmak istiyor. Kendisine destek olan olmamış. Anlattı tüm hayatını, döktü taşlarını. Ağlatan bir sahneydi kabul. Ama umut hep vardı. İnsanlar birbirlerinin acılarını anlıyordu. Çocukluk yalnız geçmiş olabilirdi. Ama şimdi salıncakta sallayanı vardı. Önemli olan o çocuk ruhu kaybetmemekti. Kinden nefretten uzak, eğlenceli, saf, sevgi dolu kalplere sahip olmaktı. Bu dört kadın birbirine öyle destek, acılarına dost, salıncak arkadaşıydılar.
Perihan ve Güler karşılaşmaları sıkça yaşandı bu bölüm. Koskoca müdüre karşı asar keserken oğlunun ıslahevini değiştiremeyecek miydi Perihan? Tabii ki değiştirebilirdi. Güler ise kandırılacak kadın değil ayrıca anlaşılamayacak insan da değil. İçeri girerken Perihan’ın Güler’i gördüğü ve Fırat’ın rehin olduğunu bildiği halde içeri almaması üstüne bir geçmiş olsun bile demeden kendi derdini anlatmaya başlaması. Güler ise içeride iki çocuk için dua ediyordu. Zaten Güler’i kızdıran nokta da bu değil miydi? Hasan için bir başsağlığı bile dilememişti Perihan. O kadar kendi derdinde ve sadece kendi çocuğu ile ilgili ki çevresindeki insanların duygularının onun sevdiklerininkinin yanında önemi yoktu. Örneğin Burak Hoca’yı kardeşi mutlu olsun diye zorla eve yemeğe getiriyor. Yüzüne de onu önemsemediğini sadece kardeşinin önemli olduğunu ima ediyor. Zorla sevgi olmaz ama bunu unutuyor.
Onur’un tahliye ihtimali Perihan’da savaş başlattı. Güler’i, Elif’i işinden etmeler, evlerini satın almalar ile kötülüğe hoş geldiniz diyoruz. Güler’in acısı kendine yeterken acı üstüne acıyla bezdirip para ile sorun çözme derdinde Perihan. On sekiz yaşındaki oğlu bunca zaman arkadaşları ile aksiyon ile beslenmesi boşa değil. Annenin de ilk aklına gelen zorluklarla insanları bezdirmek. Onur ki zaten nasıl sevgi dışında yollarla eğlenmeyi öğrenmiş demeye gerek yok. Annesiyle olan konuşmalarından zaten sevgiye ihtiyacı olduğunu anlıyoruz. Perihan’ın bir de ben varsam hiçbir şeyden korkma imaları ile oğlunu koruduğunu sanması var. Böyle büyümek koruma mı sağlamış yoksa yaptığı her hatanın üstü kapanmasını mı sağlamış acaba? Başkalarının özgürlük alanına zarar veren bir özgürlük anlayışı yaratmış Onur’da.
Ceren ve Fırat’ın gerçekten lise çağına uygun yaşadıkları aşkı zevkle izliyorum. O bakışları, çekingen halleri ile çok tatlılar. Fırat’ın Ceren dışında bütün ailesinin ön yargılarını fark edip Ceren’i zor durumda bırakmamak istememesinden tutun da hastalanınca elleriyle çorba yapıp götürmesine, her şeyine hayranım.
Yaşa be Kömür. Nizam bile gururlandı. Umutsuz olmaz. Ne senin ne arkadaşlarının umudu olmadan olmaz. İnci Hoca’ya, Onur’a, Güler’e, Perihan’a bile bir umut lazım. Oğlunu korumak isteyenden, adalet sağlamak isteyene, hayatını güzelleştirmek isteyene, aşk isteyene, özgürlük isteyene, herkese lazım.
Yazı devam ediyor..